Pakistan'da darbe an meselesi, ancak....

Pakistan'da darbe an meselesi, ancak....

Pakistan'da darbe an meselesi. Türkiye orduyu vazgeçirip bir 'Ulusal birlik hükümeti'ne destek vermesi için ikna çabasında. İşte Erdoğan ve Başbuğ'un ziyaretinin şifreleri...

Murat Yetkin'in izlenimleri...

Başbakan Erdoğan'ın gezisi gibi, geçen hafta Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un gezisi de Türkiye'nin Pakistan'ı ayakta tutma gayretinin işareti...

Başbakan Tayyip Erdoğan, Pakistan Başbakanı Yusuf Rıza Gilani ile ortak basın toplantısında işbirliği alanlarını ilginç bir sırayla saymaya başladı: Askeri, siyasi, ekonomik, ticari. Normal olarak Erdoğan askeri işbirliğini en başta saymayı bırakın, bu tür ziyaretlerde dile getiren bir Başbakan dahi değildi.

Hemen ardından işbirliğinin detaylarına girerken bu durum daha da belli etti kendisini. Yine başa askeri işbirliğini aldı; Pakistan’ın terörle mücadelesine Türkiye’nin ne gibi katkıda bulunabileceğini konuştuklarını anlattı. Kısaca siyasi işbirliğine değindikten sonra, terörle mücadelede ortak hareket platformu kurmaya temas etti ve pek alışılmadık bir örnek vererek, Türkiye ve Pakistan istihbarat örgütleri (Milli İstihbarat Teşkilatı-MİT ve Kurumlar Arası İstihbarat-ISI) arasındaki ‘sağlıklı işbirliğinin’ daha da geliştirileceğini açıkladı.
Hemen ardından da, terörün dini, milliyetinin olamayacağını, kimsenin din adına insan öldürmesinin izahı olamayacağını, bir başka Müslümanı, savunmasız insanları Müslümanlık adına öldürmenin kabul edilemezliğini söyledi.
Bunları Türkiye’de her zaman söylüyor diyebilirseniz. Ama bunlar Pakistan gibi İslami şeriatın esas alındığı yasalarla yönetilen, İslamcı grupların devlet yönetiminde etkilerini her gün artırdıkları ve bu rejimi dahi İslam dışı bulan El Kaide gibi İslamcı gruplarla şiddetli bir savaşın içinde olan bir ülkede söylenince başka anlam taşıyor. Pakistanlı gazeteciler belki de o nedenle bu sözleri dikkatle not aldılar.

Daha fazla güvenlik, daha güvenli kılmaz

Pakistan’ın başkenti İslamabad’ın ‘güvenli bölge’ denilen kısmındayız. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve bütün devlet dairelerinin merkezleri, ayrıca bütün büyükelçilikler burada. Giriş izni olmayan bir Pakistan vatandaşının, ya da bir başkasının bu bölgeye girmesi söz konusu değil.
Ankara’da Cumhurbaşkanlığı’nın, Meclis’in, bakanlıkların olduğu bölgenin kilometrelerce yakınından hiç kimsenin geçemediğini düşünün yeter.

Bölge, adeta İslamabad’dan, Pakistan halkından ayrı bir dünya. Temiz ve boş kaldırımlar, temiz ve boş yollar ve inanılmaz bir güvenlik... Her köşe başındaki güvenlik görevlileri ve devriyeler yetmemiş ki, büyükelçilikler ayrı önlemler almış; rokete karşı güçlendirilmiş bahçe duvarları, askeri tip dikenli teller ilk bakışta paranoya gibi gelebilir.

Önlemlerin boşuna olmadığını Başbakanlık konutu girişinde kum torbaları ile siper haline getirilmiş ağır makineli tüfek yuvalarını gördüğünüzde anlıyorsunuz.

Teröre karşı savaşların en büyüğü

Son 1 ay içinde İslamabad’daki 4 saldırıda öldürülenlerin sayısı 190. Geçen yıl şehirdeki Mariott oteline 1 ton patlayıcı madde yüklü kamyonla yapılan saldırıda öldürülen 60 kişi, çoğu yabancı olduğu için akıllarda. Pakistan’da son üç yıldaki terör saldırısı sayısı üç bini geçmiş.
Bunlar şehirlerdeki terör eylemleri. Bir de kırlar var; daha doğrusu dağlar. 11 Eylül 2001’de ABD’ye saldırdıktan sonra üslendiği Afganistan’da başlatılan savaştan kurtulma yolunu kaçmakta bulan El Kaide lideri Usame bin Ladin dahil pek çok terör örgütü lideri, kendilerine Pakistan dağlarında sığınak bulmuş. Güney Veziristan eyaleti, bir zamanlar Pakistan’ın dağ turizmi merkezi olan Swat (aslında Arapça ‘suad-mutluluk’tan geliyor) vadisi, binlerce El Kaide, Taliban ve adını ancak eylem yapıp üstlendiklerinde duyacağınız on binlerce militanla işgal edilmiş vaziyette.
Buradaki militanlar, ya da cihad aşkıyla silaha sarılmış mücahidler, yalnızca sadece kağıt üzerinde bir anlamı olan- Afganistan sınırına geçip eylem yapmıyorlar. Pakistan’da, Hindistan’da ve geçen hafta görüldüğü gibi İran’da da eylem yapıyorlar.

