Başkanın medyadaki gizli adamları kimler?

Erman Toroğlu halen devam etmekte olan şike operasyonu kapsamında tutuklanan Aziz Yıldırım ve Türk futbolu için tarihe geçecek bir yazı yazdı.

 

Toroğlu gündeme bomba gibi düşen yazısında Türk futbolunun içinden geçtiği dönemleri, şikeden tutuklu olan isimlerin kendi aralarında yaptıkları skandal konuşmaları, Lig Tv'den ayrılış sürecini, Aziz Yıldırım'ın kendisi için planladığı işleri ve Yıldırım'ın medyadaki adamlarını yazdı.

İşte o yazı...

Ulan Şekip, öyle bir Şiddet Yasası çıkardınız ki, eskiden olsa belki hiç yatmadan yırtacaktık. Şimdi kanıtlanırsa yıllarca içeride sürüneceğiz.Allah bunların yaptıklarını ayaklarına doladı. Kendi kazdıkları kuyuya düştüler.

PEKİ bütün bu olaylarda polis ne düşünüyor acaba? Ben biraz analiz ettim ve şu sonuçlara vardım. Aziz Yıldırım bundan önceki federasyonun pek çok kademesini bazen korkutarak, bazen tehdit ederek, -Bu tehditlerin içinde yeni yapılacak Futbol Federasyonu seçimlerinde onu disipline aldırmam, bunu tahkimden kovdururum türünden cümleler zaten kayıtlarda var- işleri götürmüş. Yeni seçilecek Futbol Federasyonu kurullarına da tamamen kendi adamlarını sokarak işin bu tarafını halletme yoluna girmiş. Öbür taraftan Şekip Mosturoğlu’nu da araya sokarak Sporda Şiddet Yasası’nın hazırlanmasında etkili olmuş. Şiddet yasasındaki hedef (Güdümlü federasyon tarafından kendisi olmayacaktı elbette) kendisine karşı gelenler olacaktı. Ama her zaman deriz ya, “Yukarıda Allah var” diye. Allah bunların yaptıklarını ve yapacaklarını kendi ayaklarına doladı ve olay bu hale geldi. Yani kısacası kazdıkları kuyuya düştüler.

Size traji komik iki olay anlatacağım. Şike operasyonunun ilk günleri ve ilk dalga. Malum ekip, karakol- adliye- hastane koridorunda gezerken Bülent Uygun, Şekip Mosturoğlu’na dönüp şunları söylemiş:

Ulan Şekip, öyle bir Şiddet Yasası çıkardınız ki, eskiden olsa belki hiç yatmadan yırtacaktık. Şimdi kanıtlanırsa yıllarca içeride sürüneceğiz.

Yıldırım’ın gizli kahramanları

Ve ikincisi... Uğur Dündar, Aziz Yıldırım’la şampiyonluktan sonra Arena programı yapıyor. Aziz Yıldırım futbolculara, antrenöre masöre, malzemeciye, doktora herkese teşekkür ediyor. Sonra da devam ediyor, “Son haftalarda ve bu çok önemli haftalarda bu başarıda büyük pay sahibi olan gizli kahramanlar var. Bu gizli kahramanları da buradan tebrik ederiz.” Ama tesadüfe bakın ki bu programdan sonra bu gizli kahramanların bazıları teknik takibe yakalanıyorlar ve diyorlar ki; “Gördün mü bak, başkan bizi akşam gizli kahraman olarak tebrik etti.”

Yıldırım’dan davacıyım ama neden?

YILLARCA Türkiye’de futbolu bu tehditlerle izledik biz. Yıllar geçti, hayat devam etti. Bu sefer futbol ihalesi yapıldı, Digitürk ihaleyi kazandıktan sonra Genel Müdür Ertan Özerdem, bir beyanat verdi; “Türk futbolunun çehresini değiştireceğiz. Marka değerini yükselteceğiz. Bunun için de radikal tedbirler alacağız.” Bu açıklamadan sonra sorular geldi tabii, “ Toroğlu ayrılacak mı” diye. Üstü kapalı ama enteresan cevaplar verdi. Bütün gazetelerde ertesi gün manşet;

- Erman Toroğlu Maraton’dan kovuluyor

Bir yerlerden düğmeye basılmıştı. Başka bin tane senaryo yazıldı. Mesela Celal Doğan bunun siyasi bir baskı olduğunu bile söyledi. O zamanlar “perdenin arkasında Aziz Yıldırım var” denildi. Bu beni ilgilendirmez. Aziz Yıldırım’ın, Lig TV’den benim kellemi isteme hakkı vardır. Ben burada Aziz Yıldırım’a değil, kendi çalıştığım şirketime bakarım. Benim şirketimin duruşu nasıldır? Aziz Yıldırım’a boyun mu eğecektir yoksa yoluna Erman’la devam mı edecektir?

