ADALET BAKANLIĞI FLAMASINI İNDİREREK YARGIYI BAĞIMSIZ YAPMAK !!!

Ünal SADE

ADALET BAKANLIĞI FLAMASINI  İNDİREREK YARGIYI BAĞIMSIZ YAPMAK !!!

 

 

Bugünlerde yaşadığımız HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) tartışmalarının popüler kısmına fazlaca girmeyeceğim.

 

Hangi üye hangi Ergenekon sanığı ile buluşmuş, bu buluşmada hangi savcı varmış? Beni hiç ilgilendirmiyor.

 

Bu buluşmaların yargıyı gölgeleyip gölgelemediği konusunda hiç yorum yapmayanların mesela HSYK Başkanvekili olarak görevi devraldığı gün yargı bağımsızlığını gölgelediği düşüncesiyle Makam odasındaki “Adalet bakanlığı” amblemLİ flamayı indirdiğini açıklama ihtiyacı duyan Başkanvekilinin “yorumsuz” kalmasına da kafa yormayacağım.

 

Ortada çok büyük bir sorun var. Türkiye’nin çeteden, derin devletten, mafya hâkimiyetinden, devlet görevlileri eliyle işlenen cinayetlerden, terörü besleyen karanlık odaklardan kurtarılması çabalarının sembolü ve tutunma noktası haline gelmiş “ERGENEKON” soruşturmasında soruşturmayı saptırmaya çalışan, alaya alan (Deniz Baykal’ın tutumu gibi), bulunan silahları “ üç beş boru” diye niteleyen pek çok odak olduğunu biliyoruz.

 

Basında, siyasette, her yerde bu odakların organize çabalarla kamuoyunda konuyu saptırma ve ilgilileri etkileme faaliyetlerine elbette yargı içinden de destekler olabilecektir.

 

Sadece bunlara odaklanmak Erbakan’ın tabiriyle “pansuman tedbirler” den öte anlam taşımayacaktır.

 

Beyanat- karşı beyanatla uğraşmak yerine HSYK nun kararlarını da kapsayan “yargı denetimine kapalı” alanları ve HSYK’nun yapısını daha demokratik hale getirmek için yapılması gerekenlere ve bu alandaki sorunlara odaklanmak çözümcü yaklaşım olacaktır diye düşünüyorum.

 

 

 

ANAYASA İSTİSNALARIYLA HUKUK DEVLETİNİ ASKIYA ALMAK

 

 

 

 

Geçtiğimiz yıl Anayasayı bütünüyle yenileme fırsatını süreci iyi yönetememek yüzünden elimizden kaçırdık. Değerli Anayasa Hukukçumuz Prof. Dr. Ergun Özbudun’un önderliğinde hazırlanan anayasa taslağı Ergun Babahan’ın Sabah gazetesindeki köşesinde tam olarak ifadesini bulan “üstüne oynanan korkular” a kurban edilmemeliydi. Ancak çok iyi biliyoruz ki o günlerde süreç iyi yönetilememiş, katılım ve açılım sağlanamamış ve ciddi bir emek ürünü yeni anayasa taslak olarak rafa kaldırılmış ve Türkiye darbe dönemi anayasası ile yönetilmeye devam etmiştir.

 

HSYK eksenli sıcak tartışmalar yaşadığımız şu günlerde; Anayasa’yı toptan ve yeniden katılımcı bir yaklaşımla bir sivil anayasa haline getirmenin yollarını aramak en doğru yaklaşım olarak karşımızda durmaktadır.

 

Bu konuda bir toplumsal uzlaşı sağlamak mümkün olmaz ise acilen “mini bir paket” üzerinde çalışmak ve güncel sorunların çözümüne yönelmek uygun bir yaklaşım olacaktır. Benim önerim acilen yapılacak bir anayasa değişikliğiyle İdarenin eylem ve işlemlerinin tamamını yargıya açmaktır.

