Erdoğan, o komutanları böyle susturdu

Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, son günlerde yaşanan MİT savaşında taraflara geçmişte yaşananları hatırlatarak, uyarılarda bulundu.

Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, son günlerde yaşanan MİT savaşında taraflara geçmişte yaşananları hatırlatarak, uyarılarda bulundu.

Bugünkü yazısında Başbakan Erdoğan ile lomutanlar arasında yaşanan sert diyaloglara yer veren Selvi Başbakan Erdoğan'ın bugünlere gelirken hangi aşamalardan geçtiğini hatırlattı. İstiklal Mahkemeleri, Yassıdalar ve darbelerle kurulan askeri vesayeti geriletmede en büyük payın Erdoğan'a ait olduğunu kaydeden Selvi, onun güçlü liderliği olmasaydı bu mesafenin alınmasının da mümkün olmyacağını vurguladı.
 
Selvi yazısının sonunda ise "Demokratikleşme adına alacağımız daha çok mesafe, aşmamız gereken bir yığın engel varken, birbirimizi yemenin anlamı ne?" diyerek can alıcı soruyu sordu.
 
İşte Abdülkadir Selvi'nin o yazısı...
 
Asker prangası nasıl kırıldı
Yüz nakli yapılan Uğur Acar'ın aynada kendini ilk kez görünce, "Bu ben miyim" diye bakması gibi, Türkiye "yeni Türkiye'ye" bakıyor ve "Bu ben miyim" diyor.
 
O nedenle kimi zaman gerilere gidip, "Eski Türkiye"yi hatırlatan birkaç örneği paylaşmak istiyorum.
 
İstiyorum ki, birkaç Ergenekon operasyonuyla Türkiye'de her şeyin halledildiğini düşünüp, "Eski Türkiye" nin refleksleriyle hareket ederek, "Birbirini tasfiye etme" gibi bir hastalığa tutulmasınlar. Önce Ankara'da, Ayışığı ve Sarıkız darbe planlarının hazırlandığı, İstanbul'da Balyoz darbe planı seminerlerinin yapıldığı dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in günlüklerinden birkaç anekdot paylaşmak istiyorum.
 
DARBE GÜNLÜKLERİ HAFIZALARDA
 
4 Eylül 2003
 
"Cumhurbaşkanı, bizlere çok güvenen, bizlerden destek bekleyen bir insan. AKP'nin yaptığı eylemlere karşı bizden destek arıyor"
 
Ülkenin Cumhurbaşkanı, seçimle gelmiş bir iktidarı tasfiye etmek için askerden destek bekliyor.
 
Peki asker hangi havalarda?
 
-22 Eylül 2003
 
" Eğer bir işlem yapılmasını kabul etmezse kendisine 'Ya sen çekil yahut da biz çekiliyoruz' diyeceğiz.
 
Kime diyecekler? Kuvvet komutanları olarak kendi Genelkurmay Başkanlarına.
 
Peki ne yapmasını istiyorlar Genelkurmay Başkanı'nın? PKK konusunda bir atılacak bir adım ya da yurt savunmasıyla ilgili bir konu mu var?
 
Cevabı Özden Örnek veriyor.
 
"Hükümet korkutulmadıkça yapılacak hiçbir eylem hükümeti kararından vazgeçirmeyecektir"
 
İş daha 1 yılını doldurmamış olan hükümeti korkutarak istifaya zorlamak.
 
Bunun için ne yapmışlar?
 
" Fırtına (Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına) ayağa kalktı ve haydi hep beraber el sıkışalım dedi ve dördümüz ellerimizi üst üste koyup el sıkıştık!"
 
Yani İttihatçıların silahın üstüne ellerini koyup yemin ettikleri, 27 Mayısçıların tabancalarını ortaya koyup, ihtilal andı içtikleri gibi bir şey.
 
Kuvvet komutanları olarak AK Parti iktidarını devirmek için bir de çalışma yapmışlar.
 
"Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından Genkur. Bşk'na verilecek ve onun reaksiyonu beklenecek. Çalışma biraz muhtırayı andırıyor"
 
Bu plan, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e, "ya bizimlesin ya karşımızda" dercesine sunuluyor.
 
3 Aralık 2003 tarihinde Yüksek Askeri Şûrâ toplantısı var.
 
ŞÛRÂLARDA NELER YAŞANDI
 
İlk şûrâ toplantısına Başbakan sıfatıyla Abdullah Gül katılmıştı. MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılıç, Başbakan'a dönerek, "Yerinde olsam karının örtüsünü çıkarırım" demiş, "Haddini bil" diye uyarılıp, azarı yemişti.
 
