Mustafa Kutlu uyarıyor

Dikkat: Hepimizin evinde bir "çocuk kıral" yaşıyor…

Mustafa Kutlu Yeni Şafak’taki köşesinde hepimizi derinden ilgilendiren çocuk eğitimi meselesini gündeme taşıyan  “Çocuk Kral” başlıklı bir yazı kaleme almış. Bir tüketim canavarına dönüşen çocuk, ailesinden hiçbir baskı veya telkin görmemekte ve kendi kırallığında tek sultan olarak hüküm sürmektedir. Sıkı sıkı okunup düşünülmesi gereken yazıyı ehemmiyetine binaen okuyucularımızla paylaşıyoruz:



 

Çocuk kıral

Eski terbiye ile yeni terbiyenin farkını çocuklara bakarak anlayabiliriz. Çocuklarımızı o hale getirdik ki "Ben ne diyorsam o olacak" derecesine ulaştılar. Kimse evladına kıyıp da sesini yükseltmiyor, yanlış da yapsa affediyor, bütün istediklerini yerine getirmeye çalışıyor. Hepimizin evinde bir "çocuk kıral" yaşıyor.

Ben umumi bir durumu dile getiriyorum. Elbette ki bu ülkede çocuklarına yüz vermeyen, hiç uğruna onlara dayak atanlar da var.

İkide bir gündeme gelen mesele de şu. Okul çağındaki orta öğrenim çocuklarına forma mı giydirelim; yoksa onları giyim hususunda serbest mi bırakalım.

Yahu arkadaş bu çok açık bir mesele. Belki ülkenin birkaç okulunda tuzu kuru velilerin şımarık çocukları bunu ister, her marka giysiyi alabilir, birbiriyle yarışabilir; sen bu yarışı neden memleket sathına yayıyorsun. Alan var alamayan var. Yazık değil mi ailelere, yazık değil mi kırılan kalplere, yazık değil mi benim çocuğum da arkadaşlarından geri kalmasın diye borca girip ona markalı ayakkabı, giysi almaya çalışan velilere. Kara önlük-beyaz yaka'dan vazgeçeli çok oldu. Her okul kendine bir forma beğendi. Eh dedik hadi olsun bakalım. Şimdi ondan da vaz geçiyorlar.

Bu "çocuğun tüketimi" konusunda geçenlerde medyada şöyle bir haber yer aldı: "Bir yazlık bir kışlık alan çocuklar geride kaldı, Pazar 600 milyon dolarak dayandı". Şimdi artık orta halli bir çocuğun dahi beş altı çift ayakkabısı oluyormuş. Bu kadar ayakkabıya 15-20 parça da giysi gerekir. Peki değirmenin suyu nereden?

Kredi kartları bu sebeple mi tıkanıyor?

Mesele şöyle izah ediliyor: Çocuk kıyafetleri alan anne-babalar modayı yakından takip ediyorlar, kadınlar iş hayatında daha fazla rol almaya başladı, daha çok kazanıyor ve anneler çocuklarına babalardan daha fazla yüz veriyor, onları şımartıyor, onlar için harcama yapıyor. 9-14 yaş gurubu çocukları seçimi ana-babaya da bırakmadan kendileri yapıyorlar.

Hele bir istediklerini almayın.

El kadar bebeler kıyameti koparıyor; sokak ortasında ana-babayı rezil ediyor. Ailece bir ziyarete mi gidildi. Üç-beş yaşındaki bızdık salona hakim oluyor. Ne sohbet kalıyor ne muhabbet. Hemen herkes çocuğa odaklanıyor. "Gu" dese alkış kopuyor, o da şımardıkça şımarıyor. Ailenin bu kadar "çocuk merkezli" olması ölçünün kaçtığına işarettir.

Bütün bunlar "tuzu kuru" ailelerin çocukları. Büyüdüklerinde en iyi okullarda da okumuş olsalar bir işe yaramıyorlar. Bakınız Osmanlı döneminde 18-20 yaşlarında Mülkiye mektebi bitiyor ve mezunlar bir kazaya kaymakam olarak gidiyordu. Onlar kazanın hemen her işini kotarıyor ve beldeyi idare edebiliyorlardı. Namık Kemal'lerin nesli böyledir. Şimdi aynı yaştaki çocuklar burnunu önünü silemiyor.

İşin en acı tarafı nüfusun yarısını teşkil eden yoksul kesimin çocuklarıdır. Türkiye çocuk işçi çalıştırmak konusunda Kenya, Bangladeş ve Haiti'den sonra dördüncü sırayı alıyor. Türkiye'nin Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni imzalaması üzerinden on beş yıl geçti ama bu hususta gözle görülür adımlar atılmadı. Yakında çocuklarla ilgili bir kongre toplanacak. Çocuk Vakfı'nın da katıldığı bu kongreden umarız olumlu kararlar çıkar. Ve yine umarız bu kararlar yürürlüğe konur. Konuya çok olumsuz bakan kesimler ülkemizde çocukların çok dövüldüğünü, ser-sefil olduğunu, hatta bizim "çocuk sevmediğimizi" ileri sürüyor. Çocuklara yönelik her türlü istismarı ileri sürerek "kendi çocuklarımız yediğimizi" savunuyorlar.

Yok, o kadar da değil.

Kötü, çok kötü olaylar yaşanıyor, evet, lakin bunları memleket sathına yaymak gerekmez. Umumî mesele yoksullukla ilgili. Türkiye gelir dağıtımını düzeltemedi. Düzeltmek bir yana makas giderek açılıyor. Düğüm buradadır. Çocukların üzerinden tartışmak yakışık almaz. Önce büyükler aynaya bakmalı. Kendi "hayat tarzımız" üzerinde bir anlaşmaya varamadık ki, çocuklara da ölçülü bir terbiye verebilelim.

 

Çocukların erik yiyince dişlerinin kamaşmaması için anne babalara da çok iş düşüyor. Mesele basit gibi görünüyor ama gittikçe vehameti artıyor. Sıcak gündemden fırsat buldukça biraz da ebedi gündeme yönelmek gerektiğini de hatırlatıyor Kutlu usta.

 

A.Kerim Sencer

HaberKültür.Net

Kadın-aile Haberleri