Sosyallik algınızı değiştirecek

Sosyallik algınızı değiştirecek

Bildiklerinizin aksine sosyalliğin nasıl algılanması gerektiğini Pedagog Adem Güneş en ince ayrıntılarına kadar anlattı. Şimdi kendinizi test edin. Ne kadar sosyalsiniz? İşte cevabı:

 

Dursun Kabaktepe'nin röportajı

Pedagog Adem Güneş:
‘Sosyalliğin kriteri çevre ile uyum içinde ve empatik olabilmektir. Sosyallik, kişinin eş, dost ve çevresi ile sağlıklı iletişim kurabilmesidir.’
‘Ne kadar çok çevre o kadar çok sosyallik, demek yanlış olur. Kişi fıtratı gereği çevresi ile ne kadar ilişkiyi kaldırabiliyorsa, işte sosyallik de odur. Çevresi çok olan kişilerin asosyal olma ihtimali daha da artar. Arkadaşları çoğaldıkça, bireysel ilişkileri zayıflar ve zaman darlığı yaşar. İlişkileri suni ve yüzysel olur ki; bu da asosyal olmasını beraberinde getirir.’
‘Bir insan fıtratı gereği çok konuşmayı sevmiyorsa onun sosyalliği doğallığını bozmadan o çerçevede kurduğu ilişkilerle olur. Fıtratının gereğini yaptığı sürece o kişiye ‘asosyaldir’, diyemeyiz.’
‘Sosyal fobi, anne ve babası tarafından küçük yaşta gıybet ve dedikodu ile zehirlenmiş çocukların büyüdüklerinde çevrelerinde bulunan insanların kendi haklarında kötü düşündüklerini sanıp rahatsız olmalarıdır.’
‘Sanal sosyalleşme bir akıl oyunu olarak teknoloji firmalarının reklamıdır. İnternette on ayrı ruhu bir tek bedende yaşamaya çalışan kişi sosyalleşmiş olmaz. Olsa olsa üç beş yüzlü bir tiyatro oyuncusu olur’
‘Neyin doğru neyin yanlış olduğunu henüz kavrayabilecek tecrübede olmayan çocukların önüne internet koymak ve üstüne üstlük bunu ayrı bir odaya yerleştirmek ve sonra da hadi gir sitelere, sosyalleş demek tam bir trajik haldir.’

NEDEN ADEM GÜNEŞ?
Rotterdam Üniversitesi Pedagoji bölümünden mezun olan Adem Güneş, yılların verdiği tecrübe ile sosyal konulara bakış açısıyla toplumsal sorunları çözüm noktasında uzmanlaşmış bir isim. Özellikle aile sorunları ve çocuk eğitimi gibi konularda kitapları, yazıları ve birçok da makalesi bulunuyor. Bizde kendisine günümüzde çok farklı yönlere çekilen ‘sosyallik’ konusunu sorduk. Karmaşık zihinlere faydalı olmak için de Adem Güneş, bilinmesi gereken her şeyi Moralhaber.Net’e anlattı.

SOSYALLİĞİN KRİTERİ UYUM VE EMPATİ
-Günümüzde insanların kafa karışıklığı yaşadığı konulardan birisi de sosyallik. Herkesin kendine göre bir tanımlaması var. Sizde sosyallik veya sosyalleşme nedir?
Sosyal olmak desek belki daha doğru olur. Sosyal bir insan olmak, kişinin sosyal çevresi ile uyumlu ve empatik iletişim içinde bulunuyor olmasıdır, diyebiliriz.

-Sosyalliğin bir kriteri var mı? Kişiden kişiye değişir mi? Bir insanın sosyal olmama gibi bir hakkı yok mu? Bu konudaki düşünceleriniz nedir?
Sosyalliğin iki temel kriteri vardır. Çevre ile uyum ve emapatik olabilmektir. Bu açıdan bakıldığında, herkesin sosyal çevre içindeki davranışları farklı farklı olacaktır. Yeter ki uyumsuzluk oluşturmasın ve sosyal empati gücü olsun.

