AK PARTİ ve SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ

Şükrü KIRBOĞA

Global bir köy haline gelen dünyamızda, önemli bir değişim süreci yaşanmaktadır. Siyaset, hukuk ve devlet yönetiminden etik değerlere kadar birçok alanda radikal değişimler söz konusu.

Bu değişimin en iyi gözlemlendiği alanlardan birisi,  devleti yönetenlerin, yönetim tarzının değişmiş olmasıdır. Artık günümüzde, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi toplumu ilgilendiren sağlık, eğitim, ulaşım, kentleşme ve benzeri bütün problemlerin çözümünde devlet kadar sivil toplum örgütlerinin de katkısı vardır. Demokrasi kültürünün içselleştirildiği toplumlarda ortaya çıkan, sorunlar, öncelikli olarak sorunun sahiplerince tarif ediliyor ve konunun tarafı olan sivil toplum örgütleri, çözüm sürecine aktif bir biçimde katkıda bulunuyorlar.

Ayşe Önal, bir yazısında İngiltere’de bugün sivil toplum örgütlerinin sayısının 120 bin civarında olduğunu söylüyor. Ayşe Önal’a göre herkes, her şey için örgütleniyor. Sivil örgütler içinde, gönüllü çalışma esasıyla herkes her konuda gönüllü çalışabiliyor. 65 milyonluk nüfusuyla İngiltere’de her iki kişiden birinin mutlaka gönüllü olarak çalıştığı bir alan vardır. İngiltere’de gönüllülerin çalışma kapasitesi 10 milyon insanın full time çalışma kapasitesine eşit olduğu biliniyor. Milli gelirin %10’u nu gönüllülerin üretimi kapsıyor. Eğitim konusunda, Üniversite’ye girme başvurunuzda sivil toplumla ne kadar ilgili olduğunuz, ömrünüzün ne kadarını sivil toplum çalışmalara ayırmış olduğunuz dikkate alınıyor.

Böyle yapılanmalar devam ederse gelecek 50 yıl içinde, sivil ve bürokratik alanlarda kurumlardan daha çok sivil toplum örgütlerinin etkisini göreceğiz; çünkü diplomadan çok insanların hangi alanda sosyal faaliyet yaptığı öne çıkacağından kişi ve kurumlar yatırım ve faaliyetlerine projeden bütçe almak için sosyal faaliyetlerini de kapsayan yine bu projelere eklemek zorunda kalacaklarını düşünüyorum.

Oysa kendi ülkemizi, gelişmiş batı ülkeleriyle mukayese ettiğimiz zaman bu alanda yeterince iyi olmadığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Örneğin son çeyrek asırda ortaya çıkan bütün problemlerin çözümünde, milletin haklı taleplerini görmezden gelerek totaliter ve dayatmacı bir anlayışla tepeden bazı çözüm önerileri dikta edilmek istenmiştir.

Sonuçta bu yaklaşım çözüme katkıda bulunmadığı gibi tehlikeli sonuçlar doğurmuştur. En önemlisi de halkın devlet erkine ve siyaset durumuna karşı olan güvenini sarsmıştır. Süre gelen problemlerin çözülemeyeceği inancı geniş halk kitlelerine hakim olmaya başlamıştır.

Ancak 3 kasım 2002 tarihinde yapılan seçimlerden sonra iktidara gelen AK Parti hükümetinin sosyal ve ekonomik alandaki politikaları, toplumda büyük ölçüde istikrar ve güven ortamının tesisine katkıda bulunmuştur. Bu noktada AK Parti hükümetinin yapması gereken şey, halkın taleplerine kulak verip kronikleşen problemlerin çözümünde bilimsel verilere dayanarak, sivil toplum örgütlerini de sürece katıp problemlere çözüm üretmektir. Bu bağlamda da sivil toplum örgütlerinin haklı taleplerine karşı duyarlı olmalıdır.

AK Parti iktidarının büyük ölçüde bunu başardığını kabul etmek gerekir. Şöyle ki AK Parti yönetimi daha önceki iktidarlardan farklı olarak küçük azınlığın temsilcisi olan bir takım dernek ve örgütleri muhatap almayıp. Bütün sivil toplum örgütlerini  kucaklamış ve sahiplenmiştir. Birçok konuda gerek devletimizin ve gerekse Avrupa hibe fonlarının sivil toplum örgütlerince kullanıldığında daha çok verim alındığı gözlemlenmektedir. Anadolu insanının eğitim, ekonomi ve sosyal alanlarda çalışan dernek ve mesleki odalarının haklı taleplerine karşı daha fazla duyarlılık göstererek onların birikimlerinden istifade etme yoluna gitmiştir.

Örneğin, Gaziantep, Denizli, ve Kayseri gibi illerimizin ticaret ve sanayi sahasındaki başarılarında hem merkezi hükümetin konuya yaklaşımı hemde bu illerde bulunan ticaret ve sanayi odalarıyla benzeri meslek kuruluşlarının başarıları ve katkıları etkili olmuştur.

Bu konuda  devlet içersindeki bürokrasiyi asgari seviyeye indirmek,  sivil toplum örgütlerini geliştirmek, esnafı, çiftçiyi Genç beyinlerimizi sivil toplum örgütlerinde daha çok zaman harcamalarını sağlamak gerekir. Örneğin: 2009 Leonardo da Vinci projesinden ülkemizde 221 proje, 10.671.598 Euro bütçe ile 5.091 katılımcı AB ülkelerinde gezi ve incelemede bulunmuştur. Katılımcılar kurumlarla birlikte çoğunluk sivil toplum örgütlerinden oluşmaktadır. Buda şunu gösteriyor ki gelişmiş ülkelerde sivil toplum örgütlerinin en az devlet kadar aktif rol aldığıdır.

Ayrıca insanlarımız kentlerimize yapılacak olan hizmetleri hep Milletvekillerimiz den beklemekle birlikte , her şeyi onlara ihale etmektedir. AK Parti hükümetinin farklı anlayışı ile her alanda önemli değişimler yaşamaktayız. Artık eğitimden, sağlığa ekonomiden sosyal alanlara kadar sivil toplum örgütlerinin şehirlerimizin bütün sorunlarına sahip çıkması gerekir. Sivil toplum örgütleri de eski geleneklerini bir tarafa bırakarak zihinsel olarak kendilerini yenileyip yeni tarz ve metotlarla modern dünyaya entegre olmaları gerektiğini düşünüyorum.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.