Ufuk Uras: CHP garnizon solu

Ufuk Uras: CHP garnizon solu

ÖDP eski Genel Başkanı ve eski milletvekili Ufuk Uras, Kürt sorunu ve gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu.

Yenişafak Gazetesi'nden Murat Aksoy'un sorularını yanıtlayan Uras, CHP'nin Ergenekon'a biat ettiği için değişemeyeceğini ileri sürdü.

ÖDP eski Genel Başkanı Ufuk Uras Kürt sorununun çözümünde BDP'nin açılım yapıp koçbaşı olma zamanın geldiğini söyledi. CHP'yi garnizon solu olarak tanımlayan Uras, böyle bir partinin dönüşmesinin zor olduğunu söyledi. Uras, "Dönüşüm, Mehmet Haberal ile, Oktay Ekşi ile, Sinan Aygün ile olmaz. Ergenekon siyasetine biat etmiş CHP'nin dönüşmesi zor" dedi.

İşte Uras'ın Yenişafak'a yaptığı o açıklamalar

Kürt sorunu Türkiye'nin en önemli sorunu olma halini sürdürüyor. Geçen hafta Başbakan Erdoğan'ın Kürt sorununun çözümü için yaptığı açıklamalar, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okutulabileceği yönündeki açıklaması akla Kürt sorununda yeniden iyi şeyler olabilir mi sorusunu getirdi. Tabii dün İstanbul ve Diyarbakır'da yaşanan Nevruz gerginliklerini görünce insan başka şeyler düşünüyor.

Bu hafta Söyleşi-Yorum'da Kürt siyasi hareketini iyi bilen isimlerden birisi 23. Dönem'de BDP grubunda siyaset yapan Ufuk Uras'la Kürt sorununu, solu ve anayasayı konuştuk. Uras, "Habur-Oslo çözüm hattı karşısında güçlü direnç olduğunu" söyledi ve MİT krizini de bu güçlere bağladı.

Kürt sorunu konusunda neler oluyor? Başbakan'ın son açıklamaları, Eğitim Bakanı'nın Kürtçe seçmeli ders olabilir yönünde açıklaması ve Nevruz kutlaması nedeniyle yaşadıklarımız...

Aylardır baharla birlikte yeni bir dönemin başlayacağı söyleniyor. PKK'nın yeniden eylemleri hızlandıracağı şeklinde. Bu belki olabilir. Ama unutulmaması gereken şey şu; insanlar artık yorgun. Türkiye halkı yorgun, Kürtler yorgun. İnsanlar beklenti yorgunu. Türkiye halkı son iki yıldır Kürt sorunu konusunda bütün ortaya çıkanlara rağmen, artık bu sorun çözülsün istiyor. Toplum, devletin Öcalan'la görüşmesine, PKK ile görüşmesine sessizliği ile onay vermiştir. Her ne kadar baharla birlikte şiddetin artabileceği yönünde de beklenti varsa da ben tam tersi bir sürecin de başlayabileceğini düşünüyorum. Çünkü PKK da şunu biliyor ki, içinde bulunulan süreçte yükselecek şiddet ne Kürt sorununa, ne Kürtlere ne de Türkiye'ye bir fayda sağlamaz.

Peki çözüm süreci ne hızlandırabilir?

Bu süreci, okuyabildiğim kadarıyla iki gelişme hızlandırabilir. İlki İmralı. İkincisi siyasi olarak AK Parti-BDP aksının dışında bir Akil İnsanlar grubu. İlkinden başlayayım. Öcalan şu anda Kürtler açısından çözüm sürecinin de en önemli aktörü. Geçtiğimiz yıl çözüme yaklaşılan noktada en önemli figürdü. Bence hâlâ öyle. Özellikle bölgedeki halk üzerinde etkisi çok fazla. Şu anda ona karşı uygulanan tecrit politikası siyaseten anlamlı değil.

SİLVAN: PKK'NIN EN BÜYÜK HATASI

Araya girip sorsam. Geçen sene Silvan öncesi Öcalan, devletle anlaştık, komisyonlar kurulacak dedi, PKK asker kaçırdı ve Silvan baskını oldu...