-Örnek verebilir misiniz?
Mesela bir genç kız fıtrat olarak çekingen ve utangaç olabilir. Bu onun fıtratının gereğidir ve bir genç kızda bulunması gereken güzel de bir özelliktir. Şimdi siz, bu kıza sosyal hayat içinde ‘kendisini sergilemiyor’, diye “asosyal” diyemezsiniz. Neden diyemezsiniz? Çünkü sosyallik kriterinde “uyum” sorunu yaşamadıktan sonra bir problem olmaz. Çekingen olsa da, kendine göre bir çevre belirlemişse, kız arkadaşları ile güzel iletişim kurabiliyorsa, bir ya da iki can dostu varsa, konuşurken, dinlerken, onlarla iletişim içinde olurken bir sorun yaşamıyorsa bu kişiye asosyal demek yanlıştır.  Ancak fıtratı gereği kalabalığı sevmiyor olabilir.  Ya da, tam tersi olarak çok konuşkan, kendini belli eden, sinema, spor, toplantı gibi her türlü aktivitede bulunansa ve çevresi ile uyumsuz, sosyal empati gücü zayıf olsa buna da sosyal kişi diyemeyiz. Yine çevresi ile gayet uyumlu, eve geldiğinde iki kelime etmeyen kişiye de sosyal diyemeyiz. Önemli olan burada kişinin birilerinin beklentilerine cevap vermek için, arkadaş ve iş çevresinde beğeni toplamak için kılıktan kılığa girmesi, ortalarda görünmesi değil, aksine hiç bir tetikleyici unsur olmadan eş dost ve çevresi ile sağlıklı iletişim kurabilmesidir sosyallik.

-Arkadaş çevresi çok kalabalık olan bir kişiye sosyal denilir mi?
Tabii ki denilmez. Aslında ne kadar çok çevre o kadar çok sosyallik demek oldukça yanlıştır. Hatta şunu söyleyebilirim; ne kadar çok çevre o kadar çok asosyal olma ihtimali vardır. Zira kişinin çevresi çoğaldıkça, bireysel ilişkileri zayıflar, zaman darlığı yaşar. Böylece kurduğu ilişkiler suni ve yüzeysel olur ki bu da kişinin asosyal olmasını beraberinde getirir.

KİŞİ FITRATINA GÖRE HAREKET ETMELİ
-İnsanların yaratılışlarına mizaç olarak baktığımızda farklı kişilik özellikleri ortaya çıkıyor. Bazıları daha aktif olurken diğerleri daha sakin ve içe kapanık olabiliyorlar. Bu konuyu sosyal açıdan nasıl açıklıyorsunuz?
İşte yanılgı da burada başlıyor. Kişi fıtratı gereği sosyal çevresi ile ne kadar ilişkiyi kaldırabiliyorsa, o kadar sosyal çevrede aktif olursa, işte sosyallik de odur. Bir kişi yaradılışta üç dört kişinin ötesine açılmak istemiyor, kalabalıkta kendini rahat hissetmiyor ve herkes ile konuşmak içinden gelmiyorsa bu kişinin dört kişilik samimi arkadaşı onun sosyalliği için yeterlidir. Burada şunu da belirtmek gerek, sosyallikte önemli olan birincil sosyal çevredeki empatik ilişkidir. İnsan yaşamı gereği eğer markette alışveriş yapacak ise, sokakta komşuları ile selamlaşacak ise bunun için derin bir empatiye gerek yok. Bunların da olması gerek ama bizim için önemli olan şey, birincil sosyal çevre ile kalbi olarak, yani empatik olarak irtibata geçebilmesidir. İkinci önemli olan şey ise, ikincil sosyal çevresinde uyumsuzluk sergilememesidir. İşte o yüzden diyoruz ki, sosyalliğin iki adımı vardır. Biri empatik olabilmek ki; bu birincil sosyal çevre ile olur. İkincisi uyum içinde olmak gerekir ki; bu da ikincil sosyal çevre ile olur. Bu açıdan bakıldığında, kişi eşi ve dostu ile derin iletişime geçemiyor ama cep telefonu hiç susmuyorsa bu kişi sosyaldir, diyemeyiz. Aksine asosyaldir.

