Acı ve Sevinç İki Kardeş

Recep KOÇAK

Hayırların arttığı, iyiliklerin çoğaldığı mübarek Ramazan ayının ilk haftasını yarıladık. Ömür göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidiyor. Bir insanın ömrü içinde 30 gün kısa bir süre.

Oruç tutabilecek kadar sağlıklı olanlarımız orucun hakkını vermeli, afiyette olduğumuz için hep şükür halinde olmalıyız.

Bize “orta yol” tavsiye edilmiş. Bizim için ifrat ve tefritten uzak bir hayat özendirilmiş. “Vasat ümmet” kavramı; yapıcı, kendisi ile kolay geçinilen, aşırılıklardan uzak, farklı üslup ve uygulama biçimlerine tahammüllü olmayı da içerse gerek.

Teenni ile hareket etmemizin uygun düşeceği, yakışacağı konular var. Genel tavrımız, sürekli temayülümüz itidalli, tedbirli ve aceleden uzak bir hayat anlayışı olmalı.

Ancak konu iyilik olduğunda acele etmek gerek. Yapılabilecek bir hayır işi gündemimize geldiğinde, akan sular durmalı, canhıraş bir gayret ve üstün bir çaba ile hayır işinin bir an evvel tamamlanması için adeta koşulmalı.

Bu sabah telefonum çaldı. Arayan kendini tanıtınca, “Kençlik Bey nasıl oldu?” diye sordum.

“Kençlik Bey vefat etti. Cenaze namazına katılmak isterdiniz ama telaşımızdan size haber veremedik” dedi.

Yüreğim yandı. Kençlik bey, yoksulluk içinde ama onurlu bir ömür sürmüş, yıllarını geçim derdiyle mücadele içinde bin bir zorlukla geçirmiş sağlam bir mümindi. Allah rahmet eylesin.

Yüreği yaralı eşi, “Sizi çok severdi” dedi.

Bu söz yüreğimde açılan yarayı daha da kanattı.

Zira hanımefendi aylar önce aramış eşinin hasta olduğunu haber vermişti. Yardım edilmesi gerekiyordu. İmkânlar ölçüsünde destek olmuştuk. Ama hasta halini göremeden, kendisi ile son bir hasbihal edemeden Kençlik Bey ebedi âleme göçmüştü.

Kençlik Bey, Afganistan’dan Türkiye’ye göç etmiş Kazak Türklerindendi. Türkiye Türkçesini henüz yeteri kadar geliştirememişti. Kırık, tatlı bir Türkiye Türkçesi konuşurdu.

Dinini seven ve dine saygılı insanlara derin hürmeti vardı. Son yıllarını, geçirdiği kısmi felcin vücudunda bıraktığı izi taşıyarak geçirdi.

Telefonda acılı eşi teselliye çalışırken, benim daha fazla teselliye ihtiyacım vardı.

Benim için teselli yine acılı hanımdan geldi:”Oğlumuz üniversiteyi kazandı!”

Bu müthiş bir haberdi. İnsanın ayaklarını yerden kesecek güzellikte sevindirici bir gelişmeydi bu.

Bu kadar yaralayıcı bir haberin ardından ancak bu ölçüde mutluluk verici bir haber, bir nebze teselli edici olabilirdi.

Kençlik Bey oğlunun okumasını çok istiyordu. Kendisinin tahsili sınırlı ama irfanı derindi. Oğlu liseyi yeni bitirmiş, ilk yıl üniversite imtihanını kazanamamıştı.

Delikanlıyı alıp yanıma geldi. Ona nasihat etmemi istiyordu. Baba soruyor, cevabı oğlunun duymasını arzu ediyordu.

Görüşmede önemli bir karar verdik.

Bu aile Afganistan’dan geldiği için Afgan pasaportu çıkarma hakkı vardı. Delikanlı, pasaport çıkarıp kısa süreliğine de olsa Afganistan’da kalıp dönerse sınavlara yabancı öğrenci statüsünde girebilirdi. Türkiye’deki bir öğrenciye göre imtihanı kazanıp bir yere yerleşme ihtimali oldukça güçlü idi.

Deniz Feneri Derneği yardımcı oldu, delikanlı pasaportunu çıkardı. Afganistan’da bir hafta kadar kalıp döndü. Sonra da üniversiteye hazırlık için dersaneye yazıldı. Deniz Feneri, onun dersane masraflarını da üstlendi.

Baba Kençlik Bey, oğlunun Ankara’da iyi bir üniversitenin İç Mimarlık bölümüne yerleştiğini göremeden gözlerini hayata kapadı. Ama O, hasta yatağında oğlu ve ailesinin geleceği için önemli bir adım daha atmanın iç huzuruyla vefat etmişti.

Hanımefendi kocasının acısı ile oğlunun üniversiteli olma sevincini birlikte yaşıyordu.

Ben ise hüzün ve sevinci bir arada yaşarken Kençlik Beye hasta ziyareti yapamamanın derin acısı içindeyim.

Umarım bu acı, delikanlı üniversiteyi bitirdiğinde bir miktar azalır.

Bir kez daha anladım ki, hayır söz konusu olduğunda acele edilmeli, iyilikler asla ertelenmemeli.

gumuslale@gmail.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.