Prangayla defnedilmişti!

Prangayla defnedilmişti!

'Gel ey gurbet diyarında esir olup kalan insan'; sana hayatı sürgünlerde geçen bir velinin hayatını anlatacağım...

Alan lezzatı birlikten halas olur ikilikten

Niyazi kande baksa ol heman didar olur peyda’

1694’de Limni’de ayağında bukağılarla bir Anka Cemal’e yürür. Ki daha evvel de tam 15 yıl boyunca burada sürgün yaşamıştı. Kısa bir Rodos sürgününü de sayarsak yaklaşık 78 senelik bir ömrün onyedi-onsekiz yılı vatandan uzakta geçmiş. Osmanoğulları’na kızgındır bu yüzden ve son Limni sürgününde şunları söylediği rivayet edilir: ‘Osmanlı sülalesinin inkırazı için dördüncü semaya bir kazık çaktım. Bu kazığı benden başka kimse çıkaramaz.’

Pir Abdulkadir Geylani'nin müjdesi

Gençlik yıllarında Mısır’a gidip Ezher’de zahir ilimlerine talip olduğu için kendisine Mısrî denmiş. Asıl adı Muhammed olan ve 1618’de Malatya’da dünyaya gelen Mısrî, Malatya’da bir Halveti şeyhine intisap eder. Anadolu’da dersler almaya devam eder.

Sonrasında Mısır’a ulaşır. Zahirî ilimlerle uğraşırken manevi seyr-ü sülukunu da devam ettirmek istemektedir. Fakat orada kendisine sığındığı Kadiri şeyhi, ikisinin bir arada yürümeyeceğini söyleyince büyük bir sıkıntıya duçar olur. İstihareye yatınca Şeyh Abdulkadir Geylani hazretlerinin beşaretine (müjdesine) nail olur. Ve artık Mısır’da işinin kalmadığını anlamıştır. Çünkü kendisini Kaf dağına ulaştıracak rehberin, pirin burada olmadığı kesinleşmiştir artık. Arabistan ve Anadolu yollarını aşarak İstanbul’a, oradan da Bursa’ya vasıl olur.

 

(+)

Uzun arayış Uşak'ta son bulur

Bursa’da namı ve şanı yücelmiş olduğu halde yine bir rüyanın izinde yollara düşer. Uşak, Niyazi Mısrî’nin yıllardır aradığı gözbebeği, kalbinin devası akıbet şeyhini bulacağı yerdir. Ümmi Sinan Elmalılı hazretleri Niyazi Mısrî’yi zorlu bir seyr-ü süluktan geçirerek pişmesine vesile olur. Dokuz yıllık bu manevi olgunlaşmadan sonra şeyhinden hilafet alır. Uşak ve Afyon’da bir süre irşad faaliyetlerine devam eden Mısrî, coşkun ve taşkın bir ırmak olarak Bursa’ya akar.

Vaazları o kadar etkilidir ki...

Vaazları, sözleri, halleri çok etkilidir. 17. yüzyıldır. Devran ve zikir meclisleri yasaklanmıştır. Fakat bir vesileyle İstanbul’a giden Niyazi Mısrî’nin Ayasofya Camii’nde verdiği bir vaaz padişah IV. Mehmet’e de çok tesir eder ve tekkeler açılıp devran ve sema meclislerine izin verilir.

Mısrî niçin sürgün edilir?

Niyazi Mısrî’nin niçin sürgünlere gönderildiği çok kesin olmamakla birlikte ulema ve yöneticiler arasında rahatsızlık meydana getirdiği aşikârdır. Padişahlar ve halk üzerindeki etkisi ve bildiklerini dosdoğru ifade etmesi, bazı ulemanın ve hatta sufiyânın O’nu çekememesi ve aleyhinde yayılan dedikodular, söylediği ledünni hakikatlerin anlaşılamaması gibi sebepler yüzünden zamanın padişahlarınca sürgüne gönderilmiştir.

