""Tayyib askerleri hadım etti""

""Tayyib askerleri hadım etti""

Uzun bir tatil sürecinin ardından yeniden okurlarıyla buluşan Emin Çölaşan, tatil sonrası ilk yazısında krize neden olan YAŞ toplantılarını ele aldı

Krize dönüşen Yüksek Askeri Şura toplantıları ile ilgili olarak, Sözcü gazetesi yazarı Emin Çöleşan Orgenarl İlker Başbuğ'a yüklendi. Atama krizinin uzun süre aşılamadığı YAŞ toplantılarında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın komutanları hadım ettiğini savunan Çöleşan, Başbuğ'un bu durumda istifa etmesi gerektiğini savundu.

İŞTE ÇÖLAŞAN'IN O YAZISI...

Sevgili okuyucular, bir tatil dönüşü sizlere yeniden "Merhaba" demenin, sizlerle yeniden birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Tatil biraz uzun sürdü, bir haftayı buldu.

Yokluğumda bile sizlerden tomarlar dolusu mesaj gelmişti ve soruyordunuz:

"Arkadaş neredesin, yoksa Sözce’den ayrıldın mı?"

Bir okuyucum söyle yazmıştı: "Bu ortamda senin izin yapma hakkin yok. Derhal kıtanın başına don, bizi aydınlat."

internet sitelerinde "Yoksa Emin Çölaşan istifa mı etti?" diye soruluyordu. Oysa son yazımda bir hafta yazmayacağımı özellikle vurgulamıştım.

MERHABA!

Evet, tatil boyunca sizleri çok özledim ama kafamı biraz olsun dinlendirdim. Bir dakika olsun televizyon izlemedim ve böylece Tayyib’in o sinir bozucu sesini duymadım, kendisini karsımda görmedim. Tatil beldesinde bir hanim okuyucum dert yanıyordu:

"Bu adamı ekranlarda görünce ve sesini duyunca sinir sistemim allak bullak oluyordu. Psikiyatri uzmanı doktora gittim, bana "O adamı görme, sesini duyma. Peki 90 kişinin dengesi o yüzden bozuluyor" dedi. Onun tavsiyesi üzerine simdi televizyon açmıyorum. Bu yolla rahatlayıp sağlığıma kavuştum."

Ben de bilmeden ayni uygulamayı yapmıştım! Çok iyi geldi!

BASBUG İSTİFA ETMELİYDİ

Yazı yazmadığım süreçteki en önemli olay, elbette ki Türk Ordusu'nun tepesinde Ergenekon savcılarıyla birlikte Tayyib tarafından düzenlenen değişikliklerdi. İktidar partisi, en güvendiğimiz ve sağlam durduğuna inanmak istediğimiz kurum olan TSK’ ya da el atmayı basardı.

Tepedeki atamalara, komuta kademesine müdahale edip kendine göre düzenledi. Ergenekon savcılarının istemediği komutanlar saf dışı bırakıldı. Bu olaylara Türkiye’de ilk kez tanık olduk. Bunlar olurken tatildeydim ve içimden yazmak geliyordu. Ancak yazmaya baslarsam isin sonu gelmezdi!

EĞER YAZSAYDIM..

Eğer yazsaydım, en önemli cümlem sanırım su olacak: "Emekliliğine günler kalan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, yargının bir bölümünden ve iktidardan gelen bu baskılara tavır koymalı ve istifa etmelidir. Kaybedeceği hiçbir şey yoktur."

Eğer bunu yapabilseydi değil sadece Türkiye’de, dünyada bile büyük olay yaratıldı. Ama yapamadı! Türk Ordusu'nun atamaları ve geleceğini, adına Tayyib denilen şahsın ve partisinin iradesine teslim etmeyi uygun gördü.

ORDU BU DURUMA DÜŞÜRÜLMEMELİ

Çok yazık etti. Şimdi dikkat ediniz, komuta kademelerindeki geleneksel devir teslim törenleri bile -dünkü 1. Ordu töreni hariç-sessizce, hiç kimse çağrılmadan, konuşmalar yapılmadan, sadece kendi aralananda sessiz sedasız gerçekleşiyor! Komuta kademesi ezik, suskun.

Toplumun bir numara güvencesi olan Türk Ordusu bu duruma düşürülmemeli, bu kurumun on binlerce mensubu böyle rencide edilmemeliydi.