-Fazla konuşmaktan hoşlanmayan ve yalnızlıktan hoşlanan bir insan kendini kalabalık içine atmak için zorlamalı mı? Yoksa kendine göre bir yaşam kurup hayatını buna göre mi yaşamalı?
Yok, hiç de bile. Bir insan fazla konuşmaktan keyif almıyorsa neden kendini zorlasın ki! Eğer hiç konuşmaktan keyif almıyorsa o başka bir şey. Ama fıtratı gereği çok konuşmayı sevmiyorsa onun sosyalliği doğallığını bozmadan o çerçevede kurduğu ilişkilerle olur. Bir kişinin fıtratı gereği kalabalıklarla haşir neşir olmayı çok seviyorsa o kişi bir süre sonra içine kapanmış ve artık konuşmaktan yorulan ve kimse ile konuşmaz bir hale gelmişse işte o kişi o andan itibaren asosyal kişilik sorunu yaşamaya başlamıştır, diyebiliriz. Kişi fıtratının gereğini yaptığı sürece o kişiye asosyaldir, diyemeyiz.

-Ya da sürekli aktif olan, birçok işe koşuşturan, çok arkadaşı olan bir kişiye soysal denilebilir mi?
Yok, diyemeyiz. Kişi belki de içinde yaşadığı problemleri unutmak için, kendini beğendirmek için türlü türlü kılıklara giriyor olabilir. Böylesi birisinin ruhunu terazide tartmadan “maşallah amma da sosyal” diyemeyiz.

SOSYAL FOBİ ÇOCUKLUK YILLARINDA ALINAN ZEHİR
-Sosyal fobi nedir? Herkesin sosyalleşme gibi bir mecburiyeti var mıdır? Sosyalleşmeyen insanı ne tür sıkıntılar bekler?
Sosyal fobi çok ayrı bir şey. Çocukluk yıllarında alınan zehrin, kişiyi ergenlik döneminde zehirlemesidir sosyal fobi.

-Bu konuyu biraz açıklar mısınız?
Bir çocuk, aile içinde iki yüzlü tavırlar görüyor ise ilerleyen yıllarda muhtemelen sosyal fobi sahibi olacaktır. Örneğin bir ailede birileri hakkında konuşmak, dedikodu yapmak, gıybet etmek çok keyifli bir şey ise ve o evde bu konuşmalara şahit olan da bir çocuk var ise, işte o çocuk ergenlik dönemine girdiğinde potansiyel bir sosyal fobi taşıyan kişi konumundadır. Düşünün bunların yaşadığı dramı. Eve bir misafir geliyor ve çocuğun annesi “Aman Hatice hanım hoş geldiniz. Sizi ne kadar da özlemişiz. Ay ben size güzel demli bir çay ikram edeyim.” diye ikramda bulunsa, daha sonra gönderdiği misafirin arkasından “Bu kadından da bıktım, amma densiz. Çat pat insanın evine de gelinmez ki! Bir çay ikram edelim, göndereyim dedik, iki saat kalkmadı oturduğu koltuktan” gibi ifadeler kullansa ve bu konuşmalara da çocuklar şahit olsa, muhtemelen bu çocuklar sosyal fobi sahibi olurlar.

-Neden?
Çünkü bu çocuklar bu annenin elinde ikiyüzlü olmayı ve ikiyüzlü insanların yaptıkları davranışları, birinin ardından yaptıkları konuşmaları yaşayarak şahit oluyorlar. Böyle bir şahitlik de ileride kendisi hakkında da aynı şeylerin düşünüldüğü korkusunu oluşturuyor. Böylesi bir ortamda yetişmiş kişi, selam verip konuşacağı kişinin “Şimdi benim hakkımda ne düşünmeye başladı?” diye düşünmesi annesinden kalan bir alışkanlıktır. Ya da bir kalabalığa girdiğinde “Acaba bana şuan densiz mi diyor insanlar” diye düşünceye kapılması olasıdır. Zira bu çocuk bu filmi daha önce izlemiştir. Kendisi rahat edemez sosyal çevrenin içinde. İşte bu durum sosyal fobiyi oluşturur. Yoksa çekingenlik ayrı sosyal fobi ayrı bir şeydir. Sosyal fobi anne babası tarafından küçük yaşta gıybet ve dedikodu ile zehirlenmiş çocuktur.