 

İdarenin eylem ve işlemlerinin anayasa ve yasalara uygun olması “Hukuk Devleti” olmanın olmazsa olmaz niteliklerinin başında gelir. 1961 Anayasasının 114. maddesi ve 1982 Anayasasının 125. maddesi “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” hükmünü net olarak ortaya koyar. Zira 1961 Anayasası öncesi dönemde yasalarla bazı idari işlemlere yargı yolu kapatılabiliyordu veya bazı işlemleri de Yargıtay Hükümet tasarrufu diye niteleyebiliyordu. Bu açık hükümle bu sakıncalar ortadan kaldırılmış ve hem denetim dışı bir şey bırakılmamış hem de yasalarla yargı yolunun kapatılması engellenmiştir.

 

Ancak bir istisnalar anayasası olan 1982 anayasası burada da bir takım istisnalar getirerek bazı idari eylem ve işlemleri yargı denetimi dışında bırakmıştır.

 

Bunlar;

 

·        Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler, (md. 125)

 

·        Yüksek Askeri Şura Kararları, (md. 125)

 

·        Yürütmeyi durdurma ile ilgili sınırlamalar (Yürütmeyi durdurma kararı ancak idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması + açıkça hukuka aykırılık gerekmektedir) (md. 125)

 

 

·        Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kararları, (Md. 159)

 

·        Olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler, (Md.148)

 

 

·        12 Eylül 1980’den ilk genel seçimlerin sonucu TBMM Başkanlık Divanı oluşturuluncaya kadar geçecek süre içinde Milli Güvenlik Konseyinin, Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin ve Danışma Meclisinin her türlü karar ve tasarrufları, (Geçici md. 15)

 

·        Memurlar ve diğer kamu görevlilerine uygulanacak uyarma ve kınama cezaları, (Md. 129)

 

Burada sıralanan maddeler bir takım idari faaliyet alanlarında hukuk devleti ilkesinin askıya alınması ve sayılan alanlarda bireylere hak arama özgürlüğü tanınmaması anlamına gelmektedir.

 

Yüksek Askeri Şura kararıyla ordudan ihraç edilen bir ordu mensubu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararı ile meslekten men edilen ya da görev yeri değiştirilen bir yargı mensubu, bir üst cezalara temel teşkil edebilecek kınama cezası alan bir kamu görevlisi, ihtilal döneminde geçici 15. madde kapsamında bulunan tasarruflarla idareden zarar görmüş bir vatandaşımız bu istisnalar kapsamında maalesef yargı önünde hakkını arayamamaktadır.

 

Hiçbir istisna bırakılmadan idarenin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi tutulması hukuk devleti olmanın en temel kriteri olduğundan  ANAYASA’da ki tüm istisnaların ortadan kaldırılması gerekmektedir.

 

 

HSYK’NUN YAPISINI DEMOKRATİKLEŞTİRMEK

 

 

Bir diğer sorunda 1982 Anayasası ile oluşturulan HSYK’nun üyelik yapısının demokratik hale getirilmesi gereğidir. Bugünkü sistemde tabii üye ve başkan olan Adalet Bakanı ve müsteşarı dışında kalan tüm üyeler Yargıtay ve Danıştay üyeleri arasından seçilen her üyelik için belirlenen üç üye arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Neredeyse tamamen yargı içerinden oluşturulmuş bir HSYK kararları yargı denetimine de tabi olmadığından ciddi sorunlara kapı aralamaktadır.

 

Benim de önerim Ergun Özbudun ve ekibinin oluşturduğu anayasa taslağındaki sistemdir. Buna göre Adalet Bakanı kurul üyesi ve başkanı olamayacak, müsteşarın tabii üye olduğu kurul on altı üyeden oluşacaktır. Kurulun seçimle gelen on altı üyesinden beşinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, beşinin Yargıtay ve Danıştay genel kurullarınca ve altısının da birinci dereceye ayrılmış adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarınca seçilmesi esasına geçilecektir.

 

Bu açılım ülkemizde hukuk devletinin varlığı fikrini kuvvetlendirecek ve keyfiliklerin önüne geçecektir. Türk insanı bunları çoktan hak etmedi mi?

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.