Silvan'da PKK'nın saldırısı, örgütün en büyük stratejik hatası olmuştur. Silvan konusunda benim kuşkularım var. Ama şunu söyleyeyim ki, eğer PKK, bu süreçten sonra Öcalan'a rağmen siddeti tırmandırırsa süreç kilitlenebilir. Aslında Öcalan'ın kardeşi ile görüşe çıkmaması da önemli bir mesaj. Öcalan avukatları ile bir an önce görüşebilmeli.

Gelelim Akil İnsanlar önerinize...

Bakın Kürt sorunu Türkiye'nin en önemli ve en uzun dönemli sorunu. Bu soruna kafa yoran pek çok insan var. Öyle ki, bu sorun neredeyse artık bir kuşağı emekli etmek üzere. Bugüne kadar bu sorun konusunda yazıp çizen, yazdıkları ile önemli referans olan, bu sorunun çözümü için akademik olarak çalışan, sahada araştırma yapan pek çok insan var. Bence o insanlardan oluşacak bir grup Öcalan ile pekala görüşebilir. Adına ne diyersek diyelim, bu aşamada böyle bir temasa ihtiyaç var. Bu temas aslında sadece bir konuşma ve diyalog zeminin yeninden inşası sürecidir. Aynı zamanda çözüm için yeni bir sürecin de başlamasıdır. Bu bir ara süreç başlatabilir. Bakın bir devlet, hükümet adına Oslo sürecinin içinde olanların başına geleni gördük. Ki onlar devletin verdiği görevi yapan insanlar ama şüpheli olarak dosyaya dahil edilmek istendiler. Size şunu da ifade edeyim ki, devlet, bence şartları gereği İmralı ile sürekli temas halinde. Ve bunun olumlu sonuçlarını yakında da alabiliriz.

FİDAN'IN İFADEYE ÇAĞRILMASI SİYASETE MÜDAHALEDİR

Neye bağlıyorsunuz MİT Müsteşarı ve diğer MİT görevlilerinin ifadeye çağrılmalarını?

Bu girişim siyasete müdahale, siyasi tasarrufu denetleme girişimidir. Ama ondan daha önemlisi bu girişim, Habur-Oslo çözüm sürecinin karşısında olan derin güçlerin girişimidir. Bu güçlerden Türkiye'ye hayır gelmez. Bunlar Habur'dan sonra da ortaya çıktılar ve medya üzerinden yaptıkları yayınlarla sürecin önünü kestiler. Oysa Habur'da olan savaşın biteceği, sorununun çözüleceğine olan inancın yarattığı bir sevinçti. Ama onu başka yorumladılar ve hükümeti de etkilediler.

Hükümet farklı davranabilir miydi?

Bence Habur sürecinde de hükümet MİT krizindeki gibi sağlam durabilseydi, çözüm konusunda daha çok mesafe almış olabilirdik. Bugün Habur-Oslo sürecine karşı olan güç hâlâ aktif ve hükümeti daha fazla şiddete zorluyor. MİT krizi de onların eseri. Bence hala çözüm şansını kaybetmiş değiliz. MİT krizinde, Hakan Fidan'ın arkasında olan siyasi irade, Kürt sorununu çözmek istediğini ve bunun için de diyalog yolunu kapatmak istemediğini gösteren bir irade olmalıdır. Aslında MİT krizi ile AK Parti, "ben Kürt sorununu hâlâ konuşarak çözmek istiyorum" mesajını vermiş de olabilir . Bence hükümetin adım atma ihtimaline paralel, karşı bir adım atılması değerlendirilmelidir.

Kim atacak bu adımı?

Bu adımı atması gereken şu anda Meclis'te grubu bulunan BDP'dir. Bugüne kadar, öyle ya da böyle oynayamadıkları siyasi rolü artık oynamalı ve sorununun çözümünde koçbaşı olmaları gerekiyor. AK Parti ve BDP asgari müştereklerde yan yana gelmeden çözüm zor. İkincisi de çözüm isteyenlerin siyasi risk alması gerekiyor. Tek başına AK Parti'ye karşı olmak, çözüm istemek değildir.