TEKNOLOJİ KİŞİYİ ASOSYAL YAPIYOR
-Teknoloji ile birlikte birçok geleneğimizde değişti.  Yeni teknolojik ürünler hayatımızı kolaylaştırırken diğer taraftan da bir şeyleri eksiltiyor. Şimdi konuyu televizyon,  bilgisayar ve internet yönünden incelersek bunlar sosyalliği ve aile içi iletişimi nasıl etkiliyor?
Evet, teknoloji kişiyi asosyal yapıyor. Bu doğru.  Bir ev hayal edin, anne baba ve iki de çocuk olsun. Karşıda da bir televizyon. Hane halkı birbirine bakmıyor, kilitlenmiş televizyona ve izliyor. Ne kadın kocasını hissediyor, ne de baba çocuklarını. Yani empati sergilenmiyor ve iletişim yok. Bu ortamda yetişen çocuk tabii ki belli becerilerini yitirir.

-Ne gibi becerilerini yitirir?
Gülmesini, ağlamasını, öfkelenmesini beceremez. Duygu devinimlerini yaparken komik duruma düşer. Çünkü oturduğu yerden kalkmadan TV izleyen, internet arkasında yok olan birisinin sağlıklı bir ruha sahip olduğunu söyleyebilmek oldukça zordur.

-Böyle bir aile yapısıyla yetişen gençler toplumsal alanda ne tür etkilere yol açıyor?
İnsan olmanın gerektirdiği belli yetenekleri yitiriyor. Yitirdiği bu yeteneklerin en başında geleni ise, vicdan duygusudur. Bir insanın oturup ağlayacağı, kendi cenazesine ağıt yakacağı en büyük kaybı “vicdan” hissini kaybetmesidir. Kişi santim santim geliştirmesi gereken hissedebilme yeteneği, duyabilme kabiliyeti ve sezebilme gücünü kaybetmektedir. Böylesi bir genç, sosyal empati yeteneğini kullanamaz. Toplum hangi olay karşısında ne hissediyor sezemez. Sadece sosyal seziş gücünü yitirmesi değil, kişisel empati yeteneğini de kaybeder. Sevdiği insana “seni seviyorum”dan başka bir kelime ile sevgisini ifade etmeyi beceremez.  Karşısındaki insana aynı oranda sevgi veremez.

-Neden?
Çünkü hissedebilme yeteneğini geliştiremedi. Bir duygusal anda eşi ağlasa, ona saf saf bakabilir ve “Niye ağlıyorsun ki?” diye ruhsuz bir soru sorabilir. Tüm bunlar insan olmanın gereği olan şeylerken yoğun bir teknoloji bağımlılığı kişiyi bu yeteneklerini kullanmaktan mahrum bırakır.

-Komşuluk, yardımlaşma, dayanışma gibi kavramlar ve olgular bu tür gençlerin zihninde ne tür çağrışımlar uyandırıyor?
Bunlar iyi şeyler, der belki genç de; ne işe yaradığını anlamayabilir. Ya da etrafındaki iyiliksever kişilere “çok iyi insan” der ama kendisinin birine yardım yapmasını “Enayi miyim ben?” diye tepki ile karşılayabilir. Neden? Çünkü karşısındakini sezebilme, onu anlayabilme gücü olmayınca, yardımlaşmayı bir saf insan davranışı olarak görebilir.

SANAL SOSYALLEŞME TEKNOLOJİ FİRMALARININ OYUNU
-Sanal sosyalleşme nedir? Facebook, Tweeter vb. gibi siteleri nasıl değerlendirebiliriz?