 

(+)

Osmanlı toplumlarında farklı ses ve sözlerin cezalandırıldığı dönemler olmuştur. Bu da o dönemlerden biridir. Kıskanç, korkak, çapsız veya farklı düşünen kişilerin Niyazi Mısrî’nin cifr ve ebcede meylini bir zaaf ve sapma olarak görüp manevi derinliği olan tevillerini, hallerini ilhad ve küfür saymaları zehirli meyvelerini verir ve o derin derya bir adaya sürgüne gönderilir. Ama Niyazi şöyle dememiş miydi:

Cemali zahir olsa tez celali yakalar anı

Görürsün bir gül açılsa yanında har olur peyda

Bunlar hep cemal ve celal tecellileriydi. Birlik’e ulaşan için bunlar Umman’ın dalgalanmalarıydı. Limni bu yüzden Mısrî için yeni bir vatan oldu. Orada Mısrîyye dergâhı kuruldu ve ledün ilminden şulelerle aydınlatıldı ada halkı. O büyük sufi çok sevildi. Zorluklara ve sıkıntılara rağmen bu büyük veli de durmadı.

Hakkı seven âşıkların

Eğlencesi tevhid olur

Aşk odına yanıkların

Eğlencesi tevhid olur

Derin ve duru bir dil

Yûnus’tan sonra duru ve derin bir Türkçe’yle söylediği şiirler pek çok tarikatın zikir meclislerinde okunur oldu. Dile getirdiği yüksek hakikatler ve kaleme aldığı eserler tekkelerde, dergâhlarda ders olarak verilir oldu. Vahdet-i Vücud ekolünün bu çağlayanı İslam irfan geleneğinde hürmet ve muhabbetle yüzyıllardır yâd ediliyor.

Derdine dermen arayanlara şöyle seslenmişti:

Derman arardım derdime derdim bana dermen imiş

Bürhan aradım aslıma aslım bana bürhan imiş

Sağ u solum gözler idim dost yüzünü görsem deyu

Ben taşrada arar idim ol can içinde can imiş

Kimler anlar Niyazi’yi?

Bildiğimiz gibi Halvetiyye, riyazete ve çileye en fazla önem veren tarikatlardan biridir. Bu yüzden Niyazi Mısrî de ‘şeriatın sözleri hakikatsiz bilinmez/ hakikatın sözleri tarikatsız bulunmaz’ buyurduğu gibi, ‘ey Niyazi bu riyazet yoluna kim gittiyse/ buldular şol zevki kim buldu anı ancak havas’ da demişlerdir.

Bu yüzden seçkinlerden olan Niyazi’yi anlamak için önce şu sözüne kulak kesilmemiz gerek: ‘Zahida suret gözetme içeru gel cana bak’ İşte o zaman Mısrî’nin şu mısralarını can kulağıyla dinleme ve zevketme kıvamına erişebiliriz biz de:

 

(+)

Dünya ve ukbayı tamir eylemekten geçmişiz

Her taraftan yıkılıp viran olan anlar bizi

Kahr u lütfu şey-I vahid bilmyen çekti azap

Ol azaptan kurtulup sultan olan anlar bizi

Ey Niyazi katremiz deryaya saldık biz bugün

Katre nice anlasın umman olan anlar bizi

Niyazi Mısrî'yi daha iyi anlamak için öneriler

Niyazi Mısrî hazretlerini pek çok eserden okuyabilme-zevk edebilme imkânımız var. Burada beş tanesini sayalım:

Mısrî'nin şiirlerinin yer aldığı Divan'ı. Süleyman Ateş Hoca’nın tercüme ettiği İrfan Sofraları. Ulus Müzik'ten çıkmış mim sad ra Bora Uymaz'ın icra ettiği Niyazi Mısrî ilahileri. Sadık Yalsızuçanlar'ın Mısrî'yi anlattığı Anka. Mustafa Tatçı'nın hazırladığı Limni'de Sürgün bir Veli.

 

Mustafa Nezihi Pesen- dunyabizim.com

Etiketler :