AÇILIM SIRASI BDP'DE

Geçen gün Aysel Tuğluk bir yazı yazdı. Ben o yazıyı okuyunca, BDP'nin her şeyin farkında olduğunu hissettim. Ve kendime şu soruyu sordum; Böyle bir siyasi okumanın gerektirdiği siyasi adımı neden atmıyorlar?

Evet henüz atılmıyor ama atmalılar. Bence bu konuda AK Parti'nin de önemli bir sorumluluğu var. AK Parti tüm Türkiye'de yüzde 50 oy alan bir parti. Bölgede BDP'yi kendine siyasi rakip olarak görmesine gerek yok tam tersine siyasi partner, çözüm partneri olarak görmesi gerek. Elbette bunun için de BDP'nin daha çok aktüel siyasete sarılması ve açılım yapması gerekiyor. Onların da tam yapamadıkları o.

CHP 'garnizon solu'dur

Türk solunun geleceğine nasıl bakıyorsunuz?

Sol, Türkiye'de güzel sözler söyleyen ama siyaset yapamayan bir hareket. Politik perspektif yetmiyor, sıcak gelişmeler karşısında aktüel eylem planınız yoksa sahip olduğunuz bu perspektifin anlamı yok. Ettiğiniz doğru sözler eğer siyaseten bir karşılığını bulmuyorsa steril cümleler olarak kalıyor. Mesela Irak'ın işgalinde biz de "ne SAM ne Saddam" dedik. Bu tek başına doğru bir cümle ama siyasi karşılığı o coğrafyada yoktu ne yazık ki. Özgürlükçü solun en büyük eksiği de bu oldu. Sadece doğru sloganların, siyaset olduğunu zannettik hata ettik. Prospektüs okumakla hasta iyileşmiyor.

Sol için umut var mı, kurtulabilir mi?

Kısa dönemde bu mümkün değil. Biz sadece fotoğraf çekiyoruz ama değiştiremiyoruz. Şu anda EDP ile Yeşiller arasında bir ortak çalışma var. Bu iki partinin birlikteliği bir umut yaratabilir. Ama solun değişimi ve büyümesi ancak orta vadeli bir perspektifle mümkün. AK Parti 28 Şubat'tan ders çıkaran İslami hareketin partisi oldu ve büyüdü. Ancak ne yazık ki, özgürlükçü sol 28 Şubat'tan gerekli dersi çıkaramadık. Otoriterlikten, özgürlükçü siyasete geçemedik. Bugün de o eksikliği yaşıyoruz.

CHP'yi solun neresinde görüyorsunuz?

1930'larda Lasswell, Garnizon Devlet kavramını geliştirdi. Türkiye Cumhuriyeti bir tür garnizon devletidir. O devletin sağı, garnizon sağı, solu da garnizon soludur. CHP de, bu hali evrensel bir sol parti değil, garnizon solu partisi. Sorun bu garnizon solu partisinin demokratikleşip demokratikleşemeyeceğidir, başçavuşunun kim olacağı değil.

Kemal Kılıçdaroğlu bunu başarabilir mi?

İzleyebildiğim kadarıyla niyet ve çabası var: Ama bu sonuç verir mi, emin değilim. Kılıçdaroğlu'nun başarılı olmasının şansı, partiyi İttihatçı gelenekten kurtarıp, özgürlükçü bir partiye dönüştürmesinde, oraya açılabilmesinde. Bu da ne yazık ki, mevcut Meclis grubu ile zor görünüyor. Bakıyorsunuz bütün kritik konularda verdiği cevap şu: "Arkadaşlar konu üzerinde çalışıyor". Ne çalışmaymış ki, iki yıla yakındır bitmiyor.

Neden zor?

Bu dönüşüm, Mehmet Haberal ile, Oktay Ekşi ile, Sinan Aygün ile olmaz. Ergenekon siyasetine biat etmiş CHP'nin dönüşmesi zor olduğu için. Gerçi Ergenekon siyasetine biat etmeseydi, genel başkan olabilir miydi, o da ayrı bir soru ama. Ergenekoncu hat üzerinden AK Parti'ye alternatif bir siyaset çıkmaz. CHP'de daha önemli mesele şu. CHP'de yapılan kongreler fikri bir tartışmaya, zihinsel bir farklılaşmaya mı dayanıyor, hayır. Muharrem İnce'nin CHP ile ilgili çok önemli tespiti var: Diyor ki, "CHP dilekçe ve pulla kurulan bir parti değildir." Bu CHP açısından tarihi bir saptamadır ve CHP gerçeğidir. Yani bizi, sivil yapılarla bir tutmayın, biz devlet dairesiyiz diyor, tabii aynı zamanda demokrasi açısından çok talihsiz bir açıklamadır.

'Yeni' değil 'geçiş' anayasası da olabilir

Galiba iş dönüp dolaşıp yeni anayasaya kilitleniyor. Umutlu musunuz siz?

Haklısınız... Kürt sorununda da, başka yapısal sorunlarda da iş dönüp dolaşıp yeni bir anayasaya geliyor. Özgürlükçü, anayasal vatandaşlığı esas alan, etnik vurgulardan arındırılmış, farklılığı zenginliğimiz olarak gören bir anayasaya. Bence yeni anayasada süreç beklenenin aksine hızlı ilerlerse, Kürt sorununun çözümünde de önemli katkısı olacaktır. Çünkü Türkiye'nin yeni bir anayasayı konuştuğu, eski rejimi tasfiye ettiği bir dönemde artan şiddet, bu sürecin sekteye uğramasına yol açar ki, buna en başta Kürtler karşı çıkar.

Bu sefer olacak mı yeni bir anayasamız?

Bence şöyle başlayalım. Bunun bir süreç olduğunu ve hedefin yeni bir anayasa olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu sürecin sonunda belki maksimalist bir yeni anayasa olmayabilir ama bence demokrasi ve özgürlükleri artıracak değişliklik de eskisinden daha olumludur. Elbette hedef yeni anayasa ama yeni anayasa bütünüyle olmadı diye, olabilecek her değişikliğe karşı çıkmak da haksızlık olur.

Yani...

Ben bu sürecin bir geçiş anayasası ile sonuçlanacağını düşünüyorum. CHP geçtiğimiz dönem uzlaşma komisyonuna katılmayarak büyük bir hata yaptı. Ancak bu dönem uzlaşma komisyonu kuruldu bu çok güzel ama. Bence uzlaşma komisyonuna gelenler, yeni anayasa konusunda ne kadar bagajsız ondan emin olamıyorum. Yani toplumun büyük bir kısmı anayasa istiyor diye zorunlu olarak komisyondalar ve masadan kalkmanın maliyetini göz alamıyorlar ama bence içten içi de masadan kalkmanın ya da takos koymanın hesabını yapıyorlar. Bence toplum yeni anayasa konusunda hemfikir ama bazı siyasi partilerin mesafeli olduklarını düşünüyorum. Aldığım duyumlar ilk fırsatta masayı terk edecekleri şeklinde. Ama terk edenin de siyasi olarak kaybedebileceği şeyler var. 2014 seçiminde faturayı yeni anayasa masasını terk eden öder.

MASADA KALIP TAKOZ KOYMAK OLMAZ

Masada kalanlar bir anayasa yapacak o zaman...

Evet. Uzlaşma komisyonu ya da Meclis. Sonuçta bir değişiklik üzerinde uzlaşacaklar. Bu belki tümüyle yeni bir anayasa olmayacak ama bir değişiklik mutlaka olacak. Yani mevcut anayasada biraz daha değişecek. Ki, bence 1982 Anayasası'ndaki her değişiklik bence çok önemli. Sonuçta anayasamız öyle ya da böyle değişecek. Belki bir geçiş dönemi anayasamız olacak. Ve bu Mecliste uzlaşanların anayasası olacak. Referanduma bile gidebilir ama değişiklik mutlaka olacak. Bazı siyasi yapıların masadan kalkmayalım ama kritik konularda sürece takoz koyalım yönünde karar aldıklarını duyuyorum. Umarım bu doğru değildir.

