Yazarımız Uğur Canbolat 7. Ci kitabı “Kalbi Tutan Mektuplar” ile tekrar okur huzuruna çıktı.

Yazarımız Uğur Canbolat 7. Ci kitabı “Kalbi Tutan Mektuplar” ile tekrar okur huzuruna çıktı.

Novella tarzında kaleme aldığı deneme ve romanın zevkle harmanlandığı kitap okuyucu tarafından ilgiyle karşılandı. Teknolojik yaşamın yoğunlaştığı günümüzde mektuba dikkat çekmek okura biraz da “Dur ve düşün” çağrısı yapmış oluyor...

Novella tarzında kaleme aldığı deneme ve romanın zevkle harmanlandığı kitap okuyucu tarafından ilgiyle karşılandı. Teknolojik yaşamın yoğunlaştığı günümüzde mektuba dikkat çekmek okura biraz da “Dur ve düşün” çağrısı yapmış oluyor. Bir nevi “Manevî Kişisel Gelişim” kitabı şeklinde yazılan eserde günümüz meseleleri ustaca kalbe getiriliyor.

Yıkımın burada gerçekleştiği düşüncesiyle ayağa kalkmanın da kalbi imar etmekle mümkün olacağı mesajı veriyor.

Yazarımızı kutluyor kendisiyle yaptığımız söyleşiyi dikkatinize sunuyoruz.

….

-Bu kitapta unutulan bir geleneğe dikkat çektiniz sanırım...

- Kitap pek çok konuyu ele alıp tartışıyor. İçinde mektupların yer aldığı bir bölüm var. Ve kitap adını buradan alıyor. Rüzgâr’a yazılan kalbi tutan mektuplar.

Sorunuza dönecek olursam doğrudur, ne yazık ki mektup yazma alışkanlığımız artık çok gerilerde kaldı. Oysa bizim kadim geleneğimizdir. Bu konuda epeyce geri kaldık. Günlük telaşelerimiz bizi sevdiklerimize mektup yazma hususunda çok gerilere düşürdü. Kitapla bu konuya dikkat çekilmiş oldu.

 

-Mektup sizin için neden bu kadar çok önemli?

- Evet, çocukluk dönemlerinden itibaren mektup hayatımda önemli bir yere sahip oldu. Komşularımızın hem gelen mektuplarını okur hem de gidecek mektuplarını yazardım. Dolayısıyla benimkisi bir nevi erken tanışma. Doğrusunu söylemek gerekirse sevdim de…

 

-Rüzgâr’a yazılmış mektuplar bunlar dediniz...

- Evet, Rüzgâr’a yazılmış mektuplar bunlar, haklısınız.

 

-Kimdir Rüzgâr? Ya da nedir?

- Rüzgâr aradığımızdır. Kendimizi bulmak için aynasında görülmek istediğimizdir. Bizi biz yapandır. Sevgilidir.  Sevdiğimizdir. Sevdamızdır. Yârdır. Özümüzdür yani. Öteki yanımızdır. Kalp atışımızdır. İçimizin içidir. Her daim kendisine yürüdüğümüzdür.

 

-Herkesin bir Rüzgâr’ı var mıdır şu halde?

- Olmaz olur mu, elbette vardır. Buna inanırım kesinlikle… Hepimizin bir kalbi yok mu?  Herkesin nasıl bir kalbi varsa o kalbi elinde tutan da vardır. Isıtanı da vardır. Işıtanı da vardır. İmar eden, ayağa kaldıranı da vardır.

 

-Kitabı okuyanlar kendi Rüzgâr’ını düşünüyor satırlar arasında o zaman?

- Evet. Hedeflenen biraz da budur. Bir kalbimiz olduğunu hatırladığımız vakit o kalbi elinde tutanı da hatırlamış oluruz. İşte o zaman bir kalbî hayatımız olur. Kalbimizin aşkla yaşadığı bir hayat olur. Ve içinde eriyip gittiğimiz yalana dur deriz. Yanlışların önüne dikiliriz. Kalbimizi üzecek, ezecek, işlevini kaybettirecek meselelere fırsat vermeyiz. Bu da kendi rüzgârını bulmakla mümkün olabilir.

