AİLENİN ÖNEMİ

İnci KAYAR

Evlenen çiftlere bir yastıkta kocayın, yuvanızdan bereket huzur mutluluk sağlık eksik olmasın gibi söylemlerle güzel dileklerde bulunulur. Bir de ne denir allah herşeyin hayırlısını nasip etsin, hayırlı evlat, hayırlı gelin ya da damtlar nasip etsin denir. Ne kadar güzeldir bu dilekler ne kadar çok şey anlatır bu dilekler. Bir de nasihat verilir atanı vatanını unutmayacaksın, ananelerini unutmayacaksın. Geldiğin yeri gideceğin yeri unutmayacaksın denir. Allahı çok anacaksın, şükretmeyi bileceksin denir. Vatanına ailene kendine hayırlı olacaksın haramdan uzak duracaksın denilir. Evinin bereketi huzuru için bunları yapacaksın denir. Haram lokma yemeyeceksin haram konuşmayacaksın denir. Anana babana gittiğin yeri hoş tutacaksın kadınsa erkegını evının reısını erkekse eger evının kadınını hanımını hoş tutacaksın denir. Bu baca bunları yaparsan tüter aksi halde yuva olmaktan çıkar diye nasihatler devam eder.

Ama şöyle çevremize bakınca görmekteyiz ki bu nasihatlerin hiçbiri verilmiyor hatta verilse de asla uygulanmıyor. Gençler nasıl yetişiyorsa modernlik adı altında atalarını istemeyen bir nesil olmuş. Gençler nasıl sorun çıkarsam da ne benim tarafım ne de karşı tarafın anası babası gelmese diye hesaplar yapar olmuşlar. Bizim o içten o sevimli ailemize ne olmuş. O birlikteliğimize ne olmuş. Aile içinde böyle bölünmeler olurken vatan içindeki millet içindeki bölünmeler ne ki?

Çinlilerin çok güzel aile yapıları hala mevcut. Evet aileler yeni evlilerle oturmasın ama ne olur çekirdek ailemizi de yeninden kazanalım. Gençlerimizi neslimizi yetiştiren öğretmenlerimiz çocukları geçmişinden modernlik adına koparmayalım. Belki burada bana çoğu kesim kızacak. Giyimimiz kuşamımız bile artık bizi temsil etmez oldu. Et göstermek modernlik mi? Erkekli kızlı tabiki olacağız ama saygınlıkla edeple. Eskiden gençlerimiz hataları karşısında yüzleri kızarırken şimdikiler neredeyse biruyarıda seni dövecekler. Asi ve isyankar gençlik yetişmesin. Bir ailede 4-5 çocuk deniyor. Evet yapılsın ekonomik koşullar elveriyorsa hele ki bu evlatlar nesilimizi gerçekten temsil edeceklerse ama yok bunların hiçbir olmayacaksa 1 tane bile fazla. Asi ve isyankar bi nseil olacağına olmaması daha evladır. Ailelerin kontrolünden çıkmış, ailelerin kendilerini kaybettikleri bir ortamda olmasın 3-4 çocuk. Hele ki ekonomik sıkıntıda olan aileler hiç evlat yapmasınlar zira o evlat asla onların olmayacaktır. Maddi durumu kötü olup iyi gösteren çok acınacak durumlara düşen evlatlar vardır. Bunlara yeniler eklenmesin.

Gerçeklerle yüzleşmek istemesek de neslimiz maalesef sorunlu. Yetişmesinden kaynaklı, kültürden kaynaklı sorunlarla başbaşalar. Kendilerini baskıda hisseden ve daha kendi benliğini özümsememiş gençlik var. Neden doğduğunun bilincinde olmayan kendini aşamayan gençlik var. Ailelerin çoğu kendini bilmezsek evlat yetiştirmekte geç kalan bir toplu olduk.

İki grup gençlik oluştu. Biri modernlik adı altında, yok gamgam dansı yok başka bir dansı kendi kültürü gibi algılayan, ne mevlanayı ne de dede efendiyi bilmeyen bir nesil, çevreye verdiği rahatsızlıkta uyarıldığında neredeyse dayk atmaya müsait bir psikoloji içindeki gençlik, diğeri de değneğin diğer ucundaki diğer uç gençlik.

Toplum olarak, devlet olarak bu sorunların üzerine gitmemiz ve sonrasında yeni evlatlar dünyaya getirmek daha sağlıklı nesiller daha aile, daha evcimen nesiller yetiştirmek üzere bilinçlenildiği zaman neslimizi arttıma yoluna gitmeliyiz kanaatindeyim. Yaşanmış bir olay olarak tğm anlattıklarımı haklı çıkaran bir yazıyı paylaşarak yazıma nokta koymak istiyorum. Takdiri siz saygıdeğer kamuoyuna bırakıyorum.

“Son günlerde; bir surat bir surat ki Gelin de, çayımı bile yarım dolduruyor Bey. Allah'tan Kulaklarım ağır işitiyor da, duymuyorum ne söylediğini…! Ama yine de Hissediyorum..! Beni, bu evde galiba istemiyor artık. Hey gidi günler heeey…! Oğlunu bilirsin, vur kafasına al lokmayı. İki ara bir derede ne yapsın…? Ana bu, atsa atılmaz; satsa satılmaz.Bana artık gizli gizli sarılıyor bey...! Dün akşam, uyurken öptü beni biliyor musun? Nasıl ağırıma gitti nasıl…! Artık akide şekeri de getirmiyor. Hani dişlerim yok ya, güya yerken garip sesler çıkarıyormuşum da; çocuklar iğreniyormuş benden. Yok; vallahi yalan bey, hiç yapar mıyım ben öyle şey..? Gelin; çocuklara masal anlatmamı da yasakladı. Üstelik seninle konuşuyormuşum diye, duvardaki resmini bir yere sakladı. Olsun, koynumdaki resminden haberi bile yok..! Yine de beddua edemem bey, oğlumun karısı; torunlarımın anası o…! Geçenlerde üst komşular geldi. Ne konuştuklarını duymayayım diye, kapıyı üstüme kilitledi. Duymadım, duyamadım; lakin hissettim. Düşkünler Evine yatıracaklarmış önümüzdeki ay beni. Ne yalan söyleyeyim epey ağırıma gitti, epey…! Ha, sen ne diyorsun bey..? Hani bir görünsen Oğluna…! Ne de olsa babasısın, seni dinler. Bu odada oturur, vallahi hiç dışarı çıkmam. Akide şekeri de istemem. Masal da anlatmam artık çocuklara. Ne olur, ayırmasınlar beni bu evden. Yaşayamam, nefes bile alamam. Sana ait anılardan uzak ne yaparım ben, ne yaparım..? Şu camın pervazında hayalin durur, çekmecelerde el izin. Bastonun hala duvarda asılı. İstemiyorlar beni artık, istemiyorlar hasılı...!

HEY GİDİ GÜNLER HEY..!

Hani DİYORUM, bir çağırsan..! Yoksa, yoksa sendemi UNUTTUN beni bey…?”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.