MHP'yi bekleyen tehlike...

MHP lideri Bahçeli'nin yıllarca danışmanlığını yapan MYK üyesi Prof. Dr. Vedat Bilgin'den çok çarpıcı “milliyetçilik” tespitleri…

Seçimlere 7 ay kala siyasi partiler kendilerini siyasi yelpazede yeniden konumlandırma arayışı içine girdi. Başbakan Erdoğan'ın referandum stratejisi, şimdiden seçim sürecini ve muhalefet partilerini esir almış gibi. "Yeni CHP" ulusalcı tezlere uzak durma eğiliminde, Kılıçdaroğlu, küçümsenemeyecek orandaki "ulusalcı" CHP seçmenini 7 ayda dönüştüremeyeceğine göre, onların nereye kanalize olacağı siyasetin önünde duran önemli bir soru.

Referandum sürecinde ulusalcı seçmenle ortak bir dil kullanan MHP'nin en yakın adres olduğu dillendiriliyor. CHP'nin SHP'lileşme süreci, MHP'nin de Turgut Sunalp'in MDP'si rolünü üstlenmesi ihtimalini beraberinde getiriyor. "İnsanlara hürriyet, milletlere istiklâl" gibi evrensel sloganları olan bir parti, ulusalcılığın da etkisiyle savunma hattını veya politik ufkunu Türkiye sınırlarına, hatta Türkiye'nin de kıyılarına hapsetti.

Kapıları "yeni CHP"de kendisini bulamayanlarca zorlanacaktır. Bu yeni durum, MHP'nin küskünlerle barışma hamlesini akamete uğratabilir, hatta "ulusalcılık sendromu"nun etkisi ile MHP içinde yeni kopmalar yaşanabilir. MHP baraj baskısı altında bir can simidi olarak ulusalcı seçmene kapılarını açacak mı, yoksa ulusalcılık kuşatmasını yararak kendisini yeni bir milliyetçilik anlayışıyla konumlandırabilecek mi?

Yıllarca MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin danışmanlığını yapan, ancak Bahçeli ile referandum sürecinde fikir ayrılığına düşen, partinin ideologlarından, MYK üyesi Prof. Dr. Vedat Bilgin ile konuştuk.

RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK (sedasimsek@bugun.com.tr)

CHP'nin SHP'lileşmeye tartışmaları başladı, BDP ile ittifak gündeme getiriliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

CHP'nin BDP ile ittifakı CHP'nin sonu olur. Bu da tüm siyasi dengeleri doğal olarak değiştirir. Bunun farkında olan CHP'liler de zaten gecikmeksizin bunu reddettiklerini ilan ediyorlar. CHP'nin böyle tarihi bir hatayı üstelik de ikinci kez yapacağını sanmam.

Milliyetçiler artık devletçilikle tarihi hesaplaşmayı yapmalı


Milliyetçilerin, milletin kayıtsız şartsız egemenliğini savunması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Vedat Bilgin, çapıcı tespitlerde bulundu: Ulusalcılık, Türk milliyetçiliğinin düşmanıdır. Milliyetçiliğin yeni yüzyılda yeni bir yoruma ihtiyacı vardır. Milliyetçiler, devletçi değil demokrat olmalıdır. Devletçilikle artık hesaplaşmalıdır...

Milliyetçi siyaset özellikle 1980 sonrasını yeterince değerlendirilebildi mi?

Bu dönemin yeterince değerlendirilip değerlendirilmediğini şimdiden kestirmek mümkün değildir. Dünyayı, milliyetçiliğin yeni bir yüzyılın başındaki problemlerini yeniden yorumlamaya, dünyadaki fikir hareketlerini değerlendirmeye çalışan bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Burada yeterli cevapların ortaya konulmadığını düşünüyorum.

Ciddi bir sorun var

Neden yeterli cevaplar ortaya konulamıyor?


Bugün insanlara "siz milliyetçi misiniz" diye sorsak, belki farklı cevaplar verebilirler, ama Türkiye merkezli, dünyaya ve insanlığa, özgürlük, demokrasi, temel hak ve hürriyetler açısından yeni bir sentez yaparak cevap verme arayışı, Türkiye'yi ve Türkiye'nin sahip olduğu medeniyet değerlerini ön plana çıkaran her yaklaşım milliyetçi tutuma sahip bir yaklaşımdır ve Türkiye'de giderek yükselmektedir. Türkiye bu kadar millliyetçiyken, Türk dünyasında ve İslam coğrafyasında bu kadar önemli değişimler yaşanırken, Türkiye'de siyaset yapan milliyetçiler bunu siyasete yeterince yansıtabilmişler midir? Burada ciddi sorun olduğunu düşünüyorum.

Yeni milliyetçilik anlayışı nasıl şekillenmeli?


Milli devletlerin kuruluş çağı geride kalmıştır, bugünkü çağ milli devletlerin demokratikleşmesi, milli devletler içinde sivil toplumun ön plana çıkması, sivil toplum içerisinde bireysel alanların gelişmesi çağıdır. Birey-sivil toplum, sivil toplum-devlet arasındaki ilişkilerin demokrasi ile sürdürülmesi milliyetçiliğin demokrasi perspektifini oluşturur.  Devleti, sivil toplumun ve bireyin önüne geçirdiğimiz zaman artık orada milliyetçilik kalmaz, olsa olsa en basitinden devletçilik, en bayağısından da faşizme doğru bir kayış söz konusu olur.

Eklektik bir ideoloji

Kemalizm Türk Milliyetçiliği'ni esir mi aldı? Yoksa gönüllü bir teslim olma mı söz konusu?


Milliyetçilik ideolojisi Kemalizm gibi eklektik bir ideoloji, fikir tarafından teslim alınamaz, sadece kendisini milliyetçi olarak gören bazılarının kafasını karıştırabilir.

Türk milliyetçiliğinin Atatürk milliyetçiliğinden farkını siz nasıl açıklıyorsunuz?

Türk milliyetçiliği, tarihi, kültürel zemini olan ve büyük bir imparatorluğun mirasının yarattığı bir fikir sentezidir, dolayısıyla "Atatürk milliyetçiliği," "Ahmet-Mehmet milliyetçiliği" diye bir milliyetçilik olmaz. Kemalizm ve Atatürk milliyetçiliği üzerinden bir ulusalcılık inşa edilmeye çalışılıyor.

Siyasiler farklılaşmayı dikkate almalıdır

Anasol- M koalisyonunu da hatırladığımızda, ulusalcılık ile MHP'de temsil edilen milliyetçilik anlayışı artık birlikte hareket ediyor gibi.

Milliyetçilik milletin kültürel varlığını, bütünüyle meşru bir alan olarak görür, kendi medeniyet değerlerini siyasal değil, ontolojik temel olarak kabul eder. Bu bakımdan sol gelenekten gelen milliyetçi eğilimlerden tamamen farklı programlara sahip olmaları gerekir. Eğer milliyetçiler bu tür bir farklılaşmayı programlarında ortaya koyamıyorlarsa o zaman oturup bunları konuşmaları, tartışmaları gerekir.
Sorun çıkar

Türkiye'de 27 Mayıs'tan itibaren bir vesayet bloku var, CHP ve MHP'nin aynı blokta yer alması siyasetin normalliğine uygun bir durum mu?


Bu tarihsel bloğun içerisinde yer alan unsurlar, öncelikle devletin ideolojisi ile örtüşen zihniyet dünyasına sahiptirler. İkincisi, devletin kurumsal iktidar araçlarını fiilen kullanan kadrolardır. Üçüncüsü de, devlet üzerinden elde ettikleri nüfuzla siyaset yapan siyasi unsurlardır. Milliyetçilerin ideolojik olarak bunlar arasında değil, bunların karşısında yer alması gerekir. Bu bakımdan hem milliyetçi hem de siyaset yapan kadroların Türkiye'deki bu farklılaşmayı dikkate alma mecburiyeti vardır. Milliyetçilik, siyasal merkezin ideolojik tutum ve ilkeleriyle eleştirel bir tarzda hesaplaşmazsa bu ciddi bir sorun olur ve devletçilik milliyetçiliğin alanını işgal edebilir. O zaman tabi, ortaya bir milliyetçilik sorunu çıkar.