 

-Geri dönüşler alıyor musunuz?

-Evet, çok hoş geri dönüşler oluyor. Bir yayıncı ve yazar için bunlar önemlidir. Dikkate değerdir. Metnin mesajının okura ulaştığını, özümsendiğini göstermesi bakımından kıymetlidir. “Bu mektupları ben yazdım sanki” diyen okuyucular oldu. Bir başka okur mesajı “Bu mektuplar bana yazılan mektuplar duygusunu yaşadım” diyordu. Bir başkası daha şaşırtıcıydı.  “Rüzgâr’ı tanıyorum” diyordu.

ucktm1.jpg

-Kadim geleneğimizde mektup yazmak var dediniz. Burayı biraz daha açabilir misiniz?

- Elbette. Mektup insanlığın en eski iletişim vasıtalarından biridir. Önemlidir. Yazılı iletişimdir. Karşılıklı etkileşimi sağlamaktadır. Tarih boyunca ilginç mektuplara rastlamaktayız. Mesela Fahr-i Kâinat Efendimizin gönderdiği dâvet mektuplarını burada zikredebiliriz. Mektup denildiğinde aklımıza gelmesinde yarar vardır. Üslûp, hitap şekli ve içerik bakımından üzerinde düşünebileceğimiz pek çok husus vardır burada. Bu gözle okumalıyız. Öğreneceğimiz pek çok husus olacaktır bu mektuplarda.

 

-Bunlara ulaşmak, temin edip okumak mümkün mü ki?

- Elbette mümkün, yayınlandı kitap olarak. Kolaylık olması bakımından bir kaynak verebilirim. Dr. Abidin Sönmez’in Inkılap Yayınları arasında neşredilen “Resûlullah’ın İslam’a Dâvet Mektupları” muhakkak okunmalıdır. Hatırladığım kadarıyla 23 kadar mektup burada yer alıyor.

 

-Edebiyat dünyamız bakımından da mektuplar önemli midir? Bu konuya yoğunlaşan önemli edebiyat insanlarımız var mıdır?

- Evet, vardır. Zaten bu mektupları sınıflandırmamız gerekir.

 

-Mektup türleri nelerdir o halde?

-Özel mektuplar, edebî mektuplar, resmî mektuplar, iş mektupları, açık mektuplar, dâvet mektupları, öğrenci ve tâliplere yazılan eğitici mektuplar, sevgi ve aşk temalı mektupları şeklinde sınıflandırılabilir.

 

-Edebî mektuplar konusunda bilgi alabilir miyiz?

- Tabi ki… Bu mektuplar daha çok düşünce ve edebiyat alanındaki görüşlere yer verir. Okunması düşünce dünyamızı genişletir. Ufuk açıcıdır. Yazarın düşünce evreni hakkında ipucu verir.

 

-Örneklendirebilir miyiz?

- 15. Yüzyılda Ali Şir Nevaî önemlidir mesela. Yine 16. Yüzyıldan bir örnek. Kınalızade Ali’nin mektupları okunabilir. 17. Yüzyılda Veysî ‘nin mektupları aynı şekilde. Diğerlerini isim isim sayacak olursak şunlar söyleyebiliriz. Ragıp Paşa, Namık Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Nazım Hikmet, Abdülhak Hamit Tarhan, Ahmet Mithat, Halikarnas Balıkçısı.

 

-Hocalar ve mürşitlerin öğrencilerine yazdıkları mektuplar var bir de değil mi?

-Elbette. Hocalar öğrencilerine yazmışlardır. Mürşitler dervişlerine yazmışlardır. Burada ilmî ve manevî eğitim hedeflenmiştir. Bir nevi mektupla ders verme ve manevi eğitim…

Ayrıca bilindiği gibi bunlar geleneğimizde “Mektûbat” şeklinde de yayınlanmıştır. İmamı Rabbani Hazretlerinin “Mektûbatı” çokça bilinir. Bediüzzaman’ın da yine “Mektûbatı” vardır. Pek çok tasavvuf büyüğünün de bu tarz eserleri mevcuttur.

