Arkeolog-Sanat Tarihçisi Ekrem ANAÇ YAZDI

Türklerin Anadolu’daki 900 yıllık mimarlık serüveninin tamamının 900 adım yürüyerek görülebileceği tek şehir TOKAT

 

Adından bahsedilince, Tokat’a hiç gelmemiş olanların, neden bilinmez bozkırın ortasında sarı, sıcak, sıkıcı bir kent canlanır zihinlerinde. Karadeniz kıyısındaki, içeriye yağış geçişini engelleyen sıra dağların yüksekliği, bu şehirde yağış geçişine müsaade edecek bir rakıma düşmesi sebebiyle oldukça dengeli bir iklime sahiptir Tokat; ne Karadeniz sahilleri kadar aşırı yağışlı ve nemli, ne orta Anadolu kadar kurak, ne aşırı soğuk ne aşırı sıcak. Birbirine paralel ve yeşil ırmağın üç kolunun geçtiği, üç bereketli ovası vardır. 200 metre rakımlı Kelkit Ovasını Kelkit kolu, 600 metre rakımlı Kazovayı Tozanlı kolu, 1000 metre rakımlı Artova’yı Çekerek kolu sular. Tokat’ın en kuzeyinde hem iklim ve bitki örtüsü hem köylerdeki mimari hem de insanlar Karadeniz’le bire bir benzer. Kuş uçuşu 100 km. ötede Tokat’ın en güneyinde ise iklim, bitki örtüsü ve insanlar orta Anadolu ile aynıdır. Farklı yüksekliklerdeki bu ovalar Akdeniz bitkileri hariç bütün Anadolu’daki bitki çeşitlerinin burada görülmesi yanında endemik türleri de içinde barındırır. Dünyadaki en önemli 12 gen merkezinin dördü Türkiye’de bunlardan ikisi Tokat’tadır.

 

Bu bitki örtüsü zenginliğinin yanında, ticari zenginliği nedeniyle Ermeniler, Rumlar Yahudiler ve çalışmak için diğer şehirlerden gelen zanaatkarlar ve iş gücü ile zaten oldukça çeşitli olan nüfus yapısı; 1877 Osmanlı Rus Savaşı esnasında yaşanan göçlerle; doğudan Çerkezler, Gürcüler, Lazlar, Lezgiler, Karapapaklar, Karaçaylar, Karslılar, Artvinliler, Erzurumlular, Gümüşhaneliler; Balkan Savaşı sebebiyle de batıdan Romanya Göçmenleri, Bulgaristan Göçmenleri, Makedonya Göçmenleri, Selanik Göçmenleri ve Arnavutlar bu şehre göçmüşler ve nüfus çeşitliliğini daha da artırmışlardır.

 

Buna rağmen bu kadar farklı insan kavgasız, gürültüsüz günümüze kadar yaşayıp gelmişlerdir.

 

Sebep nedir? Bunu İbn-i Haldun’un Mukaddimesinden bir alıntı ve Evliya Çelebinin anlatımıyla açıklayabiliriz sanırım.

 

Sosyoloji ilminin babası İbn-i Haldun insanın yaşadığı coğrafyanın ve iklimin, karakterine etki ettiğini söyler.

 

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Tokat'tan şöyle bahseder.

" Bu havası hoş şehrin dört tarafında bahçe ve bostanlar içinden sular akar. Her bağında birer köşk, havuz, fıskiyeler ve çeşitli meyveler bulunur.
Halk zevk ehlidir. Gariplerle dostturlar, kin tutmaz, hile bilmez, yumuşak huylu insanlardır.
Cami, saray, köşk ve imaretleri o kadar sağlam ve güzel olur ki buralara girenler hayran olurlar.
Hacı Bektaş-ı Veli'nin hayırlı ve bereketli duaları ile bu eski ve tarihi şehir " alimler konağı, fazıllar yurdu ve şairler yatağıdır."


Türk’lerin Anadolu’ya gelişinden önce de önemli bir merkezdir Tokat.

 

Bilimsel kazılar sonucunda Kalkolitik/Bakır Çağı’nın (M.Ö 5500-M.Ö. 3000) sonundan itibaren yerleşim gördüğü belirlenmiştir.

 

Pontus krallarının yazlık saraylarının bulunduğu, Roma Pontus Savaşlarına sahne olmuş ve haşmetli Roma İmparatorluğunun, Pontus’lulardan ard arda aldığı yenilgilerden sonra JULİUS CESAR’ın M.Ö. 47 yılında II. Farnakes’i mağlup etmesi sonucunda VENE, VİDİ, VİCİ sözünün söylendiği yerdir, Tokat.