ULUSALCILIK FAŞİZME GÖTÜRÜR

Ulusalcılığı "siyasi öznesi devlet olan, sivil toplumu, bireysel hak ile özgürlükleri tali hale getirmeye çalışan elitist arayış ve ideoloji" olarak atımlayan Prof. Bilgin, "Milliyetçileri bu faşizan eğilimlere katmaya çalışıyorlar" dedi.

İnşa edilmeye çalışıldığını söylediğiniz ulusalcılık Türk milliyetçilerini de kapsamıyor mu?

Ulusalcılık, siyasi öznesi devlet olan, devleti kutsayan, sivil toplumu, bireysel hak ve özgürlükleri, yani  milletin toplumsal dokusunda yer alan unsurları tali hale getirmeye çalışan bir elitist arayıştır, ideolojidir. Türkiye'deki milliyetçilik duygusunun yaygın ve yüksek olmasından istifade ederek milliyetçileri de bu faşizan eğilimlere katma çabası vardır.  Esasen ulusalcılığı ben devletçi olma niteliğiyle ve demokratik değerlere gösterdiği reaksiyonlarıyla, milliyetçiliğe ve demokrasiye düşman bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum. Daha çok faşizme yakın bir yaklaşımdır. Bunun için ulusalcılık milliyetçiler açısından çok önemli tehdit unsurudur. Milliyetçiler ulusalcılık karşısında bir eleştiri yapmadan Türkiye'nin yolunun açılmayacağını bilmek zorundadır.

Ulusalcılık neden milliyetçiliğe düşman bir yaklaşımdır?


Ulusalcılık dediğimiz antidemokratik arayışlar, Ergenekon dosyasında yer alan bir sürü kirli ilişkiler, esas itibariyle bu ülkenin dışındaki servislere uzanan birtakım bağlantılara sahip oldukları gibi başta din, medeniyet, milli kültür ve özelikle Osmanlı ve Selçuklu dönemleri olmak üzere milli tarihimize karşıdır. Yani Türk milliyetçiliğinin bizzat savunduklarına karşıdır. Milliyetçiler Atatürk'e sadece milli mücadelenin kahramanı, milli devletleşme sürecinin kurucu lideri, tarihsel bir şahsiyet, milliyetçi bir lider olarak bakarlar. Sadece o kadar.

Milliyetçi siyasi kadroların kendilerini oligarşinin devamını sağlayan çarkın bir parçası olarak konumlandırmaları doğru bir tercih mi?


Milliyetçilerin bürokratik oligarşi yanında tavır almaları, bu oligarşik yapının batılılaşma hareketleri adı altında milletin tarihsel ve kültürel olan bütün değerlerine karşı yönelttiği saldırıları kabul etmesi anlamına gelir ki, bu zaten milliyetçilik olmaktan çıkar. Bunun içindir ki milliyetçiler, zorunlu olarak demokrat olmak durumundadırlar, aksi takdirde siyasal oligarşinin paraleline düşerler.

Milliyetçiler, oligarşinin tahakkümünün devamına mı katkı yapacaklar, yoksa bunu tasfiye ederek, yerine milletin kayıtsız şartsız egemenliğini mi savunacaklar? Egemen ideolojinin ve bürokratik tahakküm ideolojisinin perspektifini kırmak bugün Türkiye'nin geldiği aşamada çok daha kolaydır, esasen toplum bu tahakkkümü kırarken, milliyetçilere düşen bunu ideolojik olarak da tasfiye etmektir.

