Abdülhamid'i devirmek istemişti!

Kevâkibî, fazla tanımadığımız bir aktivist, fikir adamı. Ömrü Osmanlı'ya muhalefetle geçmiş.

Osmanlı döneminde çatırdayan İslam birliğinin tekrar kurulması için belli bazı çalışmalar ve fikir akımları ortaya çıkmış. Bunların, görüş olarak farklılaşma arzetmekle birlikte, hepsinin ortak amacı ümmeti batının boyunduruğundan kurtarmaktı. Bizde geçmişte, ulus için İslam birliğini savunan ve bu yönde ortaya koymuş olduğu fikirlerle ciddi ses getirmiş, çok acı olmakla birlikte bizim tanımadığımız, ‘müslümanların Rousseau’su da denilen Abdurrahman Kevâkibî’yi sizlere anlatmak istiyorum.

Cemaleddin Afgani’nin görüşleri, Muhammed Abduh ile devam eder. Muhammed Abduh’un mirasının en büyük takipçisi Reşid Rıza olarak bilinse de, en az onun kadar, hatta kısa hayatına rağmen ondan daha fazla etkili olmuş Kevâkibî’yi, Afgani ve Abduh’tan sonra bu görüşlerin savunucusu olarak sayabiliriz. Kevâkibî de Reşid Rıza gibi Suriyeli’dir.

20’li yaşlarda gazetelerde yazdı

Abdurrahman Kevâkibî, 1854 yılında Halep’te dünyaya gelir. Babası Ahmet Kevâkibî’dir. Soyu Erdebil dergâhının ünlü şeyhi Safiyyüddin Erdebilî’ye dayanır. Erdebilî, İran’da bir buçuk asrı aşkın hüküm süren Safevi hanedanının atası olduğundan ötürü, Kevâkibî’yi Türk ırkına mensup sayanlar vardır. Babası çevrede ilim ve irfanıyla tanınan bir şahsiyettir. Kadılık, vilayet meclisi üyeliği gibi resmi görevlerde de bulunmuştur. Annesi de Antakya müftüsünün kızı olan Afife bt. Mes’ud’dur.

Böyle bir aileye mensup olan Kevakibi, 5 yaşında annesini kaybeder. Halası onu Antakya’ya götürür. Burada hem Arapça hem Türkçe öğrenir. Sonraki yıllarda gittiği Şeyh Zahir Medresesi’nde de Farsça’yı öğrenir. 11 yaşında tekrar Antakya’ya döner ve orada medreseye devam eder. Kevâkibî, 20’li yaşlarda, Arapça–Türkçe yayımlanan el-Fırat gazetesinde yazılarını yayınlar.

Nasıl Osmanlı düşmanı oldu?

Bu dönem, Kevâkibî’nin II. Abdulhamid dönemini istibdat dönemi olarak görmeye başladığı, onu kıyasıya eleştirdiği ve bu yüzden yöneticilerle muhalefete girdiği bir dönemdir. Vali’nin gözü de sürekli olarak Kevâkibî’dedir. Kevâkibî 24 yaşındayken Fırat’tan ayrılarak “eş-Şihab” adında tamamen Arapça bir dergi çıkarır. Bu dergi, Arapça olması hasebiyle, Suriye tarihinde bir ilktir. Ancak Halep Valisi Kıbrıslı Kamil Paşa, kendisine karşı yürütülen muhalefetten dolayı 15 sayı çıkan dergiyi kapatır. Kevâkibî, 1879 yılında “el-İ’tidal”i çıkararak düşüncelerini yaymak istediyse de bu sefer Kamil Paşa’dan sonra gelen yeni vali Cemil Paşa’nın sansürüne yakalanır. Bu ve bunun gibi sorunlar zinciri Kevâkibî’de içten içe bir Osmanlı düşmanlığının tohumlarını atar. “El-İ’tidal”den sonra gazeteciliği bırakan Kevâkibî, eğitim, maliye ve ticaret konularında memurluk görevinde bulunur. Daha sonra bu işleri bırakır ve avukatlığa başlar.

Abdülhamid’le görüşmek istedi ama başaramadı

1886 yılında bir Ermeni tarafından başarısız bir suikasta uğrayan Halep Valisi Cemil Paşa, bu durumdan istifadeyle Kevâkibî’yi de hapse attırır. Kevâkibî’nin içeri alındığını duyan Halep halkı eşi benzeri görülmemiş bir ayaklanma çıkarır. Halkın tepkisi karşısında Kevâkibî’yi serbest bırakan saray, valiyi de değiştirmek zorunda kalacaktır. Halkın Kevâkibî’ye karşı sevgisi o derece artar ki belediye seçimlerinde kendisini başkan olarak seçerler. Bundan sonra Kevâkibî, “Halep Ticaret Odası Başkanı”, “Şehir Mahkemesi Başkatibi”, “Devlet Arazilerini Satma Başkanı” gibi görevlerde yer alacaktır. Kevâkibî, merkezden bağımsız kalamaz ve Halep’te yaptığı ıslahatları II. Abdülhamid’e birinci elden anlatmak ister. İstanbul’a geldiğinde padişahın müşaviri konumunda olan ve Kevâkibî’nin hasmı Suriyeli Ebü’l-hüda’nın baskıları sonucunda İstanbul’u terketmek ve padişahla görüşemeden Suriye’ye dönmek zorunda kalır.

