Serdar Turgut: Gülen'in elini öpeceğim

Serdar Turgut: Gülen'in elini öpeceğim

Gülen cemaatiyle tanışmasının hayatına bakışını nasıl etkilediğini anlattı. Cemaat korkusunun yersiz olduğunu ifade edenTurgut, "Askerin asıl tehlikeyi görme zamanı geldi" dedi.

Medyanın en popüler yazarlarından biri Serdar Turgut. Yaklaşık 30 yıldır medyanın içinde. Gazetelerde muhabirlik, temsilcilik, yazarlık, yayın yönetmenliği yaptı.

Akademisyenlikten gelen birikimi ile yaptığı siyasi ve ekonomik analizleriyle gündem oluşturdu ama etkinliğini ve popülerliğini mizah yazıları ile elde etti. 2000 yılında kaleme aldığı seri yazılarla "öteki Türkiye" ve "beyaz Türk" kavramlarını Türkiye'de gündeme oturttu. Geçen ay Akşam Gazetesi'nden Habertürk'e transfer olan Turgut, şimdiler de sıklıkla "Fethullah Gülen ve cemaat" üzerine yazılar kaleme alıyor. Turgut'la Gülen hareketine olan ilgisini, modern hayattaki inanç vurgusunu ve gündemi konuştuk.

Son dönemde yazılarınızda sıkça modern hayatta inancın öneminden bahsediyorsunuz. Bunu bir tecrübeden hareketle mi, yoksa izlenim olarak mı kaleme alıyorsunuz?

Kendi izlenimlere dayalı tabii ki. Ben Batı yazınını en iyi takip edenlerden biriyim. Hem gazetelerini, dergilerini hem de kitaplarını yakından izlerim. İzlediğim fikir adamlarının çoğu kültürel Marksist diyebileceğimiz adamlar. Son dönemde inancın anlamı üzerinde çok fazla yazıyorlar. Ben Türkiye'de bunun ihtiyaç olduğunu düşünüyordum. Onlardan da yararlanınca elimde bayağı potansiyel yazı konusu oldu. Ben de bunları bir şekilde gündeme getireyim istedim.

Geçmişte bu şekilde düşünmüyor muydunuz?

Düşünmediğim dönem de vardı. Fakat Türkiye'de son yıllarda yaşanan süreçte bu işin makul bir şekilde ele alınıp üzerinde çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Diyalog aşaması açısından gerekliliğine inanıyorum.

İnanç kavramının üzerinde bu yoğunlukta durmanızda orta yaşları da geride bırakmanızın etkisi olabilir mi?

Mutlaka vardır. Ama bu yaşıma gelmesem de inancın artık maddi ihtiyaç olduğunu görmemek için biraz aptal olmak lazım.

Maddi ihtiyaç derken...

İnanç da nesneler gibi para gibi elle tutulur bir ihtiyaç oldu. İnsanlar hayatın bu karmaşıklığını ve acımasızlığını kendilerini rahatlatan bir inanç olmadan atlatamıyorlar. Belli. Bu da din. Gerçi bunun yerine başka inançlar konulmaya uzun yıllar çalışıldı. Mesela Marksizm denendi. Ama hiçbir şey Allah inancının yerini tutamadı. Bunun nedenini anlamak gerekiyor.

Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Ben kültürel solcuyum. Dindar olduğumu söylemem yalan olur. Ama Allah'a inanıyorum. Galiba tasavvufa oldukça eğilimim var. Tasavvuf büyüklerinin türbelerini ziyaret ediyorum.

Tasavvufla ilgili okuduğunuz metinler var mı?

Bektaşilikle ilgili yoğun okuma içindeyim. Hacı Bektaş'ın türbesini yakın zamanda ziyaret ettim. Çok etkilendim. Yine Mevlânâ'yı okuyorum. Yakın zamanda eşimle birlikte Konya'yı ziyaret edeceğiz.

Öğrenmek için mi okuyorsunuz?

Hem öğreniyorum hem de bu okumalar bana huzur veriyor. (Sağ kolunu gösteriyor.) Kolumdaki şu bileziği Hacıbektaş'tan aldım. Bunu kolumda taşımak bile bana güç veriyor. Rahatlatıyor.

Ölümü daha mı sık düşünüyorsunuz?