Pakistan ordusu sonunda bu militanlara karşı yaz aylarında büyük bir askeri harekât başlattı. Bu harekât için tarihte terörizme karşı yürütülen en kapsamlı askeri harekât deniyor.

Orgeneral Başbuğ Swat’taydı

Swat vadisinde yaşayan sivil halkın yaşadıkları yerlerdeki savaştan kaçmalarının görüntüleri Pakistan televizyonlarınca sürekli veriliyor. Swat savaş bölgesi ilan edilmiş ve kimse girmiyor.

Bu ayrıcalık yalnızca Türkiye Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ için bozulmuş. Başbuğ, (12-15 Ekim ziyareti çerçevesinde) 13 Ekim’de Pakistan askeri yetkilileri ile Swat’a giderek çatışmaları yerinde gözlemiş.

Başbuğ’un ziyareti, Başbakan Erdoğan’ın ziyareti öncesinde özellikle planlanmış bir ziyaretti ve çok yönlü anlamları vardı. Evet, anti-terör savaşında uzman görüşü alma boyutu vardı.

Sonra, örneğin hem nakit para, hem operasyonda kullanılacak mühimmat, cephane sıkıntısı çekmeye başlayan Pakistan’a cephane yardımı boyutu vardı. (Makine Kimya bugünlerde Pakistan için fazla mesai yapabilir.)

Pakistan’da darbeyi önleme manevraları

Ama Başbuğ’un ziyaretinin bir de siyasi anlamı vardı. Ve bu yönüyle, Orgeneral Başbuğ’un ziyareti ile Başbakan Erdoğan’ın ziyaretini aynı bütünlük içinde değerlendirmek mümkün.

Konu şu: Pakistan Cumhurbaşkanı Asaf Zerdari’nin yolsuzlukları artık halkı canından bezdirmiş durumda. Pakistanlı bir kaynak dün bana “Eskiden ‘Yüzde 10 diyorlardı, şimdi ‘Yüzde 100’ diyorlar, ama o ‘Yüzde 200’ olmak istiyor” diye durumu özetledi.
Dolayısıyla Gilani hükümetinin de günleri sayılmaya başlamış.

İslamabad’da en çok konuşulan ihtimal, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Ashfaq Pervez Kayani’nin bir darbe ile yönetime el koyması.

Orgeneral Kayani, bu ülkede bir geleneği yıkarak, hem Kara Kuvvetleri Komutanlığı, hem de (Pervez Müşerref devlet başkanı iken onun elinden) Genelkurmay Başkanlığını alan isim. Time dergisi tarafından 2008’de dünyanın en güçlü 20 adamı içinde gösterildi.

Bunun bir nedeni siyasi ise de, asıl nedeni ülkenin nükleer silahlarının ve istihbarat servisinin kontrolünün de onda olması.

ABD, para ve istihbarat boyutu

Kayani o kadar güçlü ki, ABD Kongresi’nin Pakistan’ın terörle savaşına destek olmak üzere 5 yılda vermeyi kararlaştırdığı 7.5 milyar doların 2010’daki ilk 1.5 milyar dolarlık diliminin alınmasına, istihbarat servisi ISI’nın sivil kontrole geçme talebi yüzünden karşı çıkması.
Nakit para sıkıntısı içindeki Gilani hükümeti, karşısında bütün or ve kor generallere ortak tutum aldıran Kayani karşısında bir şey yapacak durumda değil.

Yoksa ISI, zamanında Hindistan ve Orta Asya kapısı olan Pakistan’ı etkisine almak için bölgeye İslam radikalizmini enjekte etmekle suçlanıyor.

Ama Pakistan’da bir askeri darbe daha, ülkenin parçalanmasına kadar gidecek bir iç savaş sürecini başlatabilir. Böyle bir durum bütün Güney Asya-Orta Asya dengelerini alt üst eder ama en çok Pakistan’ın atom bombalarının kimin eline geçeceği konusunda endişe konusu oluyor.

IMF Başkanı Dominiqe Straus Kahn’ın sözünü ettiği savaşın Pakistan-Afganistan ekseninde çıkacağı kehanetinde bulunanlar dahi mevcut.