 

Hitit Döneminden itibaren, ipek yolunun önemini tamamen kaybetmesine kadar Tebriz’den,–doğudan- Bağdat’tan –mezepotomya- gelip Karadeniz’e, Bursa’ya ve İstanbul’a –Helenlere, Romalılara, Bizansa, Osmanlıya- giden yolun en önemli duraklarından biri olmuş ve yol sebebiyle hem kültürel hem de ticari olarak oldukça zenginleşmiş bir yerleşimdir.

 

Bizans döneminde bölgenin dini merkezdir.

 

Tokat kent merkezi M.S. 4. yüzyıla kadar, yalnızca yol güzergâhında bulunan bir Roma Kalesi iken Tokat’ın 10 km. doğusundaki paganist bir merkez olan, Komana kentinden İseviliği kabul eden ilk insanların inançlarına yapılan baskı sebebiyle bu kentten ayrılarak, Tokat kalesi etrafında imparatoriçe Eudoksi’ nin himayesinde kurdukları bir kenttir. Şehrin ismi Doksi isminden; Doksiya, Dükiyye, Düket, Tokat olarak dönüşmüştür.

 

Pek bilinmez ama;

 

Türklerin Anadolu’daki 900 yıllık mimarlık serüveninin tamamının 900 adım yürüyerek görülebileceği tek şehirdir Tokat

 

Danişmentliler döneminde Beyliğin başkenti olan Niksar Tokat’ın ilçesidir ve Karadeniz sahillerine, orta Anadolu’ya ve batıya yapılan seferlerin yönetildiği kenttir.

 

Selçuklunun altı, Osmanlının on önemli şehrinden biridir, Tokat.

 

Hazreti Mevlana’nın “Tokat’a gitmek gerek çünkü Tokat’ta iklim ve insanlar mutedil” diye iltifat ettiği; bütün diğer merkezlerden farklı olarak Mevleviliğin Hazreti Mevlana hayattayken ulaştığı nadir yerlerden biridir.

 

14. yüzyılda, yalnızca bir yüzyılda Selçuklular, İlhanlılar, Ertana Beyliği, Kadı Burhaneddin ve Osmanlı Devleti olmak üzere beş ayrı yönetim gören;

 

15. yüzyılda Timur ve Uzun Hasan’ı saymazsak biraz soluklanan ve eyalet merkezi olan bir şehirdir, Tokat.

 

16. yüzyılda Anadolu’nun en yoğun ekonomik faaliyetlerinin olduğu, bu ekonomik faaliyetlerden ötürü çok kısa sürede nüfusunun 10,000 den 25,000 ne çıktığı şehirdir Tokat.

 

17. yüzyılda Kara Gümrüklerinin burada olması sebebiyle bütün kervanların uğramak zorunda olduğu bir tekstil, ham bakır işleme, mamul bakır ve deri üretim merkezi ki, bütün bu alanlarda Rusya ve Avrupa içlerinde kalitesinden ötürü diğer üretim merkezlerinin rekabet edemedikleri bir şehirdir.

 

17. yüzyılda Evliya Çelebinin ve diğer seyyahların öve öve bitiremedikleri, birbirinden güzel yapıların yapıldığı ve tüm Anadolu’nun en büyük şehir hanının yapıldığı bir yer.

 

18. yüzyılda gümrüklerin Samsun’a taşınması sebebiyle gerilemeye rağmen 1754-1758 yılları arasında Kırım, Güney Rusya ve Kafkasya taraflarına 500.000 toptan fazla pamuklu ve basma ihraç yapabilen ve yine 4000 kg. kadar ham ipeği dikiş ipliği, kazzaziye, düğme ve ipekli dokumada kullanabilen,

 

19 ve 20 yüzyılda nefesi tükenen yorgun bir kenttir Tokat.

 

Hep biz konuşmayalım birazda Tokat’a geçen seyyah ve fikir adamlarından okuyalım:

 

Montesguieu İran Mektupları 19. Mektup:Tokat’la İzmir arasında bu iki şehirden başka adı zikredilmeğe değer tek bir kent kasaba görmedik.

Donald Quataert: “Küçük Asya’nın Machester’i”

 

Evliya Çelebi: “Gayetü’l-gaye mamur ve abadan olduğundan çarşısı ve pazarı ol kadar müzeyyen ve mamurdur ki güya bu şehrin suk-ı sultanisi aynı Halep ve Bursa şehri çarşıları gibi gayet tertip üzere, tekellüflü bina olunmuştur.”

