Ilıcak'tan Erbakan-Erdoğan savunması

Darbeden sadece sağcılar-solcular değil İslamcılarda etkilendi

Sabah Yazarı Nazlı Ilıcak 12 Eylül'de asılanlardan bahsederken kürsüde ağlayan Erdoğan'ı eleştirenlere cevap verdi... 
 
"12 Eylül'de yaşananları sadece CHP veya MHP yaşamadı.O dönem MSP'de kapatıldı. O dönemde uzun süre Erbakan Hoca'da Milli Görüşçülerde hapis yattı. İşlerine gelince devamlı Erdoğan'ın Milli Görüş geçmişini dile getirenler bu gerçeği neden yok sayıyorlar" diye sordu Ilıcak...
 

Erdoğan 'sahici' biri

 Anayasa değişikliğini, "12 Eylül'le hesaplaşma" gibi görmüyorum. Daha önce de, 1982 Anayasası'nın birçok maddesi değiştirilmişti. Şimdi de, bazı önemli maddeleri tadil ediliyor.

Bu "hesaplaşma" iddiası, sanırım iki durumdan kaynaklandı: Biri, oylamanın 12 Eylül'e denk gelmesi; diğeri, anayasanın geçici 15. maddesinin değiştirilerek, 12 Eylülcülerin yargılanmasının yolunun açılması. Hemen hatırlatalım: Geçici 15. maddenin kaldırılması hususu, ilk başta, teklifte bulunmuyordu. CHP'nin ısrarıyla pakete girdi ama buna rağmen, Deniz Baykal ve arkadaşları, Genel Kurul'a girip, oy kullanmadılar.
 

AK Parti'nin "12 Eylül'den hesap soracağız" sloganıyla, referandumdaki "evet" oylarını etkilemek istediği ortada. Ama buradan yola çıkarak, Erdoğan'ın gözyaşlarını bile "sahte" olarak nitelendirmek hoş kaçmıyor. Hele Başbakan'ın grupta ağlaması üzerine sarf edilen öyle lâflar var ki...

- Hakkâri Çukurca'da ve Van Gürpınar'da hayatını kaybeden şehitlere neden ağlamıyormuş da, 30 yıl öncesinin kayıpları için gözyaşı döküyormuş... (İnsanın, bir anda hislenip, bazı cümlelerden etkilenip, gözleri yaşaramaz mı? Bütün felâketlere topyekûn mu ağlamalı? O zaman hiç yüzümüz gülmez ki!)
 

- 12 Eylül işkenceleri üzerine siyaset yapmak Erdoğan'a düşmezmiş...

Meselâ Kemal Kılıçdaroğlu diyor ki: "Sizinki istismarcılık. 12 Eylül'de işkence görmediniz; fatura ödemediniz. Ağlama numarası yapıyorsanız, o aileden ve halktan özür dileyin."
 

Erdoğan ve arkadaşlarının 12 Eylül'den nemalandığını bile söyleyenler var CHP içinde. Oysa 12 Eylül darbesi, sola, sağa, İslâmcı'ya, ateiste... hepsine vurdu. Milli Görüşçüler hapse atıldı; yargılandı. Erbakan uzun bir süre, "Liderler Hapishanesi" diye anılan Ankara Merkez Komutanlığı'na bağlı Dil Okulu'nun tutukevinde Ecevit ve Türkeş'le kaldı. Milli Selâmet Partisi (MSP) de, diğer partiler gibi kapatıldı. CHP işine gelince, Tayyip Erdoğan'ın mazisindeki "Milli Görüş"ü hatırlıyor. 12 Eylül'de çile çekmek bahis konusu olunca, nedense, MSP'lilerin yaşadıkları yok farz ediliyor.

***
O sahneyi, televizyonda defalarca seyrettim. Başbakan'ın tavrında gayri samimiyetten eser yoktu. Tayyip Erdoğan duygusal biri. Özellikle, Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu'nun idam edilmeden önce ailesine yazdığı veda mektubunu okurken çok hislendi. Sanırım empati yaptı. Onu en çok etkileyen satırların, Pehlivanoğlu'nun nişanlısına yeni bir hayat tavsiye eden sözleri olduğunu düşünüyorum: "Nişanlıma da selâm eder, Cenab-ı Allah'ın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim." İşte o an gözyaşlarına boğuldu. Ağlamamaya gayret sarf ettiği anlaşılıyordu. Ama kendini tutamadı.