Bu bir akıl oyunu olarak teknoloji firmalarının reklamıdır. Güya kişi Facebook ile sosyalleşecek. Böyle şey olur mu? Kişi karşında onlarca kişi ile aynı anda konuşacak, her birine ayrı bir ruh ile cevap verecek, her birini aynı anda hissedecek. Bu olacak şey değil. Facebook’taki arkadaşının biri okuldaki ödevini soruyor gence, diğeri annesinin hastalığını, bir başkası kendi erkek arkadaşı ile yaşadığı sorundan bahsediyor. Şimdi böylesi bir iletişimi aynı anda bir insanın yerine getirmeye çalışması o kişinin sersemleşmesi demektir.  On ayrı ruhu bir tek bedende yaşamaya çalışan kişi sosyalleşmiş olmaz. Olsa olsa üç beş yüzlü bir tiyatro oyuncusu olur.  Sosyalleşeceğim diye kendini bu türden yerlere bırakan kişilerin dramlarına bir bakın. Anne ile konuşmaz, baba ile sohbet etmez, kardeşine kardeşlik yapacak vakit bulamaz. Bu hususta pedagog olmaya gerek yok. Siz söyleyin. Böylesi bir acınacak hal yaşayan kişi sizce sosyal kişi midir? Yukarıdaki kriterlerimize uyan kişi midir? Tabii ki değil. Dev şirketler kendilerine “sosyalleşme siteleri” adını vererek, gelebilecek eleştirilerin önüne geçmek için bu sitelere “sosyalleşme” sitesi adını vermişler ki, yarın bir gün “bu gençler internet batağına batıp asosyal oldu” eleştirilerini psikolojik olarak başlangıçta bertaraf ediyorlar.

-İnternet başında vakit geçiren ve birçok arkadaşlık sitesine üye olan kişiler var. Bunlar kendilerini bu ortamlarda nasıl ifade ediyorlar? Buradaki arkadaşlıklara sosyallik denilir mi? Neden?
Kişi dokunabildiği, koklayabildiği ve tadabildiğinin dışında yaşadığı suni çevrelerle ancak olsa olsa asosyal olur.  İkiyüzlü olur,  yalancı olur, ne olduğu belirsiz kişilerin toplandığı arkadaşlık siteleri, laubali sohbetlerin yapıldığı Chat ortamları başlangıçta gençlere cazip gelse de, böylesi siteler kişiyi gerçek hayata küstüreceği için insan ruhuna faydalı olduğu kanaatini taşımıyorum.

-Sosyal paylaşım kavramını en iyi hangi davranış izah eder?
İnternet sitelerine bağımlı olan genç, uyuşturucu bağımlısı gibidir. Tedaviye ihtiyaç duyulur.  Sosyal paylaşım dediğimiz şey, gerçek hayat ile ilgilidir. Rüya görmekle, hayal kurmakla, sanal bir dünyada kendinin var olduğunu göstermekle sosyallik olmaz. Arkadaşının omzuna dokunabilmektir sosyallik. Karşılıklı çay içebilmek, deniz kenarında eşiniz ile el ele tutuşup yürüyebilmektir. Çocuğunuzla ders yapmaktır.

ÇOCUKLAR İNTERNETİ DENETİMLİ KULLANSINLAR
-Bu konularda ailelere ve gençlere ne gibi önerileriniz var?
Burada aileleri uyarmak gerek ki; nasıl ki evin içinde kaçak bir gaz olur da bütün hane halkı hiç farkına varmadan ince ince zehirlenir ve ölür. Böylesi haberleri çok duyuyoruz ve falanca evde sobadan sızan gaz sonucunda şu kadar kişi öldü diye. İşte böyle de, çocukların odasında koyduğunuz internetler de sobadan sızan gaz gibi çocuğunuzu ince ince yok edebilir. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu henüz kavrayabilecek tecrübede olmayan çocukların önüne internet koymak ve üstüne üstlük bunu ayrı bir odaya yerleştirmek ve sonra da hadi gir sitelere sosyalleş demek tam bir trajik haldir. Çocukların odalarına kapanıp, sessiz sedasız duruyor olması anne babaları sevindirmesin, tedirgin etsin. Çocuklarla baş edebilmek için eve internet alan ve onu kontrolsüz bir şekilde kullanan ailelerin vay hallerine diyorum.

Moralhaber.Net

 

Etiketler :