Yeni yönetim senaryoları

Türkiye’nin yaptığı Pakistan’a siyasi, askeri ve ekonomik yönden destek olmaya, ülkenin çökmemesini sağlamaya çalışmak.

Bunun içinde ‘kardeş’ silahlı kuvvetleri yönetime el koymaktansa, Pakistan’da Zerdari sonrası kurulacağı konuşulan bir Ulusal Birlik Hükümetine destek vermeye, sivilleri de buna ikna etmeye çalışmak.

Bunun için eski Başbakan Navaz Şerif dahil birkaç aday adayı konuşuluyor şimdiden.

Kimileri buna Türkiye örneklerinden yola çıkarak 12 Eylül modeli değil, 28 Şubat modeli bir müdahale yorumunda da bulunabilir.

Ama bu formül, şimdilik yalnızca Pakistan değil, bölge güvenliği, belki küresel güvenlik için geçerli bir yol gibi görünüyor.

Yani Türkiye Pakistan'ın bir yandan terörle savaşına, bir yönden siyasi yapısını ayakta tutup güçlendirmesine, bir yandan da ekonomisini güçlendirmesine yardımcı olmaya çalışıyor.

Türkiye, daha sonra bir kısmı Pakistan olarak ayrı devlet kuran Hint Müslümanlarının İstiklal Savaşı’ndaki dayanışmasına bir nebze karşılık veriyor diye de düşünebilirsizniz.

Pakistan’da imam hatip açılımı

Pakistan, terör örgütlerinin arka bahçesi haline gelen medrese türü örgütlenme sistemini terk edip, eğitim reformuna gitmek için Türkiye’deki imam-hatip sistemini inceliyor.

Daha önce, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Pakistan seyahatinde de değinilen bu konuyu, dünkü resmi görüşmelerde Pakistan Başbakanı Yusuf Rıza Gilani yeniden açtı ve Türkiye’deki imam-hatip okulu sistemini araştırmak istediklerini söyledi.

Görüşmelere katılan kaynakların verdiği bilgiye göre, Başbakan Erdoğan imam hatip okulları konusundaki araştırma ve uygulamaya yardımcı olma konusuna sıcak baktığı yanıtını verdi. Aynı kaynakların aktardığına göre, Erdoğan, kendisinin de imam hatip okulu mezunu olduğunu, ancak üniversite eğitimine iktisat alanında devam ettiğini ve o alanda çalışmaya başladığını anlattı.

Pakistan ve medrese sistemi

Medrese ve benzeri dini dersi kursları, Pakistan’daki ilk ve orta öğrenim çağındaki 1 milyon 700 bin öğrencinin yüzde 10 civarını çekiyor. Darbe ile iktidara geldikten sonra uçağının havada patlaması sonucu ölen Pakistan eski devlet başkanı Orgeneral Zia ül-Hak tarafından yaygınlaşmasına imkan verilen medrese sistemi üzerinde hükümetin, ya da ulusal eğitim sisteminin bir etkisi bulunmuyor.
Dördü Sünni, birisi Şii beş ayrı vakıf sistemi tarafından ayrı ayrı kurulan vakıflardaki eğitim programı, yani müfredat ta yine o vakıflar tarafından belirleniyor. Bu vakıf kursları ve medreselerde yalnızca din eğitimi verilmekle kalmıyor, o mezhebin, ya da cemaatin din anlayışı, ağırlıkla cihad bakışıyla veriliyor. Bu medreselerden ‘mezun’ olan öğrencilerin yine yüzde 10’unun, yasa dışı terör gruplarına katıldığı bilgisi var.

Amaç hem eğitim, hem terörle savaş

Afganistan’daki Taliban ve Pakistan’da üslenen El Kaide’nin yanı sıra, Güney Asya’daki pek çok terör örgütlerinin bu medreselerden militan devşirdiği istihbarat raporlarına konu oluyor.

Bir süredir Pakistan’daki eğitim sisteminin reformu çerçevesinde medreselerin milli eğitim sistemi kontrolüne alınması, din bilgisi dışında da derslerin verilerek mezunlarının imam olma, ya da dağa çıkma dışında seçeneklere sahip olması düşünülüyor. Türkiye’deki imam hatip sistemi bu yönüyle Pakistan yöneticilerinin ilgisini çekiyor.

Ancak Pakistan’ın bu ‘imam hatip açılımı’na gitmesi kolay değil. Bunun başlıca nedeni, ordu, istihbarat servisi ISI ve ekonomik hayatta da etkileri olan dini cemaatlerin, başlıca güç kaynakları olan medrese sistemine yönelik bir reforma direniş göstereceğinin tahmin edilmesi.

Kaynak: Radikal

Etiketler :