KOMUTANLARLA FAREYLE OYNAR GİBİ OYNANDI

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ un, pek çok konuda

bunlara direndiğini ve elinden geleni yapmaya çalıştığını biliyoruz. Ama gücü yetmedi. İstanbul, Diyarbakır, Ankara ve Erzurum'da özel görevli birkaç savcı ve hakim sadece Başbuğ’u değil, tüm TSK'yi hadım etmeyi basardı! Baskınlar yapıldı, yakalama kararlan çıkarıldı, haklananda soruşturmalar acildi, mahkeme celpleri gönderildi, komutanlar içeri tıkıldı, Tayyib’in gıcık kaptığı terfi ettirilmedi ve onlarla adeta kedinin fareyle oynadığı gibi oynandı. Saygınlıklar yok edildi.

Bunların tamamını utanarak yazıyorum.

Düzmece suikast (!) masallar uyduruldu, yalaka medyanın sahte çığlıklarıyla ortak altüst edildi.

Bülent isimli şahıs için uydurulan suikast senaryosu sonucunda Türk Ordusu'nun en gizli bilgi ve belgelerinin bulunduğu Özel Harp Dairesi'nde günler boyu süren aramalar yapıldı, bilgi ve belgeler dışarı çıkarıp götürüldü.

Onların nerede olduğunu, sonrasında kimlerin okuyup incelediğini İlker Başbuğ acaba biliyor mu!

BÜYÜKANIT HAYALKIRIKLIĞI YARATTI

Geçmişte Hilmi Özkök isimli bir Genelkurmay Başkanı vardı ve Tayyib’in adamı idi. Tayyib kendisine "Hocam" diye hitap ederdi. Bizler de derdik ki "Hilmi emekli olunca yerine Yasar Büyükanıt gelecek, işler o zaman düzelecek!"

Ne büyük bir hayalmiş!

Büyükanıt geldi, akıllarda kalan iki şeyi oldu. Tiki Fenerbahçe hastasıydı. İkincisi ise Tayyib’le Dolmabahçe Sarayı’nda yaptığı özel görüşmesi idi. Orada bir dümen döndü. Rivayete Gore, hükümete e-muhtıra veren Büyükanıt a Tayyib o gün Dolmabahçe’de posta koymuş, "Tavrın değişmezse hakkında bazı bildiklerini de ben açıklarım" demişti. Nitekim o günden sonra Büyükanıt değişti, uysal bir gocuk oluverdi! Emekli olunca da kendisine devletin parasıyla son model, zırhlı, Audi marka bir araç armağan ediliverdi!

Sıkıysa konuş bakalım

O gün Dolmabahçe’de ikisi arasında yapılan, bir "Devlet görüşmesi" değildi. Öyle olsaydı, Tayyib daha sonra " Büyükanıt ne konuştuğumuzu açıklarsa ben de konuşurum. O açıklamadığı sürece susarım" diyemezdi. Bu sözleriyle Büyükanıt a "Sıkıysa konuş bakalım" diyordu.

Bay Hilmi'den sonra büyük hülyalarla (!) beklediğimiz Büyükanıt donemi de böyle hüsranla bitiverdi ve yerine Başbuğ geldi.

Ancak itiraf edelim, askerler en büyük balyozu onun döneminde yedi. Olanlar herhalde Başbuğ’u da asıyordu ki, bütün çabalarına karsın elinden fazla bir şey gelmedi... Ve film koptu!

Tayyib askerleri hadım ederken..

İste o yüzden diyorum ki, ağustos basında yapılan son Yüksek Askeri Şura toplantısında Tayyib askerleri bir kez daha hadim ederken, emekliliğine sadece 25 gün kalmış olan Başbuğ un yapması gereken, derhal istifa edip hem Türkiye’de ve dünyada ses getirecek muhteşem bir olay yaratmak, iktidarın baskılarını birinci ağızdan dünyaya duyurmak, hem de kişisel ve kurumsal saygınlığını artırmaktı.

Ama bunu yapmadı, yapamadı.

Elbette kendine Gore nedenleri vardır!

Burada daha önce yazmıştım, "Sarı öküz'ü vermeyecektiniz paşalarım" diye. Size saldıran Suriye sarı öküz’ü bir kez verdiniz mi, onu feda edip Suriye teslim ettiniz mi, is biter...

Ve şimdilik görünen o ki, bitti!

Yanılmayı dilerim. Bundan sonrası hep birlikte izleyeceğiz

Etiketler :