 

-Peki, aşk mektupları mı “Kalbi Tutan Mektuplar”…

- Onlar da vardır. “Kalbi Tutan Mektuplar” kitabımızda hem aşk mektupları vardır. Hem de üzerinde çokça düşünüp kendimizi muhasebe etmemiz gereken bir nevi kişisel manevî gelişimimize etki edecek başka mevzular. Hayatı özünden yakalamak gerektiğine işaret ediyor. İlki “Aklımda Olduğun Aklımda Olsun” idi. Akla vurgu yapıyordu. Bu ikincisi kalbe işaret ediyor ve okuyucuyu kendi kalbine çağırıyor. Belki de üçüncüsü ruha ilişkin olur…

- Aşk mektupları konusunda geleneğimizde neler var?

- Çokça örnek bulunabilir. Kütüphaneler bizi bekliyor. Ben bir örnek sunayım sadece. Bilgi, kültür ve düşünce açısından halkımız tarafından "Marifetname" isimli eseriyle yakından bilinen Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın mektuplarını örnek olarak gösterebilirim. Muhakkak bakılmalı.

 

- Ulaşılması mümkün mü?

- Elbette.  Üstad Şakir Diclehan tarafından yayınlanan “Sevgi ve aşk mimarı Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Ses Getiren Mektupları” eserini tavsiye edebilirim. Burada çok şaşırtıcı incelikler bulacaklardır. 18. yüzyıl Osmanlı düşünce hareketi içinde önemli bir yer tutar İbrahim Hakkı Hazretleri. Bilim, edebiyat ve kültür alanında insanlığa yeni görüşler sunmuştur. İstanbul’a görev nedeniyle geldiğinde Erzurum’da bulunan dört hanımına yazdığı mektuplar şaşırtıcıdır.

 

-Bir örnek mümkün mü?

- Tabi. Sözel olarak ezbere tümünü aktarmam mümkün değil ama bahsi geçen kitaptan buraya aktarabiliriz. Eşi Firdevs Hanıma yazdığı şu mektuba oradan ulaşabilirler.

“İzzetli, hürmetli, hakikatli, adamlıklı, şefkatli, hatırlı, gönüllü, asilli, usullu, akıllı, izanlı, hünerli, marifetli, üslûplu, yakışıklı, güzel huylu, tatlı dilli, uzun boylu ince belli, kıl ayıpsız hatunum, helalim Firdevs Hatun huzuruna,

Deruni dilden ve can u gönülden selamlar ve dualar edip ol mübarek nazik hatırın sual ederiz, Huda’nın birliğine emanet veririz. Benim nazlı yar-ı gam gusarım. Benim şenliğim, şöhretim, benim sevdiğim, keyfim, benim canım Firdevsim! Neylersin nişlersin, ne keyftesin, ne fikirdesin, ne haldesin, ne demdesin? Benim güzelim, garip gönlünü ne ile eğlersin? Okur musun, nakış mı işlersin? Oynar mısın, güler misin? Benim gönlüm senin halinle eğlenir, sen nicesin? Keşke sizi getirsem, bu vilayetleri seyrettirsem, zira sensiz canim rahat olamıyor. Benim güzel keyfim, senden ayrılmak ne çetin ahval imiş bilmezdim. Hak Teala gönül hoşnuğuyla bir dahi dünya gözüyle görüşmek müyesser eylesin. Âmin…

Firdevs, Firdevs, o saçların seveyim, o kaşın seveyim, o gözün seveyim, o yüzün seveyim, ayıpsız canın seveyim. Sakın benden küsmeyesin ki gönlüm sıkılmasın. Kusurlarımı afvet, ahiret hakkını helal eyle.

Bin tabaka kağıt yazsam seninle sözlerim tükenmez. Hele yavaş, inşallahu Taala, Ramazan geceleri sabahlara değin sana çok çok gördüğüm, işittiğim pak şeyleri ve esvapları size layık görürüm: Eğer fırsatım olursa alırım, yoksa siz sağ olunuz: Birer hamayli getiririm. Gönlünüz her ne meyve isterse şehirden getirtesiniz, meyvesiz kalmayasınız, haftada iki kere çaylara, bahçelere çıkasınız, hapsolmayasınız, rahat olasınız. Allah’ın birliğine emanet olasınız. Ömrün uzun olsun,

Âmin ya Mu`in”

 

-Sizin radyoculuk ve televizyonculuk dönemleriniz oldu. Özellikle radyo dönemi sıralarında iletişim ne şekildeydi? Mektuplara yer verir miydiniz?

