Annelerimiz öz yurdumuzdur

Recep KOÇAK

Eftal Orhan’la kısa bir süre önce anneciğini ahirete uğurladı. Merhumeye ve bütün geçmişlerimize rahmet diliyorum.

Sevgili Eftal ile İslam Mecmuası’nda uzun yıllar birlikte çalıştık. O yıllar için kısaca; “Geçmiş zaman olur ki, hayali Cihan değer!” deyip geçelim.

Sevgili Eftal’in anneciğinin ardından kaleme aldığı aşağıdaki satırları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öyle güzel bir annenin Eftal gibi bir oğlu olur!

Eftal annesini çok güzel anlatmış. Onun ne kadar özel ve güzel bir insan olduğunu çok iyi dile getirmiş. Bu satırlar her birimize çok şey söyleyecek. Merhumenin vasıflarını okurken benim annemin anlatıldığını düşündüm biran. Şükürler olsun ki onun da uzun uzun anlatmakla bitiremeyeceğim güzel vasıfları var. Ailemizin büyüğü olarak başımızda olduğu için çok hamd ediyorum, şükrediyorum.

Aşağıdaki satırlar benim gibi annesi hayatta olanların, onların kıymetini daha iyi bilip bol bol dualarını almalarına, anne babalarını ahirete uğurlayanların ise onlara çokça hediyeler göndermelerine vesile olması dileklerimle…

………..

Onurlu bir kadın gökçe bir ana!

Annemi ebediyete uğurlarken

İnsanın en saf, en temiz, en kutsal sevgisi; ana-baba sevgisidir. Hiçbir sevgi, onları sevmek kadar, insanı onaramaz.

İnsana şifa olamaz.

Bir yetim sevgisi, bir de anne baba sevgisi, insanın kalbini iyileştirir ve temizler...

Şefkatin, merhametin, kıvancın, iç huzurun en katıksız hali, niyetin, en temiz ve berrak özü vardır bu sevgide…

Annelerimiz, bizim öz yurdumuzdur. Anne sevgisi, vatan sevgisi gibidir. Cennet, sadece anaların ayaklarının altına konmuştur. En makbul dualar, en merhametli gönüller, en güzel tebessümler onlarındır.

***

Anacığımla benim hikayem; toprak damlı, ahşap tavanlı, bir oda, bir sofa, beyaz badanalı, mütevazi bir köy evinde başladı.

Onu düşündüğümde zihnimde ilk oluşan görüntüler; başında kenarları el işlemeli beyaz yaşmağı, daha çok genç yaşta hayatın yükünü omuzlamanın verdiği yüzündeki vakur çehre ve üzerinde, allı güllü basma entarisi ile karşıma gelir, öylece durur.

Anacığım aklıma geldiğinde, hep çileli bir yaşam mücadelesi, sevgili babamın en büyük dayanağı, darlıkla sınanan bir geçim kaygısı, gurbete giden erinden uzak, yıllar süren hüzün dolu hasretler, senelerce evinin hem erkeği hem kadını olmanın ağır sorumluluğu, çetin yokluk zamanları, zor yıllar, zihnimden bir bir geçer.

Ama asla geçip gitmez. Orada öylece kalakalır.

Ve bütün bunlara göğüs geren ve asla şikâyet etmeyen, zorlukların karşısında; umuduyla, yürekliliği ile özverisiyle, aklıyla, duasıyla, dimdik ayakta duran, onurlu ve cesur bir Anadolu kadını gelir oturur yanı başıma…

O, yokluğun, sıkıntının, çilenin içerisinde, 5 erkek çocuk doğurarak maharetli elleriyle yetiştirip bu vatana hediye eden, engin yürekli gökçe bir anadır işte...

***

Anacığım, kimsesizlerin kimsesi olmayı, insanların arasını bulmayı, dargınları barıştırmayı, daralana, bunalana nefes, yorulana can olmayı, insanları sevindirmeyi severdi.

Yetimi, yoksulu, dulu gözetirdi. Bir yerlerde, elinin altında, azdan çoğa hiç bitmeyecekmiş gibi bereketlenen bir şeyleri olurdu. Kim bilir, kimin ev kirasını, kimin odun kömürünü, kimin en dar zamanda dermanı olurdu... Heybesi doluydu. Ve cömertti.

Görene huzur, dinleyene güven verirdi.

Öğüt vericiydi. Dedikoduyu sevmezdi.

Anadolu irfanına sahip bilge bir Anadolu kadınıydı.

Onun sözlerinde, dertliler için, kimsesizler için bir parça hızır vardı...

Okumamıştı ama Türkçe'ye, sözlü kültüre çok hakimdi ve ifade gücü çok yüksekti.

Dağarcığında, çok sayıda deyim, atasözü, halk hikayesine sahipti. Bu, onu bir söz ustası yapmıştı..

Misafir ağırlamayı, onlara sofra kurmayı, dertleriyle dertlenmeyi severdi.

Yaptığı yemekler dillere destandı.

Hele gözlemesi...

Onun sohbetini dinleyip, o elektrikli yuvarlak asırlık sac ocakta yaptığı gözlemesini yemeğe, uzaktan yakından gelirlerdi...

Sohbet ehliydi...

***

Babamın en büyük dayanağı ve can dostu, bizim canımızdı.

Babam gurbet ildeyken bize hem annelik hem babalık yaptı.

Bizi hep; "Kurban olurum." diyerek yürekten severdi.

Babamla aralarında ömür boyu; "Ben bunu senin için yaparım." anlayışı vardı...

50 yıllık evlilik hayatlarında, hiç ciddi bir kavgalarını görmedik ama babamla tatlı atışmalarını izlemekten gizli bir zevk alırdık. Çünkü tartışmaları öylesine naif ve içtendi ki... "Üzerini kalın giy, hasta olacaksın. Kendini bu kadar yorma." türünden şefkat doluydu..

Kinden, şiddetten, bencillikten uzak...

***

60 yaşından sonra, Kur’an okumayı, tecvidi ve uzun dua ve süreleri öğrendi...

Çektiği hastalıklara, dayanılmaz ağrılara hiç isyan etmedi. Rabbimizin lütfuna da kahrına da şükretmesini bilenlerdendi. Derdin de dermanın da yurdunu bilirdi.

Son demlerinde, namazlarını kılamamaktan dolayı çok üzülürdü.

Vefatından iki gün önce, bilincinin en son açık olduğu demde, dualarla, tehlillerle kendini son yolculuğa hazırladı. Zaten hep hazır olmaya çalıştı.

Onun evladı olmaktan onur duyuyorum.

Mekânın cennet olsun.

Anacığım hayalimde hep, kenarları el işlemeli beyaz yaşmağı, allı güllü entarisi, gül kokulu tebessümü ile kalacak...

Ve bütün acılarıma, hüzünlerime, dertlerime şifa o sözü kulaklarımda çınlayacak:

"Kurban olurum."

(Anneme ve vefat etmiş tüm anne babalarımıza bir Fatiha temennisiyle)

recep.kocakk@gmail.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.