 

Joseph de Tornefort: “Tokat kenti Erzurum’dan çok daha büyük ve çok daha güzel. Evleri çok iyi yapılmış ve çoğu iki katlı. Yalnızca çok sarp iki tepenin arasındaki araziyi değil aynı tepelerin anfitiyatro biçimindeki yamaçlarını da kaplıyor. Öyle ki dünyada, bu kentinki kadar özel konuma sahip başka bir kent yok. Hatta çok ürkütücü, dimdik ve dümdüz yontulmuş iki mermer kayayı bile boş bırakmamışlar ve her birinin tepesine birer kale yapmışlar. Tokat’ın sokakları oldukça iyi kaldırımlara sahip, bu duruma doğuda ender rastlanılmakta. Sanırım varlıklılar fırtınalar sırasında yağmur sularının evlerinin bodrumuna dolmaması için kaldırımlar yapmak zorunda kalmışlar. Ve sokaklarda akan sular için arklar açtırmışlar. Kentin üzerinde yer aldığı tepelerde o kadar çok su kaynağı var ki her evin kendi çeşmesi var.”

 


20. yüzyılın en önemli Kültür Adamlarından Ordinaryüs Profesör Süheyl Ünver Tokat’la ilgili raporunda şöyle demektedir.

 

“ Tokat’ta bir bir, yer yer dolaşarak gördüğüm eski eserler hakkındaki intibalarımı size söyleyim,İstanbul’da Konya’da , bursa ve Edirne’de bulunmayan en güzel eserler inanın bana Tokat’taVaktiyle İbn-i Kemal, Molla Hüsrev, Molla Lütfi Plevne kahramanı Osman Paşa, Şeyh Emin Efendi gibi büyüklerin vatanı olan Tokat meğerse ne imiş, Anadolu’da en çok abidesi olan bir şehir. Hani Selçuklularla Osmanlılar adeta yarışa girmişler Birinden birisi bir tane fazla amma hangisi doğrusu sayamadım. Açık konuşayım bu esereler 300 ile 800 yaş arasında birer Tokat Azizi. Bu kadar yıldır orasını millileştirmiş ve ruhumuzu aşılamış.”

 

11.yüzyıl- Malazgirt sonrası en eski Türk Camisi, en eski olmasının yanında klasik dönemde yoğun olarak görülen merkezi kubbeli cami plan tipinin, Karahınlıların 1040 yılında yaptığı Buhara Hazar’daki Degeron Camiinden sonra, Anadolu’daki en eski örneği olan Garipler Cami,

 

12.yüzyıl- Anadolu’nun en eski Türk Medresesi, kendisinden sonraki bütün medrese planlarına etki etmiş Yağıbasan Medresesi,

 

13.yüzyıl Orijinal mimarisiyle günümüze ulaşmış ve Bursa’daki erken dönem Osmanlı cami mimarisine en büyük etkiyi yapan 5 adet zaviye/dergah vebütün Anadolu’da avlu yüzeylerinin tamamının çini kaplı olduğu, tek açık avlulu medresesi Gök Medrese,

 

14. yüzyıl ait iki türbe ve bir zaviye,

 

15.yüzyılda Anadolu’da görülmedik yoğun bir mimari faaliyetin olduğu kenttir burası. Han (Anadolu’nun en esik şehir hanı), hamam, camii (Bütün Anadolu’nun ait en güzel ve zaviyeli camilerin sonuncusu Hatuniye Cami), mescit, bedesten (Anadolu’nun en güzel bedesteni), medrese, başka hiçbir yerde olmayan bağımsız umumi hela evet çok ilginçtir eşi benzeri olmayan hela,

 

16. Yüzyılda da ihmal edilmemiş Tokat, ucundan kıyısından Mimar Sinan ile ilgili Ali Paşa cami ve hamamı,

 

17. yüzyılda yine bütün Anadolu’nun en güzel ahşap tavanlı camileri –Ulu Camii, Mahmut Paşa Camii- ve en büyük şehir hanı Taşhan,

 

18. yüzyılda genel gerilemeye rağmen ticari hayatın bitmediğini gösteren, pek çok han,

 

19. yüzyılda yine bütün Anadolu’nun en görkemli ahşap tavan göbeğine sahip konağı ve Anadolu’nun en güzel Mevlevihanesi,

 

20. yüzyılın en güzel saat kulesi de Tokat’tadır.

 

Danişmentlilerden bu yana tarihi merkez olan Sulu Sokak arsa spekülasyonlarına maruz kalmadığından, geleneksel şehirciliğimizin bütün ihtişamıyla günümüz insanlarının gözlemleyebileceği benzersiz bir yerdir, Tokat.

 

Bütün bu az bilinen zenginlikler keşfedilmeyi bekliyor.

 

Ekrem ANAÇ

Arkeolog-Sanat Tarihçisi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür-Sanat Haberleri