Başbakan Erdoğan'ın katılacağı YAŞ toplantısı öncesinde Genelkurmay'da hazırlık toplantısı yapılıyordu.
 
Hava Kuvvetleri Komutanı, İbrahim Fırtına, "Parlamento Cumhurbaşkanı tarafından feshedilmelidir. Yeniden anayasa yapılmalı ve bu anayasaya kendini koruyacak her türlü imkan konulmalıdır. Bu hükümetle olmaz" diye konuşuyor.
 
Fırtına'nın ardından söz alan diğer paşalar da, benzer konuşmalar yapınca, Genelkurmay Başkanı Özkök, "Muhtıra vermeye niyetim yok" demek zorunda kalmıştı.
 
Çünkü paşaların konuştuğu metin, "Sarıkız" darbe planıydı. Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman'a göre, darbe planlarını hazırlayan, "Jandarma Genel Komutanı daima bir ihtilal özlemi içerisinde" ydi.
 
Sadece Jandarma komutanı mı dediğinizi duyar gibiyim.
 
Peki o günlerden buraya nasıl gelindi.
 
Başbakan Erdoğan'ın katıldığı ilk MGK toplantılarından biriydi. Cumhurbaşkanı Sezer'in başkanlığında yapılan MGK toplantısında Şener Eruygur, hükümeti hedef almış ağır ithamlarda bulunuyordu. Başbakan Erdoğan uyarmasına rağmen konuşmasını sürdüren Eruygur'a, "Kes ulan" diye gürlemek durumunda kalmıştı.
 
2006 yılı Yüksek Askeri Şûrâ toplantısından da kamuoyuyla ilk kez paylaşacağım bir anekdotu aktarmak istiyorum.
 
"Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Cömert Milli Eğitim Bakanlığı'ndaki irticai faaliyetler konusunu gündeme getiriyor. Başbakan dinlerken tek tek not alıyor.
 
Konuşma bitince, gergin bir havada, "Bunlar Hava Kuvvetleri'nin görevi değil" diyor. Buz gibi bir hava esiyor. "Ama aynı zamanda söyledikleriniz de doğru değil. Göreviniz olmamasına rağmen yine de tek tek cevap vereceğim" diye konuşuyor. Cömert'in gündeme getirdiği iddiaları çürütüyor.
 
Başbakan'ın bu çıkışı üzerine kimse söz alamıyor.
 
Şûrâ toplantısından sonra Faruk Cömert, aracına bindikten sonra, "Ben konuyu açacaktım, diğer komutanlar da dalacaktı. Ama hepsi beni sattı" diye hayıflanıyor.
 
Son bir not da, Dolmabahçe'den. Büyükanıt'tan değil, Koşaner'den.
 
Balyoz Darbe Planı soruşturması kapsamında aralarında generallerin de bulunduğu 102 TSK mensubu hakkında tutuklama kararı çıkınca Harbiye Orduevi'nde ailelerle görüşen Koşaner Paşa o hızla soluğu Başbakan'ın Dolmabahçe'deki ofisinde almıştı.
 
Konuşmanın bir yerinde Koşaner Paşa sesini yükseltip, bilinen üslupla konuşmaya başlayınca Başbakan, "Otur oturduğun yerde, ne yapacaksın?" diye çıkışmıştı.
 
Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanının bir gecede istifa etmesine rağmen, 5.5 saat içerisinde atama yapıp Yüksek Askeri Şûrâ toplantısına tek başına başkanlık eden bir Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.
 
İstiklal Mahkemeleri, Yassıdalar ve darbelerle kurulan askeri vesayeti geriletmede en büyük pay ona ait. Onun güçlü liderliği olmasa bu mesafe alınamazdı.
 
Ama millet de onun bu mücadelesini taçlandırdı.
 
MİT yöneticilerine ifade kriziyle başlayan süreci Başbakan'ın iradesini sorgulama gibi bir noktaya çekmek isteyenlere, Erdoğan'ın kim olduğunu ve Türkiye'nin buraya nerelerden geldiğini hatırlatmak istedim.
 
Demokratikleşme adına alacağımız daha çok mesafe, aşmamız gereken bir yığın engel varken, birbirimizi yemenin anlamı ne?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri