Darbeyle kurulan devlet-analiz

Darbelerin neyi amaçladığını anlamak için biraz gerilere gitmek, Cumhuriyetin, yani Ulus-Devletin nasıl kurulduğuna bakmak gerekir.

İnsan Hakları Aktivisti Mehmet Alkış-KlasGazete

Darbelerin neyi amaçladığını anlamak için biraz gerilere gitmek, Cumhuriyetin, yani Ulus-Devletin nasıl kurulduğuna bakmak gerekir.

 

Çünkü büyük ölçüde İttihat ve Terakki’den devşirilen darbeci anlayışın Cumhuriyet’le inşa edilen Ulus-Devletin kuruluşunda da belirleyici rol aldığını gözlemliyoruz. Yeni devletin temelleri ve paradigması darbeyle oluşmuştur demek yanlış olmaz.

 

Bu ilk darbe, Anadolu topraklarının –Misakı Milli sınırları- elden çıkmasını önlemek üzere Osmanlı Devleti’nin  Mustafa Kemal’in önderliğinde yürüttüğü mücadeleyi kazanmasının hemen ardından gerçekleştirilmiştir. Bu mücadele, yani resmi tarihin ifadesiyle Kurtuluş Savaşı; aslında Osmanlı sisteminin, küçülmüş bir coğrafyada varlığını sürdürmesi için hedeflenmiş son bir hamleydi. Ancak Osmanlı Devleti’nin imkanları ile kazanılan savaşın sona ermesinin hemen ardından asker kişiliğinden ve savaşı kazanmış başkomutan olarak elde ettiği prestijden güç alarak Mustafa Kemal’in önderliğinde Cumhuriyet/Ulus-Devlet için ilk darbe gerçekleştirildi. Osmanlı Sistemine tamamen son verildi ve modern bir Ulus-Devlet için gerekli görülen bütün adımlar atıldı: Birinci Meclis tasfiye edildi, Birinci Meclis’in kabul etmediği Lozan Anlaşması kabul edildi, Cumhuriyet ilan edildi, Hilafet lağvedildi ve peş peşe inkılaplar adıyla bir çok yeni uygulama hayata geçirildi.

 

Bu yapılanların üç önemli özelliğinden söz etmek gerekir:

 

1- Birinci Meclis’in çıkardığı kanunlarda, 1921 Anayasası’nda ve başta Mustafa Kemal olmak üzere hareketin önderlerinin beyanlarında Savaşın gaye ve hedefleri: “Hilafet ve Saltanatın Kurtarılması”, “Milletin İstiklali ve Devletin Tahlisi”, “Düveli İtlafiye’nin İşgalini Sona Erdirme”, “Şer’i Ahkamın Tenfizi” ve benzeri ifadelerle belirlenmişti. Yani, Osmanlı Sisteminin kalan topraklar üzerinde devamı hedeflenmişti. Ancak savaşın gaye ve hedefleri yok sayılarak kurucu iradenin paradigması kökten değiştirilmiş ve Ulus-Devletin inşa süreci başlatılmıştır. “Düşman”ın ürettiği, uyguladığı, önerdiği, hatta dayattığı bu devlet modeli kabul edilmiştir. 

 

2- Savaşı bütün varlığıyla yürüten ve destekleyen toplum kesimlerinin içinde yer almadığı, onaylamadığı, dışlandığı, talep, beklenti ve ihtiyaçlarının dikkate alınmadığı bir harekettir.

 

3- Askeri gücü elinde bulunduranların tepeden inme ve baskı ile gerçekleştirdikleri bir harekettir.     

 

Daha sonraki 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 doğrudan darbeleri ile pek çok dolaylı müdahale; bu ilk darbenin ortaya koyduğu hedefleri korumak, Ulus- Devlet ideolojisini ayakta tutmak için tasarlanmış ve uygulanmıştır. Dolayısıyla bütün darbeler benzer yöntemler kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bir bakıma bu darbe, sonraki darbelere model ve esin kaynağı olmuştur. Aynı zamanda rejimi korumak üzere askeri vesayetin oluşmasına da dayanak 0lmuştur.  

 

 Cumhuriyeti/Ulus-Devleti hem kuranlar hem koruyanlar başından beri hep askerler olmuştur. Başta Mustafa Kemal ve İsmet İnönü olmak üzere doğrudan veya dolaylı olarak askerler her zaman etkin olmuşlardır. Sistemin yönünü ve özünü ilgilendiren konularda ve kendilerince muhtemel sapmaları önlemek için, gerekli gördükleri her aşamada müdahil olmuşlardır. Siviller ise, ancak askerin koruma ve kollama çerçevesini gözeterek yönetimde yer alabilmişlerdir. Askerler, bu çerçevenin zedelendiğini düşündükleri her sefer, fiilen el koyarak doğrudan kendileri yönetimi üstlenmişlerdir.

 

 Batı’nın tüm dünyada yaygın bir model olması için özellikle teşvik ettiği Ulus-Devletler, Batı dışı dünyada hep baskı ve askeri güce dayalı rejimler olarak var olagelmişlerdir. Bunun için başta İslam Coğrafyası olmak üzere Afrika, Asya ve Güney Amerika’ya göz atmak yeterince fikir sahibi olmamızı mümkün kılar. O kadar ki, Ulus-Devlet; askeri rejim, askeri yönetim, askeri vesayet, kısaca militarizmle eş anlam ifade edecek bir kimlik kazanır olmuştur. Bunun tesadüfî olmadığı, sömürü düzeni ile ayakta duran Batı için kolaylaştırıcı bir kanal olduğu ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte hatırda tutulmasında yarar vardır. 

 

Benzer şekilde Cumhuriyet’le birlikte oluşturulan Ulus-Devlet İdeolojisi, her defasında silahların koruması altında varlığını sürdürmüştür. Zaten halka rağmen oluşturulan bir sistemin, silahlı güç olmadan ayakta durması düşünülemez.

 

 

Gündem Haberleri