“Küfüre karşıyım” dedin ama sözlerinle taca çıktın

Şimdi sadede gelelim. Altını özellikle çizerek söylüyorum. Benim Aziz Yıldırım’dan şikayetçi olmamın sebebi bu olay değildir. Nedir şikayet sebebim? Yazılı ve görsel basında söylenenler, yazılanlar beni hiç ilgilendirmez. Beni resmi iş ilgilendirir. Polis beni Vatan Caddesi’ndeki Organize Şube’ye çağırdı. Aziz Yıldırım’ın, Sinan Engin’le telefon trafiğine takılan cümlerini benim suratıma okudu. Aziz Yıldırım bu cümlelerde diyor ki, “Bilmem neyin çocuğu Erman Toroğlu’nu Digitürk’ten kovdurdum (Bu tür konuşmalarda küfürlere hiç aldırmam. Ağız alışkanlığıdır söylenebilir. Ama Aziz Yıldırım’ın, “Ben küfüre karşıyım” cümleleri de bu sözlerle taca çıkar.) Şimdi onu gazeteden de attıracağım. Bir kampanya başlatacağım, kovduracağım. Öyle büyük, muazzam bir kampanya olacak ki, o g..tü sallandıracağım.” Daha da ileriye gidelim, aynı Aziz Yıldırım, bir Fenerium açılışında “Türkiye’de iki kişiye teşekkür ederim. Benim anama avradıma küfür edilirken bu iki kişiden başka savunan olmadı. Onlara burada huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Erman Toroğlu ile Şansal Büyüka’ya” diyen adam da Aziz Yıldırım’dır.

Böyle bir kampanya için örgütün olması lazım

Şimdi düşünün... Bir adamı televizyondan attırıyorsun, olur. Gazetede yazmasını istemeyebilirsin. Bu da olur. Ama burada bir ayrıntı var. Aziz Yıldırım, Hürriyet Gazetesi’ne gidip benim kellemi isteyememiş. Herhalde Hürriyet Gazetesi’nin önemli bir müessese olduğunu anlamış, başka müesseselerle karıştırmamış ki, başka bir organize işe girişmiş. Poliste şunu söyledim, “Eğer birinin böyle büyük kampanyayı başlatma, yönetme, sonuçlandırma gücü varsa, karşıdaki kişinin hayatı da tehlikededir. Bu bakımdan eğer başıma birşey gelirse sorumlu Aziz Yıldırım’dır.” Çünkü böyle bir kampanya başlatmak için çok büyük bir örgütün olması lazım ki, işi organize edeceksin. Ben Aziz Yıldırım’dan işten kovdurduğu için değil, algıladığım tehdit için davacı oldum. Kimse sapla samanı karıştırmasın.

Bu sefer bu gözlüğü takacağım

BİR ay tatil yapacaktım ama kısmet değilmiş. Olsun, Türk futbolu iyi olsun, düzgün olsun, tatil feda olsun. Herkes bir şey konuştu, bir şey yazdı, yorum yaptı. Bir kısmının içinde de benim adım çokça geçti. İsterseniz bunları teker teker bir sıraya koyalım. Lafı fazla uzatmadan.... Gözlükten başlayalım... Evet, gözlüğümün camları büyük. Geçen yıl Milano’dan almıştım. Polisin davet ettiği ifadeyi vermeye giderken onu taktım. Ama bana hediye edilen bir başka gözlük daha var. O da futbolcu Kaka’nın adına çıkmış bir gözlük. Bundan daha büyük. Savcılık tarafından da çağrılacağımı söylüyorlar. Eğer çağrılır gidersem bu sefer onu takacağım. Yani iki misli büyüğünü. Anlayacağınız bende her boy gözlük var.

Türkiye’de maçlara korumayla gittik

Yıllar önce, Fenerbahçe- PSV maçı. Karşılaşma Kadıköy’de. Mehmet Arslan ile birlikte maça gideceğiz. Öğleden sonra Fenerbahçe’nin internet sitesinde bir açıklama yayınlanıyor. Aziz Yıldırım bir yazımdan dolayı beni yine Fenerbahçe taraftarına havale ettiğini açıklıyor. Bununla da yetinmiyor. Aynı gün Şansal Büyüka ile yaptığı telefon konuşmasında, “O adam maça gelmesin onu o stada aldırmayacağım” diyor. Şansal bu konuşmayı bana aktarıyor ve ekliyor; “Ne olur dikkatli ol.” Ben de İstanbul Emniyeti’nden koruma talep ediyorum ve maça gidiyorum. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye’de spor yazarları ancak korumayla maça gidebiliyorlardı. Hatta bu konuda yazdığım bir yazıdan dolayı Hıncal Uluç, kendi sütunlarında, “Benim erkek Erman Hocama bak. Korkmuş da korumayla maça gidiyormuş” diye bir yazı kaleme aldı. Kendi sütunlarında.

Beşiktaş düşmanı Toroğlu

2003-04 sezonu... Beşiktaş 8 puan önde. Televizyondan bir espri yapıyorum, “Beşiktaş böyle giderse zaten şampiyon. Ligin keyfi kaçacak” diye. Sonra F.Bahçe geldi, Beşiktaş’ı geçti, şampiyon oldu. Serdar Bilgili açıklama yaptı, “Şansal Büyüka ile Erman Toroğlu, Beşiktaş düşmanıdırlar” diye...

