Asker Neye Hazırlanıyor?

Genelkurmay ile İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan EMASYA protokolünün yürürlükte olup olmadığı tartışılırken yeni bir iddia ortaya atıldı.

Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında 1997 yılında imzalanan ve yasalara aykırı olan Emniyet Asayiş Yardımlaşma (EMASYA) protokolünün yürürlükte olup olmadığı tartışılırken; Polis Akademisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Önder Aytaç, kasım ayından bu yana askeriyede eğitimler verildiğini savundu.

Aytaç, muhtemel bir ayaklanmanın karşılığında karşıdaki sivil şahısların nerelerine ateş edileceğiyle ilgili tatbikatlar ve talimler yaptırıldığını ileri sürdü.

Kaos ortamının devam etmesini isteyen karanlık yapıların asker ile polis arasında bir çatışma olduğunu kamuoyuna yaymaya çalıştığını söyleyen Aytaç, Susurluk soruşturmasında olduğu gibi Kozmik Oda'daki aramada da birilerinin kendilerini aklamaya çalışabileceğine dikkat çekti.

Cihan Haber Ajansı muhabirine konuşan Aytaç, EMASYA protokolünün hukuken hatalı ve elle tutulur hiçbir yanı olmadığını vurguladı.

Aytaç, jandarmanın görevi olmamasına rağmen gözaltı ve sorgulama yaptığını, bilgi, belge, istihbarat topladığını açıkladı.

Devletin yasalarla siyasi anlamdaki takibi polise verdiğine işaret eden Aytaç, "EMASYA raporunun içerisinde de polisin yeterli olmadığı yerlerde askerin gelmiş olması söz konusu ki tamamıyla hukuka da uygun olmayan bir yapı. Evet bunun da değiştirilmiş olması hem hükümetin hem de Türk milletinin, Anadolu insanının önünü açacak olan bir şey. Son dönemde de benim duyumlarıma göre kasım ayından bu tarafa da EMASYA protokolü çerçevesinde askeriyede eğitimler verilmekte ve muhtemel bir ayaklanmanın karşılığında karşıdaki sivil şahısların nerelerine ateş edileceğiyle ilgili tatbikatlar, talimler yaptırılmaktadır. İstanbul'daki HSBC Bank, Sinagog baskınından sonra kırsaldaki jandarmanın şehir merkezine gelmiş olmasıyla ilgili atılan adımı Başbakan önlemişti, İstanbul Valisi aracılığıyla. Bundan sonra da bu protokolün hukuka uygun olmadığı çerçevesinde hareket edilerek kır polisi sistematiğinin kurulması, gecikmiş olan profesyonel ordu sistematiğinin kurulmuş olması adımların atılmış olması gerekir." diye konuştu.

SUSURLUK'TAKİ GİBİ KOZMİK ODADA BİRİLERİ AKLANMAYA ÇALIŞILABİLİR

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiaları kapsamında kozmik odada yapılan aramaları da değerlendiren Aytaç, "Kozmik odada yapılan aramanın sonucunda denilebilir ki bir şey çıkmadı. Ve böylelikle pek çok köşe yazarının ifade etmiş olduğu gibi şimşekler oraya çekilmiş değil; bütünüyle bunun aklanmış olması yapılabilir. Benzeri oyun, benzeri yapı Susurluk döneminde gerçekleşti. İlk başta Susurluk operasyonu olduğunda insanların çoğu kendisi suçlu olduğu için kaçmaya, yurtdışına gitmiş olmaya bakarken; gelişmiş olan süreç içerisinde alabildiğine Susurluk konusu sulandırılınca yurtdışına kaçmış, saklanmış olan Türkiye içerisindeki insanlar bile kendilerini Susurluk ile irtibatlandırıp aklanma yolunu tercih ettiler. Benzeri endişeyi ben hakimin ve savcının kararlılığına rağmen bu şekliyle Kozmik Büro operasyonlarında da olabilir mi diye düşünüyorum. İki; hukuka ve usulüne uygun bir şekilde yapılan aramalar, Türkiye'de hiçbir karanlık noktanın, sır perdesinin artık kalmamasının gerekli olduğu bir yapıya doğru adım atılmış olduğunun bir göstergesi. Eğer devlet alabildiğine yaptığı tüm eylem ve işlemlerde özellikle güvenlik güçleri şeffaf olursa, hesap verirse, hukukun üstünlüğüne inanırsa ve yapılan bütün eylem ve işlemlerinden dolayı bağımsız mahkemelerce tekli bir yargı sisteminde hesap verebilirlik olursa güzel bir Türkiye için olmazsa olmazdır." şeklinde konuştu.