İdamla sonuçlandı davası

Bulunduğu görevlerde hortumcular ve düzenbaz valilerle sürekli bir çatışma içinde olan Kevâkibî’yi, Cemil Paşa’nın yerine gelen Arif Paşa da -seleflerinin yolundan yürüyerek- haksız ithamlarla suçlayacak ve cezalandıracaktır. Kevâkibî’nin yabancılarla görüştüğüne, Halep’i onlara teslim etmek için anlaştıklarına dair vesikalar düzenleyen Arif Paşa, bu ithamlarla yargılattığı Kevâkibî’nin idam cezasına çarptırılmasını sağlar. Halep halkı, mahkemenin, valinin yetki sınırları dışında kalan Beyrut’ta yenilenmesini ister. Tekrar görülen davada beraat eden Kevâkibî tekrar Halep’e döner.

Eğer o zevk olmasaydı, Türkler cami de yapmazdı

1899 yılında Kevâkibî, valilerin baskısı yüzünden Halep’i terk edip kısmen daha özgürlükçü gibi görünen İngiliz işgali altındaki Mısır’a gider. Kevâkibî gelir gelmez burada “Müeyyed” dergisini çıkartır. Burada, gördüğü tüm haksızlıkların nefretini dergiye döker. II. Abdülhamid’e karşı kini o derece artar ki, “eğer kuvvetim olsaydı 24 saat içinde Abdülhamid hükümetini devirirdim” gibi ifadeler sarfeder. Kevâkibî, biraz daha ileri giderek, “Türkler İslamiyet’e bir takım camiler yapma dışında hizmet etmediler. Eğer yöneticilerin isimlerini cami minberlerinden duymanın verdiği zevk olmasaydı onu da yapmazlardı.”

Tabii, İngilizler Kevâkibî gibi cins bir kafanın Abdülhamid’e karşı açtığı savaşa ses çıkarmazlar. Abdülhamid’e karşı açılan bu savaş, o dönemde yaşamış birçok aydında görülen ortak bir vasıftır.

Batılılardan etkilendi mi, yoksa çaldı mı?

Bu arada ilginç olaylar da yaşanmıyor değildir. Müeyyed dergisinde isimsiz olarak tefrika edilen yazılar, okuyucuların gözünde ilk olarak Montesquieu’den ve Rousseau’dan alıntı olarak algılanır. Fakat yazarının Kevâkibî olduğu ortaya çıkınca, tüm İslam dünyasında yazarın yıldızı bir anda parlar. Halk arasında birer manifesto gibi taşınır, okunur. Sonraki araştırmacılar, Kevâkibî’nin yazılarının birkaç filozoftan çalıntı olduğunu iddia etse de (ki kendisinin etkilendiği aşikardır) ümmetin sorunlarına getirdiği çözümleri ayet ve hadislerle desteklemesi bu yazıların/eserlerin orijinal olduğunun delili sayılabilir.

Kevâkibî, Mısır’da iki kitap yazar. Bunlar; Reşid Rıza’nın, “İslamî ıslah çalışmaları içerisinde onun gibi yazılmadı” dediği ünlü Ümmü’l–Kurâ (Şehirlerin Anası) ve Müeyyed dergisinde tefrika ettirip ardından kitaplaştırdığı makalelerinden oluşan Tabâiu’l–İstibdat (İstibdadın Karakterleri) adlı kitaplarıdır. Bu eserlerin İslam düşünce tarihinde çok önemli bir yeri vardır.

İlk sekülarist yazar

Ümmü’l–Kurâ adlı kitabında Arap-İslam sentezi üzerine kafa yoran Kevâkibî, İslam birliğini Arapçılıkla özdeşleştirir. Arapların hilafete daha yatkın olduklarını, hilafetin Mekke’ye getirilmesi ve halifenin de devlet işlerine karışmaması gerektiğini vurgulayan Kevâkibî, enteresandır, sekülarist görüşleriyle “ilk sekülarist yazar” olarak tarihte yerini alacaktır. Ve ayrıca kendisi, Arap milliyetçiliğinin ilk müslüman temsilcisi olarak gösterilir. Tam bir hürriyet âşığı olarak tanımlayabileceğimiz Kevâkibî, çok büyük bir edebiyatçıdır da aynı zamanda.

Oldukça derin fikirleriyle Arap düşüncesinde önemli bir yeri olan Kevâkibî 1902 yılında vefat eder. Muhammed Umara, Kevâkibî'nin İstanbul'dan yollanan casuslar tarafından öldürüldüğünü söylese de, buna delil getiremez.

“Ölümden kaçış ölümdür; ölümü istemek hayattır. Zahmetten korkmak zahmettir; zahmete yürümek rahattır.”

“Hürriyet ebediyet ağacıdır. Onu sulayıp büyütense akan kandır. Esaret zakkum ağacıdır. Onu sulayıp büyütense uzlaşmacılık ve yağcılıktır”

Kevâkibî ve görüşlerini daha yakından tanımak için şu kaynaklara göz atılabilir:

- Son Yüz Yıldaki İslamî Hareketler, Ayetullah Mutahhari (ra), Sahra Yayıncılık.

- İslamî Hareketler ve Kıyamlar Tarihi, Mustafa İslamoğlu, Düşün Yayınları.

dunyabizim.com

Kültür-Sanat Haberleri