Kürtçülük, Türkmencilik yapmak gibi anlamsız


"Etnik kimliklerin varlığı zenginliktir. Milliyetçiler herhangi bir etnik gruba düşmanca yaklaşamaz."

Sizin milliyetçilik anlayışınız içerisinde Kürtler nereye oturuyor?


Milliyetçilik kavramının en önemli sorunlarından birisi milleti etnik bir topluluk olarak algılayan yanlış zihniyettir. Millet, milletleşme süreci, etnik kimlikler esasında veya herhangi bir etnik kimliğin belirleyiciliği esasında ortaya çıkmaz, etnik kimliklerin kırıldığı, aşıldığı ve yeni bir yapıya dönüştüğü aşamada ortaya çıkar. Milli devlet bu dönüşümün hem araçlarından birisidir hem de sonucudur. Ama, milli devletin mutlaka demokrasiye açılması gerekir.

Bu bakımdan Türk milliyetçiliği Kürt, Türkmen, Kıpçak, imparatorluk coğrafyasında yer alan diğer etnik toplulukların hepsini kuşatan bir ideolojidir. Zaten millet de budur. Nasıl Türkmencilik yapmak anlamsız bir şeyse Kürtçülük yapmak da o düzeyde anlamlı olmayan birşeydir. Burada etnik kimliklerin, onların kendi varlıklarını sürdürme taleplerinin inkârı asla doğru değildir. Onlar, kültürel zenginlik olarak yaşama hakkına sahip olmalıdırlar. Millet o zenginliklerin kendisini ifade ettiği ölçüde hem kendisini sürdürme imkânı bulur hem de içsel dinamizmini korur.

Üniversitelerde son zamanlarda yükselen bir gerilim var, özellikle ülkücü-Kürt çatışması mı pompalanıyor?

Bugün Türkiye'de milliyetçilerin önündeki en önemli tuzaklardan birisi, terör örgütünün sürdürdüğü etnik ayrımcılık politikasını bir etnik çatışmaya dönüştürme tuzağıdır. Bu konuda çok hassas olmak zorundayız. Başta Kürtler olmak üzere bütün etnik farklılıklar, bizim milli varlığımızın bir parçasıdır. Onlara terör örgütünün istediği tarzda, düşmanca duygularla yaklaşmak milliyetçiliğin reddettiği bir tavırdır. Terörü reddetmek Kürt etnik topluluğunun her türlü sorununa sahip çıkmayı gerektirir, çözüm entegrasyondadır. Unutmayalım ki, bugün Kürt denilen insanlar Yavuz döneminde, Ekrat Türkmen'i diye nitelendirilmişlerdir.

BAŞÖRTÜSÜ MESELESİ ÜLKEMİZİN UTANÇ KAYNAĞI

80 öncesi ülkücüler "Ülkümüz İslam'da diriliştir", "Ya Allah bismillah Allah-u ekber" diyerek yürüyordu, bugün  muhafazakâr söylemden uzak durulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Milliyetçiliğin muhafazakârlıktan uzaklaşması kendi tarihsel ve kültürel zemininden kayması demektir. Bu bakımdan sloganların o dönemi yansıtan bir psikolojisi olduğu söylenebilir, fakat milliyetçi siyaset tavrının muhafazakâr değerlerle kendisini yeniden bütünleştirecek bir yaklaşımdan uzaklaşması kabul edilemez, çünkü bu anlayış milliyetçiliği milletten uzaklaştırırken, devlete yaklaştırır.

Sayın Bahçeli'nin başörtüsü sorununun çözümüne yönelik AK Parti'ye yinelediği çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Başörtüsü meselesinin hâlâ 21. Yüzyıl'ın Türkiyesi'nde çözülememiş olması ülkemiz için bir utanç kaynağıdır. Bu utançtan ülkemizin bir an önce temizlenmesi konusunda tüm siyasi aktörlere görev düşmektedir.

Perde Arkası Haberleri