Hangi konular sorun olur?

Yeni anayasada en sorunlu alanlar, vatandaşlık, kimlik tanımı. Anadil/le eğitim konusu. Sanırım bu iki alanda partilerin uzlaşmaları zor görünüyor. Eğer bu konularda devlet politikası esnerse devlet partilerinde de bir esneme olabilir.

AK Parti ile devlet arasında bir ayrım yapıyor musunuz?

Bence flu noktalar olduğu çok açık. MİT krizi bunun örneğidir.

Çözüm için BDP 'koçbaşı' olmalı

AK Parti ne yapmalı bu süreci yeniden hızlandırmak için?

AK Parti, süreci iyi değerlendirirse çözümün en güçlü aktörü olabilir hala. AK Parti'nin bugün yapması gerekenler çözüm iradesine sahip çıktığını daha açık ifade etmesi ve bazı siyasi adımlar atması. Bu TCK'da, TMK'da bazı değişiklikler olabilir. Anayasa uzlaşma komisyonunda anadil konusunda açık bir tutum vs. Mesela KCK konusunda yapılmak istenen nedir, anlayabilmiş değilim. Bir partinin neredeyse tüm siyasi kadrosunu tutuklu yargılamak bence sorunludur. Hükümet bu yönde de, sahiden ne oldu diye sormalıdır. Bu yöndeki bazı adımlar, AK Parti'yi asla küçültmez tersine çözüm iradesine bir kez daha sahip çıktığı için güçlenmesine yol açar. Mesela Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tahliyesi bu yönde çok olumlu bir adımdır. Bu kararı yargı verse de, siyasi sorumlu hükümet olduğu için önemlidir. Bugünlerde atılacak adımlar, Nevruz öncesi ortamın yumuşaması açısından da önemlidir. Ama bir bakıyorsunuz ki İstanbul örneğinde olduğu gibi yasakçı ve gerginliği artıran bir hattan hala medet umulabiliyor.

Sadece Kürt sorunu konusunda değil, her konuda herkes hükümetten adım bekliyor. Bu hükümet üzerinde ağır bir yük olmuyor mu?

Bunu hükümet olmanın bedeli olarak kabul edelim. Tabii, hükümeti daha demokratik adımlar atmaya zorlayacak bir muhalefet olsa idi daha başka olurdu. Bu da Türkiye'nin şanssızlığı diyelim. Ama bence siyaset dans gibidir. Uygun adımları bir senkronizasyon içinde atmalısınız. Galiba iktidarıyla, muhalefetiyle yapamadığı da bu. AK Parti'yi bu sürece zorlamak gerekiyor. Bu aşamada başta Meclis Başkanı olmak üzere Meclis'teki siyasi partilerin siyasi risk almaları gerekiyor. Kimsenin artık gerginliklerden medet umma lüksü yoktur.

ÇÖZÜM İÇİN RİSK ALMAK GEREK

BDP de buna dahil mi?

Tabii. Belki de özellikle BDP siyasi risk almalı. Sonuçta kaybedecek ne var. Siyasiler elini taşın altına koyarsa, onlarca, yüzlerce, binlerce gencin ölmesine engel olabilirler. Yukarıda söyledim, bu aşamadan sonra Kürt sorununun çözümünde BDP, siyasi koçbaşı olmak durumundadır. Başka da şansları yoktur. Artık onların da risk almaları gerekiyor ve bu risk küçük cemaatleri kızdırsa dahi almak zorunda oldukları bir sorumluluktur. Genel olarak muhalefet şundan vazgeçmelidir; AK Parti'ye yaradıkları düşünülen her şeye ya da AK Parti'nin önerdiği her şeye, ona yarıyor diye karşı çıkmak siyaset değildir, genelde toplumsal faydayı esas almak gerekiyor. Yoksa varolan iktidara yarıyor diye, bugün hâlâ idam cezasının sürmesi gerekirdi. 

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.