Tacını tahtını Allah için bıraktı

Tacını tahtını Allah için bıraktı

Allah’ı sev ki, O da seni sevsin. Allah’ı seversen O’nu her zaman yanında bulursun...

Gece, insanların üzerine bir örtü gibi bürünmüş, ortalık zifiri karanlıktı. Bu karanlık içerisinde yüreği nur kesilmiş bir Allah dostu, nurdan bir abide gibi Lübnan dağında yürüyordu. Bir anda geriye dönerek aksi istikamete yol almaya başladı. Onun alabildiğine güçlü alıcıları, ters istikametten gelen sese doğru yönelmişti. Bu sese yönelen zat, tacını ve tahtını hiç düşünmeden Allah için terk eden İbrahim Edhem’den başkası değildi. İbrahim Edhem’i yolundan çeviren ses ise bir gence aitti. Genç, gecenin sessizliğinde şöyle dua ediyordu: - Ya İlahi, ya İlahi! Kalbim Sana müştaktır, nefsim Sana itaatkârdır. Ben senin Cemal-i pâkinle ne zaman müşerref olacağım! Beni ne zaman dergâh-ı izzetine alacak ve vuslata erdireceksin? Nur yüzlü genç, hem böyle yalvarıyor, hem gözyaşı döküyor hem de büyük vuslat için Rabb’ini diliyordu. Eski Belh Sultanı, çocuktan bu iniltileri duyunca yüreği yandı, beyni tutuştu. Çocuğun yanına gidip: - Ey gönlü yüce çocuk! Daha gençsin, bu haldeyken seni bu kadar Allah’a çeken sır nedir? Kişinin Allah’ı sevdiği nasıl anlaşılır, diye sordu.

Rabb’ini asla unutma!

Gencin yüreğinde Allah’a karşı öyle derin bir sevgi vardı ki, o, bu sevgiden dolayı yerinde duramıyordu. Islak gözlerini İbrahim Edhem Hazretleri’nin gözlerine perçinleyerek şöyle cevap verdi: - Allah’ı zikretmeyi yürekten arzulamak ve sevmektir. Büyük veli yine sordu: Peki Allah’a kavuşmayı sevmek nasıl olur? Nur yumağı gencin dudakları bir yay gibi gerildi ve şöyle dedi: - Allah’ı hiçbir zaman ve şartta asla unutmamak, hep O’nunla olmak ve her an O’nu anmaktır! Bu ifadeler, zaten Allah’a aşık olan İbrahim Edhem’i yürekten vurmaya yetmişti. Kendi kendine: - Ey İbrahim, dedi, Allah’ı seveceksen, bu genç gibi sev!

Allah’ı sev, Allah için sev!

Evet, Allah sevgisi, tüm sevgilerin üzerindedir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadislerinde ölümü temenni etmemek gerektiğini ifade etmiştir. Bu kıssada bahsi geçen gencin sanki ölümü temenni ediyormuşçasına anlaşılabilecek olan durumu, aslında onun Allah’a karşı olan aşk ve sevgisinin bir eseridir. Zira tarih, Allah aşkıyla yanıp tutuşan nice veli kulların hayatlarıyla doludur ki, onların hemen hepsi, Allah’a bir an önce kavuşmak arzusuyla dolup taşmış ve ölümü bir düğün gecesi olarak telakki etmişlerdir.

Allah sevgisinin alâmeti nedir?

Allah sevgisinin alâmetlerinden birisi devamlı olarak kalp ve dili ile Allah’ı hatırlayıp, O’nun azametini düşünerek O’nu zikretmektir. Zira bir şeyi çok seven, onu çok anar. Demek oluyor ki, Allah’ı sevmenin alâmeti, O’nun zikrini sevmek, kelamı olan Kur’an’ı sevmek, peygamberlerini ve O’na nispet edilen her şeyi sevmektir. Peyamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurur: "Allah’ı sev ki, O da seni sevsin. Allah’ı seversen O’nu her zaman yanında bulursun. Bir şey isteyecek olursan Allah’tan iste. Yardıma ihtiyacın varsa O’na başvur. Şunu bil ki insanlar bir araya gelip sana fayda vermeye çalışsa ancak Allah’ın senin hakkında yazdığı kadarını yapabilirler. Zarar vermeye kalkışsalar, yine Allah’ın senin aleyhine yazdığından başkasını veremezler…" Allah’ım! Bize sevgini, Seni sevenin sevgisini, bizi sevgine yaklaştıracak her şeyin sevgisini nasip et ve Senin sevgini bizim için her şeyden daha sevimli kıl. Amin.

Hazırlayan: Ali İhsan ER

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :