ADİL ÖKSÜZ -II-

Av. Mehmet YALÇINKAYA

(Geçen haftadan devam)

Adil Öksüz’le ilgili basında çıkan yazıları takip ediyor musunuz? Bu yazıların ortak bir özelliğini hemen belirtmem gerekir: Neredeyse tamamı belli bir kaynaktan servis ediliyor, çıkan haberler magazin yönü ağırlıklı, gerçek bilgi sunmaktan oldukça uzak.

Bu yazılanlara hukukçu üstadlarımızdan da bir itiraz gelmeyince isteyen istediğini söylüyor.  En büyük aldatmacayı geçen hafta ben de yazdım. Kimse farkına bile varmadı. “Jandarma ne bu kişinin geçmişini araştırmış, ne ifadesini almış ne de üst arama ve yakalama tutanağı düzenlemiş. Deliller savcıdan ve hâkimden gizlenmiş…” şeklinde devam eden ifadelerin gerçekle ilgisi yok. Jandarma bütün bunları yapmış olsa bile, savcı önündeki dosyanın boş olduğunu bilmeyecek kadar gafil olabilir mi? Ayrıca, sorumluluk tamamen soruşturmayı yürüten savcıdadır. İçi boş dosyayı hâkim önüne niçin çıkartmış? Sorgudaki çelişkileri araştırmak zahmetine Adil Öksüz kaçtıktan sonra değil, sorgu hâkiminin önüne çıkmadan yapması gerektiğini herkesten çok savcının bilmesi gerekirdi.

Yapılan hukuk cinayetini şöyle izah edeyim. Ceza avukatlarının (mesleki açıdan) hâkim ve savcılardan en çok şikâyet ettiği husus, kanunda tutukluluk halleri açık olduğu halde, şüpheliler için neredeyse otomatik olarak (çoğu zaman) “ne olur ne olmaz ben sebep olmayayım” diye tutukluluk halinin devamına karar vermeleridir. Tutukluluk haline karar verme sebebi CMUK/100 ve 101’de bellidir. Konumuzla ilgili olanını yazayım: “Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa” şüphelinin tutukluluk haline karar verilir.  

Adil Öksüz’e geri dönelim.

Öksüz’ün “tarla bakmaya geldim” savunması oldukça aptalcaydı. Adil Öksüz (bütün samimiyetimle yazıyorum) şayet; “Hain darbe girişimini öğrenince, Sakarya’dan atladım arabaya direk Akıncı Üssü’nün yakınlarına geldim. Böylesi bir hainliği tezgâhlayan üsse sızmayı becerebilirsem, hainlerden bir-ikisini öldürmeyi düşündüm. Ben ilahiyatta öğretim üyesiyim. Bugün vatanım için ölümü göze almazsam, bir daha öğrencilerimin yüzüne nasıl bakarım…” şeklinde bir ifade verseydi inanın daha inandırıcı olurdu. Adil Öksüz ise ifadesinde tarlada yakalanma sebebi olarak şunu söyledi: “Kazan’da Hasan isimli bir köylü ile görüşmeye geldim.” Öksüz, savcılıkta bu köylünün soyadını ve telefonunu veremedi. Öksüz, bakacağı tarlayı bilmediği gibi köylünün evini veya kendisini de bilmiyordu.

15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece Ankara’da savaş manzarası varken; jetler uçarken, tanklar yürürken, Akıncılar çevresinde darbeye direniş yaşanırken Öksüz’ün tüm bu koşullarda “tarla bakmaya gelmesi” inandırıcı bulunmamalıydı. Savcı ve hâkimler de inandırıcı bulmamışlardır emin olun.

Peki, hâkimler Adil Öksüz’ü niçin serbest bıraktılar?

Basında bazı kalemlerin iddia ettiği gibi, Öksüz’ün, Genelkurmay Başkanı’na karşılık serbest bırakılması akıldışı. Çünkü Sn. Hulusi AKAR, 16 Temmuz’da zaten kurtarılmıştı. Adil Öksüz’ün MİT elemanı olduğuna dair en ufak bir iz ortaya çıkmadı. Şahsi kanaatim Adil Öksüz’ün MİT elemanı olmadığı şeklinde.

Adil Öksüz’ün, başını FETÖ’nün çektiği darbe girişiminin kara kutusu olduğunu, FETÖ içinde önemli bir konumda bulunduğunu kaçtıktan sonra öğrendik. Ben, Adil Öksüz’ün CIA ile FETÖ elebaşısının bilgisi dışında irtibatlı olduğunu düşünüyorum. İkili oyunu iyi başardığını tahmin ediyorum. MİT’in içinde MİT yetkililerinin haberi olmadan “BÜYÜK BİRADER” denilen CIA ile irtibatlı kişilerin özel gayreti ile Adil Öksüz serbest bıraktırılmış olabilir diye iddia ediyorum.

O gün, sorgu hâkimi Köksal Çelik’in ve itiraz üzerine dosyanın önüne gittiği hâkim Çetin Sönmez’in Adil Öksüz’ün tutuksuz yargılanması için ikna (!) edildikleri ortada. Bu iknayı yapabilecek kişi veya kurum sayısı Türkiye’de iki elin parmağını geçmez. O sabah adliyeye girip çıkan herkesin (telefon veya elektronik mesaj yolu ile hiçbir hâkim mesleğini riske atmaz) tek tek incelenmesi gerekir. Belki mesajı adliyede çaycı, temizlikçi, memur şeklinde görev yaptığını zannettiğimiz birisi bile getirmiş olabilir. Sincan veya Ankara adliyelerine Nisan-2015 ile Haziran-2016 tarihleri arasında işe başlamış herkesin Adil Öksüz meselesi için ayrıca soruşturulması gerekir.

Yukarıda yazdıklarım, savcı ve hâkimlerin iyi niyetli olduklarına inandığım için bu şekilde kaleme alındı. Şayet bilmediğimiz ve kripto denilen türden bir durum varsa, devletin bunu açığa çıkartması, bu millete ve aziz şehitlerimize namus borcudur.

Son olarak ismini veremeyeceğim ama görüşlerine değer verdiğim, hayatının on beş yılı Özel Harekâtta komutan olarak geçmiş bir müvekkilimin sözü ile yazımı bitiriyorum. Adil Öksüz ismi basına ilk düştüğü gün şunları söylemişti. “Üstad, Adil Öksüz buhar oldu gitti. Şayet özel bir şekilde MİT tarafından izlenmiyorsa, CIA onu hemen yurt dışına kaçırmıştır veya öldürüp bir yere gömmüştür.” 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.