Tayyip Erdoğan, kızınca bağırıp çağırıyor; hislenince ağlıyor, sevmediğini belli ediyor... böyle biri. O tarafıyla halk zaten onu samimi buluyor. Hakkında her şeyi söyleyebilirsiniz ama "sahiciliğine" lâf edemezsiniz. 

Dokunulmazlık ve 100. madde

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, barajın düşürülmesinin yanı sıra, önemli bir başka teklifte daha bulundu. Bugüne kadar, CHP, "dokunulmazlık kaldırılsın" derken 83. maddeyi kastediyordu. Kılıçdaroğlu, bakan ve başbakanların yargılanmasının önünü açacak 100. madde değişikliğinden söz etti.
 

Yıllardan beri, 83. maddenin değiştirilip, milletvekilliği dokunulmazlığının sınırlanmasıyla bir netice elde edilemeyeceğini yazıp duruyorum. Çünkü yolsuzluk iddiaları, milletvekilleriyle değil, bakanlar ve başbakanlarla ilgili. Nihayet bir siyasetçinin ağzından 100. maddenin değiştirilmesi gerektiğini duydum. Kılıçdaroğlu, buna imkân verecek bir değişiklik yapacaklarını söyledi.

100. madde, Meclis soruşturmasını düzenliyor; başbakan ve bakanların sorumluluğuyla ilgili. Bakan ve başbakan, ancak Meclis üye tam sayısının salt çoğunluğuyla Yüce Divan'a gönderilebiliyor. Bu yüzden de, hiçbir bakan ya da başbakan görevi süresinde Yüce Divan'da yargılanamıyor, iktidardan düşmesi bekleniyor. Bu durumda, milletin, parlamentoya ve TBMM'ye saygısı azalıyor. Kılıçdaroğlu'nu hem baraj meselesinden, hem de 100. maddeyle ilgili teklifinden dolayı kutluyoruz.
 

Çiçek... Adli Mahkeme'ye

 Evvelki gün enteresan bir gelişme cereyan etti. Genelkurmay Askeri Mahkemesi, İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nı hazırlamakla suçlanan albay Dursun Çiçek'in davasına bakmayı reddetti. Gerekçe olarak da, aynı eylemler sebebiyle, önceden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılmasını gösterdi. Askeri Savcılık, Dursun Çiçek'i suçlamış, 2007'de terfi edemediği için, öç almak amacıyla böyle bir belgeyi tek başına hazırlayıp, sızdırdığını ileri sürmüştü.
Askeri Savcılığın iddianamesinde, Dursun Çiçek, "görevi kötüye kullanmakla" suçlanıyordu. 13. Ağır Ceza Mahkemesi ise, Çiçek'in "Ergenekon üyesi sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs ettiğini" iddia ediyor. Çok daha ağır bir suç söz konusu. Tabii bu gelişme Dursun Çiçek'in hoşuna gitmedi; Askeri Mahkeme'de yargılanmak istiyor. Şimdi, avukatları, Askeri Yargıtay'a itiraz edecekler.
Asker kişilerin yargılanmasında, sürekli askeri ve adli yargı arasında ihtilâf doğuyor. Nitekim 13. Ağır Ceza Mahkemesi daha önce dava açtığı için, yetkili kabul edildi. Eğer Askeri Savcılık, soruşturma başlattığında takipsizlik kararı vermeyip, önce davayı Askeri Mahkeme açsaydı, yargılama yeri Askeri Mahkeme olacaktı.
Referandum paketinde, bu yetki kargaşasını çözecek bir hüküm de mevcut. Asker kişi, eğer anayasal düzeni, hükûmeti, demokrasiyi hedef alan bir teşebbüs içindeyse, mutlaka adli mahkemeler önünde hesap verecek.
İşte evet için bir başka gerekçe daha.

Medyanaliz Haberleri