Peygamber Efendimiz'in bir günü nasıldı?

Peygamber Efendimiz'in bir günü nasıldı?

Peygamber Efendimiz'i çok seviyoruz. O'nun hayatını örnek alıyor ve O'nun gibi yaşamaya çalışıyoruz. Peki O bir günü nasıl geçirirdi hiç merak ettiniz mi? İşte cevabı:

 

Ali İhsan Er'in yazısı

Peygamber Efendimiz'in bir günü nasıldı?
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) sabah namazını kıldıktan sonra seccadenin üzerine diz çökerek oturur, güneş iyice doğuncaya kadar beklerdi. Bu zaman diliminde sahabiler O'nun etrafında oturarak nasihatlerini dinlerdi. Efendimiz, genellikle rüya gören olup olmadığını sorar, görmüşlerse onları yorumlardı. Bazen de kendi gördüğü rüyaları anlatır ve yorumlardı. Sonra normal sohbete geçilirdi.
Zaman zaman Hz. Peygamber güneş biraz yükselince kuşluk namazı olarak bazen dört, bazen de sekiz rekât namaz kılardı. Daha sonra evine gider, evdeki işlerle meşgul olurdu. Öğle namazını kıldıktan sonra kaylule yapar, ikindi namazını kıldıktan sonra da eşlerini ziyaret ederdi. Yatsı namazı için mescide gider, namazdan sonra odasına döner, eşleri de kendi odalarına gitmek üzere ayrılınca uykuya çekilir, yatsı namazından sonra konuşmayı sevmezdi.
Allah Resûlü yatsı namazını erkenden kılardı. Uyumadan önce Kur'ân-ı Kerim'den İsrâ, Zümer, Hadîd, Haşr, Saf, Tegâbün ve Cuma gibi sûreleri okurdu. Her zaman sağ tarafına yatar ve sağ elini yanağının altına koyarak uyurdu. Bazen basit bir döşek üzerinde, bazen bir deri üzerinde, bazen hasır üzerinde, bazen de çıplak toprak üzerinde uyurdu.
TEMİZLİĞE ÖNEM VERİRDİ
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yatarken abdest suyunu ve misvakını başucuna koyar, uyanınca önce dişlerini misvaklar, sonra abdest alır ve seccadesinin üzerinde namaz kılardı. Sabah ezanı ile birlikte kalkar, abdestini aldıktan sonra sabah namazının iki rekât sünnetini kılardı.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), hastaları mutlaka ziyaret eder, hâl ve hatırlarını sorar, teselli ederdi. Ölmeden önce hastanın yanına gider, onun bağışlanması için dua eder, son nefesine kadar yanında otururdu.
Biriyle görüşeceği zaman daima önce selam verir ve tokalaşırdı. Eğer biri eğilerek kulağına bir şeyler söylerse o kişi ağzını, kulağından çekinceye kadar onun tarafına yüzünü çevirmezdi. Tokalaşırken de âdeti böyleydi. Yani birinin elini tutunca, o kişi elini kendiliğinden çekmediği sürece onun elini bırakmazdı. Bir toplantıda otururken dizleri hiçbir zaman yanında oturanlardan daha önde olmazdı.
KADINLAR İÇİN DE TOPLANTI GÜNÜ BELİRLEMİŞTİ
Allah Resûlü hiç kimsenin sözünü keserek konuşmazdı. Hoşuna gitmeyen sözü duymazlıktan gelir ve geçiştirirdi. Toplantısında ne gibi bir konu ortaya çıkarsa ona katılırdı. Gülüşmeye de nezaketle katılırdı. Kendisi de latife yapardı.
Toplantı ve sohbetler genellikle peygamber mescidinde yapılırdı. Peygamber mescidinde küçük bir avlu vardı. Allah Resulü bazen oraya otururdu. Bu toplantılara gelenler için herhangi bir engel yoktu. Bütün bu sadelik, alçak gönüllülük ve tevazuya rağmen bu toplantılar, ciddiyet, vakar ve peygamberlik adabının tesirleriyle dolu olurdu.
Bu meclislerin feyzi sadece erkeklerle sınırlı değildi. Kadınlar, kendileri için daha az fırsat düştüğünden onlar için de özel bir toplantı günü belirlenmesi yönünde bir istekte bulunmuşlardı. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem), bu isteği kabul etti ve onlara da vaaz u nasihatte bulunmak için özel bir gün belirledi.
BİR SORU-BİR CEVAP
Îmâ ile namaz nasıl kılınır?
Soru: "Canım babam felç geçirdi. Vaktinin tamamını yatakta hareketsiz bir şekilde geçiriyor. Bu arada namaz kılamadığı için de çok üzülüyor, hep ağlıyor. Bir yakınımız babamın îmâ ile namaz kılabileceğini söyledi. İma ile namaz nasıl kılınır, izah eder misiniz?" Sema Aşçı
Öncelikle babanıza acil şifalar diliyoruz. Bir hastalığından veya yaşlılığından ötürü ayakta duramadığı için namaz kılmaya gücü yetmeyen hasta veya yaşlıların hallerinden ötürü üzülmeleri gerekmez. Onlar namazlarını oturarak kılarlar. Rükû ve secdelerini oturdukları yerde yaparlar. Ayrıca sevapları da sağlıkla kılınan namazların sevabıyla aynıdır.
Hasta olan kişi, eğer oturabiliyorsa öncelikle yere (seccadeye) oturur ve bükemediği bacağını (bacaklarını) kıbleye doğru uzatır ve namazını ima ile kılar. İma demek; başın rükû için biraz, bundan biraz daha fazla eğilmesi ile de secdeyi yapmaktır.
ÎMÂ İLE NAMAZ ŞÖYLE KILINIR
Kişi, yere oturur. Eğer yerde oturamıyorsa o zaman bir sandalyeye, tabureye veya yatağın içinde kıbleye yönelik olarak oturur. Ellerini ve kollarını kullanabiliyorsa; normal şekilde olduğu gibi el bağlayarak namaza durur. Rükû ve secde edeceği zaman bu rükunları başıyla işaretle yaparken ellerini dizlerinin üzerinde tutar.
Rükû için; başını biraz eğer, secde için de başını rükudakinden biraz daha fazla olacak şekilde eğer. Secde pozisyonunda iken baş bir yere dayanmaz, bir şey (örneğin eller) de başa kaldırılmaz. Bir şeyi kaldırarak ona secde etmek caiz değildir. Yani îmâ ile secde ederken baş boşluktadır.  
Rabbimiz hasta kullarına şifa ihsan eylesin, ibadetlerimizi eksiği-kusuruyla kabul buyursun.
TEFEKKÜR ATLASI
Örümceklere ağ kurarak avlanmayı hangi usta avcı öğretti?
Örümceklerin her türünün sadece kendine has olan bir ağ şekli vardır. Her örümcek hiç öğretilmeden hangi şekilde ağ yapacağını bilir. Örümcek ağının ipeksi telcikleri, iplik halinde salgılandığı anda havanın tesiriyle katılaşan bir proteindir. Bunların salgıladıkları andaki inceliklerini tespit etmek hemen hemen imkânsızdır.
Bizim gözle görebildiğimiz her iplik aslında birçok iplikçiğin birleşmesinden meydana gelmiştir, bu halde bile çapı 0.03 mikrondan fazla olamaz. Örümcek bu iplik ile ustalıkla bir ağ örer, bu ağlara takılan sineğin titreşimlerini hissetmek için ipliğin son ucunu tutarak pusuda bekler. Acaba ağ kurarak avlanmayı örümceklere hangi usta avcı öğretti?
BİR DUA
Maddi-manevi sıkıntılarımı gider ya Rabbi!
Allah'ım! Yaptığım işlerin yanlış anlaşılmasından ve haksızlığa uğramaktan, haksızlık etmekten Sana sığınırım. Çalışmalarımın sonucunu hayırlı eyle, onların hep hayırla devam etmesini nasip et. Beni aileme, ülkeme, milletime ve insanlığa faydalı bir insan eyle. Dünyada ve ahirette en güzel nimetlerinde sevindir. Maddi-manevi sıkıntılarımı gider.
ÖRNEK HAYATLAR
Hiç böyle bir hamsi tarifi duydunuz mu?
Sene 1967. Yer İzmir'de bir Kur'an Kursu. Kursta cuma günleri yemekte balık çıkıyor. Kimi hafta hamsi, kimi hafta da palamut geliyor sofralara.
Yine bir cuma günü öğrenciler iştahla yemeği bekliyor ama umdukları olmuyor. Yemekte hamsi yoktur. Ya o günlerde balık bulunamamış ya da gerekli para temin edilememiştir.
Öğrenciler balık yiyememenin hüznüyle derse girdiklerinde hamsinin muhabbeti hâlâ devam ediyordur. O yıl kursa yeni katılan hocaları onlara bir sürpriz yapar: "Arkadaşlar, bugün hamsi yiyemediniz. Ben size bir ömür boyu her istediğinizde yapabileceğiniz bir hamsi tarifi yapayım" der.
İŞTE SİZE HAMSİ TARİFİ!
Hocaları tahtaya kocaman bir H-A-M-S-İ yazıp başlar anlatmaya:
H-Hedef: Bir insanda hedef yoksa başarı beklenemez. Tek başına hedef bir şey ifade etmez.
A-Azim: Hedefin işe yaraması için azim gerekir. Ama sadece azim de kuru bir hayaldir.
M-Mücadele: Azmin etkili olabilmesi için donanımlı olmak ve mücadele etmek gerekir.
S-Sebat: Donanımlı olmanın ve mücadele etmenin boşa çıkmaması için sabır önemli bir düsturdur.
İ-İstikrar: Bütün bunların varlığı istikrar anlamına gelir ki; istikrar olmadan başarı da olmaz.
Nasıl, tarifi beğendiniz mi? Mesaj alınmıştır herhalde. Malum, arife tarif gerekmez!
 

Etiketler :