Sami Yen’deki el ilanları

3-4 sene sonrası. Ali Sami Yen’in tribünlerinde el ilanları dağıttılar. “Erman Toroğlu ile Şansal Büyüka G.Saray düşmanlarıdır” diye. Bu sefer 2006’ya geldik. F.Bahçe TV’de iki gün bir yazı döndü. Beyaz zemin üzerine siyah. “Erman Toroğlu ile Şansal Büyüka F.Bahçe düşmanıdırlar” diye..

Tuvaletteki telefon numarası

Diyarbakır-Altay maçından sonra ölümle tehdit edildim. Samsun-Diyarbakır maçından sonra da gene tehdit aldım. Atv’de yaptığım bir “Kale Arkası” programından sonra Elazığ’da kale direklerini yaktılar. Tehditler savurdular, televizyon vericilerini parçalamaya gittiler. Rahmetli Kenan Onuk, Mehmet Ağar’a telefon açtı, olaylar öyle durdu. Çok telefon numarası değiştirdim. Beş tane kullanılmayan hattım var. Küfür kafir başlayınca çıkarıp yenisini takıyorum. Bazı statların tuvalet duvarlarına telefon numaralarım yazıldı. Seyirci hem ufak ihtiyaçlarını karşılasın, hem de Erman Toroğlu’na küfür edilsin diye. Yani her şeye alıştık.

MHK Başkanlığı’na “Hayır” dedim

AZ sonra okuyacaklarınızı aslında yazmayacaktım. İki kişi arasında kalsın prensibindeydim. Ama Sayın Mehmet Ali Aydınlar katıldığı bir canlı yayında söyleyince, ben de açıklık getirmek istedim. Sağolsun Mehmet Ali Aydınlar, MHK Başkanlığı için beni aradı, çok ısrar etti. Ama ben hiçbir zaman yapmayı düşünmediğimi ve yapmayacağımı anlattım. Ve nedenini açıkladım; “Hakemliğe yeni başladığım dönemlerde eğer yükselip FIFA hakemi olursam ve hakemliği bırakırsam, bıraktıktan sonra hakemlik aleminde görev yapmayacağım dedim ve kendimi bağladım. Çünkü ben her maça bu benim son maçım diye çıktım.”

Hakemlerin çoğu hakemliğin son 5-6 yılında kulüplere ve başkanlara şirin gözükmek ve hakemliği bıraktıktan sonra MHK’ye girmek için takla atmaya ve eyyam yapmaya başlarlar. Bunun örneklerini de dikkatli bakarsanız görürsünüz. Sayın Mehmet Ali Aydınlar, MHK başkanlığı için benim fikrimi sordu. “Yusuf Namoğlu” dedim. Yusuf, 2 defa milletvekilliği, Beşiktaş Belediye Başkanlığı ve FIFA hakemliği yapmış bir arkadaşımızdır. Faal Hakemler Derneği’nin kurucusuyuz ve yıllarca beraber çalıştık. İnatçı bir lazdır. Çok şeyi dikte ettiremezsin, inandığını söyler. Federasyon yönetim kurulu üyelerinin de onunla belirli bir mesafede kalacağına inanıyorum. Onun için söyledim. Ama bunlar yarın Yusuf’u eleştirmeyeceğim anlamına gelmez. Arkadaşım da olsa en ağır şekilde eleştiririm. Yusuf kusura bakmasın. Ben işime bakarım, babamı tanımam.

Hala konuşuyorlar

ESKİ federasyon kurulu üyelerinden bazılarının, telefon trafiğinde düştükleri zavallı durumu üzülerek anlatmıştım. Ama bazı cesaretli (!) şahıslar henüz taze seçilmiş ve şu anda şike soruşturmasını yürüten bu federasyonun yönetim kurulu üyelerine de telefon ettiler mi acaba. Ve bu görüşmeler teknik takibe takıldı mı acaba. Ve kendilerinde hala hakaret etme, aşağılama cesaretini bulabiliyorlar mı acaba? Dedim ya merak ediyorum.

Bu kez durum farklı

HATIRLARSINIZ polis, 2001’de hakem alemi içerisinde de buna benzer bir operasyon yaptı. Hani Ali Fevzi Bir’ler de vardı işin içinde. Ama o zaman olayların üstü kapatıldı. Çok alakasız yerlere sokarak herkesi kurtardılar. Ama bu soruşturma öyle değil. Polisler de bu zaman zarfında bayağı tecrübelendiler ve az hata yaptılar.

Gazeteciler...

TEKNİK takibe takılan gazetecilerin de olduğunu söylüyorlar. Ben kimlerin çıkacağını hiç merak etmiyorum tahmin ediyorum ama kamuoyu bunları çok merak ediyor.
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Sporname Haberleri