- Yoğun biçimde dinleyici mektupları alırdık. Bugün ele aldığımız konularda ertesi hafta pek çok görüş içeren mektup yağmuruna tutulurduk. Hatta bir dinleyicim o gece bir nevi ilmi çalışma yapar şekilde çalışıp ertesi sabah zarif bir dosya içinde eşiyle veya bir yakınıyla mektuplar gönderirdi. Bir sanat eseri gibiydi adeta. Başlıklar, dosya kapağı… Ayetler, hadisler altın ile yazılmıştı. Kadim kültürümüzün önemli düşünürlerine ait veciz sözler vs… O mektupları okuduğumuzda ele aldığımız meselenin ne kadar kısır kaldığını müşahede ederdik. Sonraki programlarda bu mektuplara yer verir katkılarını değerli hâle getirir diğer dinleyicilerimizle de buluştururduk.

 

-Bir söyleşinizde yer verdiniz. Çocukluğunuzda da mektup önemli bir yer tutuyor.

-Evet, belirli bir yaş dönemine erişen akranlarım bunu teyit edecektir muhtemelen. Hepimizin hayatında mektuplar önemli bir yer işgal eder. Askerlik hayatımız içinde geçerlidir bu durum gurbet yaşamımız içinde…

 

-“Kalbi Tutan Mektuplar” diyorsunuz… Mektupların kalbi tutması nasıl oluyor peki?

- Söz kalktığı yere konar… Nereden söylenmişse bulacağı yer orasıdır. Genel bir kuraldır. Söz nereden çıkarsa orada karar eder. Yani sadece dilden zuhura gelmişse kulakla duyulur orada sonlanır. Ama gönülden çıkan söz kendine uygun gönüller arar ve bulur. Bulduğu yerde mekân tutar. Oraya sığınır. Yurt edinir. O sebeple mektupların kalbimin sesini taşımasını istedim. Heyecanlarımın yansımasını arzu ettim. İnişlerimin, düşüşlerimin, çıkışlarımın, kalkışlarımın izlerini barındırsın istedim. O nedenle Rüzgârıma yazdım. Sevda tütsülü olarak. Kalbimin ritimlerini duyarak.

 

-Kitap beklediğiniz alakayı görüyor mu?

- Neşreden Akıl Fikir Yayınları memnun görünüyor. Benim inancım her hece, kelime, cümle muhakkak sahibini bulur. Buluşur. Halvet eder. Bereketlenir.  Ben de bunu okur dönüşlerinden müşahede ediyorum. Okuyucu kitabı yanında taşıyor ve gittiği yerlerde uygun gördüğü noktalarda bir konsept oluşturup fotoğraflıyor. Kendi sosyal medyasında yayınlıyor. Bana gönderiyor. Bende sayfamda paylaşıyorum. Bir etkileşim içindeyiz. Süreç böyle devam ediyor.

 

-Bu kitap için imzalı kitap kampanyası yapıldı…

- Evet, tüm internet kitap satış notlarında bulunuyor. Ayrıca  www.kitapoba.com sitesi yetkileri ile yayınevi okura imzalı kitap ulaştırmayı düşünüp planladı. İmzalı kitap talep eden isimler tarafıma bildiriliyor. Şahsa özel imzalıyoruz. Ve yayınevi dağıtımcı işbirliği ile sahiplerine ulaştırılıyor.

 

-Az önce bahsettiğiniz bir önceki kitap yine Rüzgâr ile olan diyaloglardan oluşuyordu.

- “Aklımda Olduğun Aklında Olsun” kitabı Folliant Yayınları arasında okuyucusuyla buluştu. Takdir gördü. Bu sebeple devamı da geldi. Şimdi iki kitabı birden temin edenlerde bu devamlılık açısından bakıyor olmalılar.

 

ucktm.jpg

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.