KARANLIK GÜÇLER POLİS-ASKER ÇATIŞMASI İSTİYOR

Polis-asker çatışması değerlendirmesine katılmadığını vurgulayan Aytaç, bu tip bir çekişmenin olmasının çok mümkün olmadığını belirterek, sağlıklı bir yaklaşım olmadığını kaydetti.

Ergenekon merkezli olayı değerlendiren Aytaç, şöyle devam etti: "Silahlı Kuvvetler de çeteleşmeye bulaşmış olan kimselerin temizlenmesini, orduyla ilişiğin kesilmiş olmasını istemektedir ki bu isteğin dışa yansımış olması Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesinin iradesi olmasa bir astsubayı bile siz gözaltına alamazsınız. Halbuki gelmiş olduğumuz noktada bir temizlik, bir netlik, bir berraklık olsun diye Türk Silahlı Kuvvetleri de kendi üzerine düşeni, dışındaki kurumlarla birlikte sürdürmektedir, devam ettirmektedir. Böylesi bir şey kesinlikle yoktur. Her kim ki var diyor; bundan sebeplenmiş olmayı, bu kaos ortamının sürekli devam etmiş olmasını isteyen karanlık yapılardır. Emniyette iç çekişme, yapılanma var mı; buna katılmıyorum."

İçişleri Bakanı Beşir Atalay'a yönelik yazdığı yazıya da açıklık getiren Aytaç, "Yazdığım yazıda, demokratik açılımla ilgili artık somut adımların atılması, içinin doldurulmuş olması, Siirt'tekini de, Hakkari'dekini de, Diyarbakır'dakini de tatmin eden; ama İzmir'deki, Sakarya'daki, Antalya'daki, Tokat'takini de rencide etmeyen bir yapının kamuoyuna gösterilmiş olmasının artık gerekliliği vurgusuydu. Orada bir hedef alma ya da bir şey söyleme değil; aksine Avrupa Birliği'nde yapılmış olan devlet bakanının atanmış olması ile nasıl daha büyük ivme kazanılmış ise bu şekildeki adımların içteki demokratik açılım ve Kürt sorununda da atılmış olmasıydı." ifadelerini kullandı.

KCK OPERASYONLARIYLA SABRİ OK BAĞLANTISI KESİLDİ

Terör örgütü PKK'nın şehir yapılanması KCK operasyonları başladığında demokratik açılıma darbe getirir düşüncesi içerisinde bir duraksama söz konusu olduğunu anlatan Aytaç, üç aylık bir gecikme sürecinin hiç yaşanmamış olması gerektiğini belirtti.

Operasyonlarla lider kadro ile KCK yapılanmasına talimatlar yağdıran Sabri Ok arasındaki bağlantının kesildiğinin altını çizen Aytaç, "Türkiye'de PKK merkezli terörün önlenmesinde önemli ölçülerden bir tanesi. Bu operasyonlar daha önce yapılmalıydı, gecikme olmamalıydı. Bundan sonrada istikrarlı bir şekilde devam etmiş olması lazım. Ellerine kelepçe takılmış olması hatalıydı, yanlıştı. Ergenekon operasyonlarında son 4-5 ayda süre içerisinde sanki bir yavaşlama oldu. Sanki bir yavaşlama olduğu için suikastlarla ilgili adım atma çalışmaları oldu, sanki yavaşlama olduğu için faili meçhullerin tekrar hortlatılmış olması gibi bir adım atıldı. O zaman Türkiye'deki eğer Mardin'deki Hizbullah'ın eline geçmiş el bombalarıyla İzmir'deki bölücü sol örgütlerin eline geçmiş olan el bombaları, Cumhuriyet gazetesine atılmış olan el bombaları, hatta değişik yerlerden fışkıran, bulunan el bombaları, lav silahlarının sayı ve rakamları birbirini tamamlıyorsa Hizbul Tahrir'in elinde bulunan el bombalarıyla da bir benzerlik gösteriyorsa; o zaman bu Ergenekon yapısıyla yapılacak olan mücadelede geri kalmamak ve hızla yola devam etmiş olmak lazım. Yalnız demokratik açılımdaki gibi burada da somut adımların atıldığı, artık belli şeylerin net olarak kamuoyuna gösterildiği bir şekilde yola devam etmek lazım." görüşünü savundu.