Kaçınılmaz olarak. Yaklaşınca öyle oluyor. Ama bu yeni yönelimimin ölüm korkusuyla alakası yok. Bu yaptıklarımın ölümden sonra cennete gitmeye yeteceğini tahmin etmiyorum. Dini gerekleri yerine getiren insanlar belki daha kesin konuşabilirler. Ama yine de cennete gireceğimi umuyorum. 8 yaşında oğlum var. Çocuk o yaşta olunca ölümü fazla düşünmemeye çalışıyorsunuz. Hem de sağlığınıza olabildiğince dikkat ediyorsunuz. Yılda dört kez check-up oluyorum. Beyin kanaması geçirince biraz bu mecburi oldu.

Amerika'ya gidersem Hoca'nın elini öpeceğim

Uzun zamandır Fethullah Gülen ve hareket hakkında düşüncelerinizi dile getiriyorsunuz. Bu yönelim ne zaman başladı?

Son yıllarda beni rahatsız eden bir şey var. Belirli çevreler –bu çevreyi yakından tanırım- bir söylem geliştirdi. Türkiye'deki bazı gelişmelerin nedeni olarak Gülen cemaatini suçlamaya başladılar. Ben Gülen hakkında çok okumuş bir insanım. O söylemde bir yanlışlık olması gerektiğini düşündüm ve cemaatin içinde bazı insanlarla temas kurdum. Onlarla konuştum, ne yapıldığını öğrenmeye çalıştım. O da benim hayata bakışımı hayli etkiledi.

Nasıl etkiledi?

Başka çevrelerin dediği gibi cemaatçi olmadım ama cemaate karşı müthiş bir sempati besliyorum. Modern hayatımızda o tür cemaatlerin büyük bir yeri olduğunu düşünüyorum. Benim gibi seküler geçmişten gelen bir insanın bu şekilde cemaat algılama, anlama işinin bir aydın görevi olduğunu düşünüyorum. Bu, toplumsal bir aydın olmanın icabıdır. Türkiye için çok önemli.

Türkiye'de keskin bir kutuplaşma var. O aydın duruşu yerini körlüğe bırakıyor. İnsanlar kutuplaşmanın tarafı olarak bakıyorlar.

Benim kendime tanımladığım en önemli görev, Türkiye'yi kurtarmak filan değil. Ama kutuplaşmanın orta yerinde yer alan birisi olarak kutupları birbirine yaklaştırıcı rol alabilmektir. Bunu yapacağıma eminim. Çünkü benim cemaat hakkında olumlu bir şey söylememle cemaat içinden birinin söylemesi arasında topluma etkisi bakımından bin kat fark var. "Serdar Turgut bile cemaat kötü değil diyorsa burada bir şey vardır; kötü değildir." diyecek insanlar, diyorlar da. Ben bu gücümü olumlu yana kullanmak niyetindeyim ve yapıyorum.

Tepki de alıyor musunuz?

Fethullah Hoca demem bile insanları tetikliyor. Hoca dedim diye bazı insanlar beni cemaatçi ilan ediyor. Halbuki ben saygıdan söylüyorum. Amerika'ya gidersem de Fethullah Hoca'nın elini öpeceğim ve büyük ihtimalle resmim de çıkacak. Hoca'ya ve cemaate düşmanlık yapanlar, bu tavırlarının Türkiye'yi ne kadar aksattığını görseler böyle davranmazlar.

Fethullah Gülen'le görüşme talebinde mi bulundunuz?

Evet. Cevap bekliyorum. Hoca'yı en doğru ben aktarabilirim. Kendime böyle bir misyon biçiyorum. Bundan, büyük entelektüel keyif alacağımı düşündüğüm için gideceğim.

Hocaefendi'nin, çocuklar dışında el öptürmediğini biliyorum.

Hem kendimden yaşlı bir insan hem hoca olduğu için elini öpmek isterim. Kendisi ibadetle zaman geçirdiği için böyle bir insanın yanına gidildiğinde eli öpülür. Ama elini öptürmezse o zaman sarılır öpüşürüz.

Bu süreçte Türk okulları ile temasınız oldu mu?

Evet oldu ama bu yönelimimde çok etkili olmamıştır. Ben orada o insanların nasıl çalıştığını, kimler olduklarını ve ortamlarını gördüm. O da iyi oldu. Düşünce modelimi o kadar etkileyen bir şey değildir. Ayrıca o yaşam stilinin bana nasıl uymadığını da gördüm. Uymadı ama oturduk hep birlikte sohbetler ettik. Kimsenin yaşam stili hakkında benim bir laf etmem imkansızdır. Çünkü kendi yaşam stilime karışılmasını istemem. Fethullah Hoca'da da hemen hemen aynı tavır var. Arkadaşlarım bana, "Bu düşüncelerinin ne kadar hatalı olduğunu göreceksin. Bunların art niyeti var. Bunun bedelini sen de, Türkiye de ödeyecek." diyorlar.

Art niyetten kasıtları ne?

"Bunların gerçek amacı bir din devleti kurmaktır." diyorlar. Ama ben inanmıyorum. Bu arada Baykal'ın "Pensilvanya'nın iyi niyetine inanıyorum." açıklaması, Türkiye Cumhuriyeti için bir dönüm noktasıdır. Bunun kimse farkında değil daha.

Baykal'ın açıklaması niçin dönüm noktasıdır?

Türkiye'de dinle barışık bir idare kurulacaksa bunu CHP yapabilir. Ve Hoca en rahat CHP iktidarında döner. CHP'deki liderlik değişiminin bu partiyi inanca açacağına inanıyorum.

Sizin cemaatle ilgili yazılarınıza katılmayan insanlar olduğu gibi destekleyenler de vardır.

Aslında bana katılmayan insanlardan düşünmeyi bilenler, yapmaya çalıştığım işin temelde önemli ve modern bir iş olduğuna inanıyorlar. Katılmasalar da kızmıyorlar. Benim hata yaptığımı söylüyorlar. Ben insanların bu mesele ile yüzleşmesi gerektiğini söylüyorum. Destekleyen ise çok. Ama destek almak kolaydır Türkiye'de. Kendi cemaatine oynarsın, alkış alırsın. m.tokay@zaman.com.tr

***

Gülen'in bütün eserlerini okudum

Gülen'in eserlerini okuduğunuzu söylediniz. Bu yazılarda sizi etkileyen ne oldu?

Fethullah Hoca'nın bütün eserlerini okudum. Ben Gülen'in hiçbir yazısında Türkiye sevgisizliği içeren bir şey görmedim. Ordusu aleyhine konuşma görmedim. Hep kardeşlikten, konuşmadan, diyalogdan bahsediyor. Bunların hepsi benim gibi seküler geçmişten gelen insanların paylaştığı düşünceler. Bunun çok olumlu ve modern olduğunu düşünüyorum. Biz modern toplumu inancı ile birlikte uyumlu bir toplumsal yapı içinde yaşatacaksak bunu yapacak en iyi gücün cemaat olduğunu düşünüyorum.

Askerin korkması gereken asıl tehlike!

Kimi yazılarınızda orduya çağrıda bulunuyorsunuz..

Ben ordu ile cemaatin oturup konuşması gerektiğine inanıyorum. Bunun zamanı geldi. Güneydoğu'da din, devletin etnik kökene karşı seçtiği mücadele aracı oldu. AKP belli düzeye kadar getirebildi. Orada sadece terör yok. Çok sorunlu. Türk Hizbullah'ı bölgeye girdi. Gülen, din ve etnik vurguyu aynı anda yaparsa bu sorun çözülebilir. Bu Gülen cemaatinin kurduğu Kürtçe televizyonun Türkiye Cumhuriyeti için çok büyük yararlar getireceğine inanıyorum. O televizyonun arkasında yatan zihniyetin o bölgede devletle birlikte çözüme gidebileceğine inanıyorum. Artık bu aşamada ordunun da cemaatle barışmasını bekliyorum. Asker artık cemaat korkusunu atsın. Korkması gereken tehlikeler başka yerde.

Başka tehlikeler derken?

Türkiye bölünebilir. Böyle bir tehlike var. Bunu birisi söyleyince ortaya çıkmıyor. Açıkça buraya doğru bir eğilim var. Başka güçlerce yapılmış planlar olduğunu biliyoruz.

Tırmanan terör bununla ilintili mi?

Bölme, planın son finali. Son aşamasına doğru giden yol diye düşünüyorum. Bu bölünme biraz da kültürel, sosyal, zihinsel bir kopma... Bazen resmen olmaz ama kopma gönüllerde olur. Gönüllerde olmasını engellemek lazım. Bu kopuşu cemaat türü sivil örgütlenmeler engelleyebilir. Orada sadece terör örgütü yok, çatışan yüzlerce sivil örgüt var. Halkın gönlünü kapmaya çalışıyor. Cemaatin bu işe daha da aktif girmesi olağanüstü önemlidir. Devletin bunu görmesi için ben bunu devamlı anlatacağım.

www.zaman.com.tr

Etiketler :