BAŞBUĞ VE OGÜN SAMAST'IN TRABZON'UNDAN FARKLI DÜŞÜNÜLÜYOR

Son 9 hafta içerisinde Batman, Siirt, Diyarbakır, Antalya, Ordu, Samsun, Trabzon, İzmir gibi 32 ile gittiklerini dile getiren Aytaç, şunları söyledi: "Trabzon'da önde gelen 250 kişilik bir grupla oturduğunuzda İlker Başbuğ Paşa'nın Trabzon'da yapmış olduğu konuşmadan ve Ogün Samast'ın Trabzon'undan çok daha farklı düşünüyorlar. Birebir Hakkari, Batman'daki Kürt vatandaşımızın söyledikleriyle aynı şeyleri söylüyorlar. Bu anlamda Türkiye genelinde insanlar artık hangi oyunların oynandığını çok bilinçli bir şekilde biliyorlar. Ona göre de hareket ediyorlar. Sivas'ın doğusunda devletin sandığa çok da sahip çıktığına inanmıyorum. O yüzden olağanüstü hallerin tekrar gelmesini, sıkıyönetimlerin tekrar gelmiş olması isteniyor ki o yüzden inadına demokrasi. Van'dan Batman'a giderken 6 yerde arama yapıyorlar. Son 6 yılda o aramalarda yakalanan bir tane terörist yok. Kim yakalanmış? Ya ehliyeti, ruhsatı olmayan insan yakalanmış, ya asker kaçağı yakalanmış ya da adi suçlu yakalanmış. Ama 6 defa insanlar rahatsız ediliyor. Emniyet amiri bir arkadaşım anlatıyor; Ankara'dan çıktık diyor Hakkari'ye gidiyoruz, 5 yerde aracı durdurdular. Emniyet amiriyim deyip kimliğimi göstermeme rağmen beni, eşyalarımı indirdiler tekrar koydular, indirdiler tekrar koydular. Ben o bölgede doğmuş birisi olsaydım, ben bile terörist olurdum diyor. Hakkari'ye gittiğimde de eşyalarımın hepsi kırılmıştı, atmak zorunda kaldım. O zaman İzmir'de Antalya'da yurttaşa vermiş olduğu haklar devletin elindeyse, Batman'da, Siirt'te, Hakkari'de de bu hakları tesis etmek zorunda."

Aytaç, 2010 yılında hükümetin yapması gerekenleri ise şöyle sıraladı: "Medyaya cezaların verilmiş olduğu bir yapıdan kurtulmalı ve alabildiğine medyanın özgürleştirilmesi sağlanmalı. Demokratik açılımla ilgili 2005 yılında Başbakan'ın Diyarbakır'da söylemiş olduğu 'Kürt realitesini tanıyoruz'dan geri adım atmamalı, alabildiğine demokratik açılıma devam etmeli. Olağanüstü, sıkıyönetim gibi şeyleri asla düşünmemeli. Yapmış olduklarını Anadolu'da insanlara birebir anlatabileceği bir yapıyı kurmalı. Terörle mücadele yalnız askere, yalnız polise bırakılmamalı. Herkesin hesap verebilir olduğu ve yargının süratle işlemiş olduğu bir yapı kurulmalı." CİHAN

Gündem Haberleri