Atamıyorsan, ver kurtul

xxxx111

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün verdiği 'Cumhuriyet Bayramı daveti' için Çankaya Köşkü'nde sıramızı beklerken, bir ara, Musevi Hahambaşısı İsak Haleva ile yanyana düştük. Hemen arkamızda bulunan İsrail'in Ankara Büyükelçisi Gabi Levi ile eşinin meraklı bakışları altında kahkahalı bir sohbeti sürdürdük.

Hoş sohbet biri Hahambaşı Haleva; her sıkıcı konudan tebessüm ettirecek bir yön çıkartabiliyor, çıkmıyorsa açığı kapatacak bir hikâye bulabiliyor...

O akşamı hatırlatan, biraz önce elimden bıraktığım Hürriyet gazetesinin orta sayfasında karşıma çıkan fotoğrafı oldu. Her zamanki güleç yüzüyle ve tören giysisiyle duruyordu karşımda... Ancak, o ne, fotoğrafın içine şu yazıyı gömmüştü Hürriyet'i çıkaranlar: 'Başpiskopos Aram Ateşyan'... Musevi Hahambaşı İsak Haleva, Hürriyet tarafından, Türkiye Ermenileri Ruhani Meclis Başkanı Aram Ateşyan yapılmıştı.

Bir gazetede işlerin iyi gitmediği bu tür ayrıntılardan anlaşılır. Yeni Şafak gibi bir gazetenin bütün kadrosundan daha zengin bir yazı işleri kadrosu var Hürriyet'in; buna rağmen resmi giysili Musevi ve Ermeni dinadamlarını birbirine karıştırabiliyorlarsa, bunu sıradan bir hata görmem ben...

Doğan Grubu'nda moraller bozuk; bu sebeple hatalar sıradan bir iş olarak görülebilir. Grup sonunda Maliye ile uzlaşma yoluna gitti ve elindeki fazlalık sayılabilecek değerleri iyi bir karşılık alarak satmaya hazırlanıyor. Gelen haberler böyle. Kimi, "Almanlar Milliyet, Vatan, Radikal gibi gazeteleri satın alacak" iddiasında, kimi de işin içine Amerikalıları sokuyor.

Alman, Amerikalı olarak alıcı değişiyor da satılacak gazeteler değişmiyor...

Grupta karar verenlerin yerinde ben olsam bir an önce Hürriyet'ten kurtulmaya bakardım. Bugünkü yönetimiyle grubun imajını en olumsuz etkileyen gazete o çünkü. Hatta alıcısı çıkmazsa, beş kuruş bile istemeden, onu babasının malı gibi sahiplenmiş olan yayın yönetmenine devreder, arkama bakmadan uzaklaşırdım...

Şaka yapmıyorum.

Yayın yönetmeni geçenlerde yazdığı bir yazıda, yanında beş eski genel yayın yönetmeni çalıştığını duyurmuştu: Fikret Ercan, Seçkin Türesay, Mehmet Yılmaz, Sedat Ergin ve Yalçın Doğan... Bir alt paragrafta bir isim daha vardı: Eyüp Can... Buna kendisinin anmayı unuttuğu en az iki isim daha eklenebilir: Fatih Çekirge ve Rahmi Turan...

Böylesine zengin bir kadrosu var Hürriyet'in....

Göz kamaştıran zenginlikte kadro, grubun başına dert açma noktasına gelinmeden önce, devletle iş gören birimleri "Artık bize güvenmeyin" diye uyarmış mıdır?

Hayli zaman önce işlerin farklı yürüdüğünü işportaya düşen kasetlerden öğrenmiştik. Ergenekon kanıtlarıyla tanışmadan çok önce hem de... Gazetenin yayın yönetmeni, dönemin güçlü bakanlarından biriyle patronunun girmeyi düşündüğü yeni bir alanla ilgili teşvikler konusunu görüşüyor, kendilerine eskisi kadar hulus çakmayan dönemin başbakanını küfürle karışık sözlerle eleştiriyordu.

Bir yerde, siyasilerle 'uzlaşma' yöntemlerini şöyle açıklıyordu yayın yönetmeni: "Röportaj gibi gideceksin, ana avrat iyice bir kavga edeceksin, ondan sonra tekrar iyi adam olacaksın..." Yani başbakandan 'röportaj' diye randevu alınacak, yanına gidildiğinde patronun mukavva fabrikası konusu açılacak, kavga edilecek... Ve yeniden işler yoluna girecek...

Bir ara Başbakan Tayyip Erdoğan da, "Yanıma gazeteci gibi geliyor, dosyalar getiriyorlar" demişti ya, o yöntem...

Ak Parti hükümetiyle birlikte bu ve benzeri yöntemler işe yaramamaya, yakın zamanlarda ise ters tepmeye başladı. Telefonlar onlara kesik, görüşme kanalları kapalı, 'röportaj gibi' gitmek isteseler de devletlulara ulaşamıyorlar...

Çoktandır ilk kez yaşanıyor bu durum; Ak Parti hükümetiyle birlikte 'medya-siyaset' ilişkisi 'menfaat' yönünden kesatlaşıverdi.

"Hürriyet grup üzerinde bir yük" dememin sebebi bu tarihi arka-plan işte. Madem gazetenin 'malum imajı' yerli yerinde tutuluyor, o 'imajı' sağlayan kadroya gazeteyi devredersin, sonrası sen sağ ben selâmet... Hürriyet'in 'kâr' ettiği söylenir ya, o kârı bile düşündürmeyecek kadar yük gazete grup üzerinde...

Ben olsam...

Hayır, 'ben' olmaya gerek yok, kim olsa bunu görür ve çoktan tedbirini alırdı. Ama öyle alırdı, ama böyle... Ya, "İşlerin artık eskisi gibi yürümesi mümkün değil, Maliye ile başbaşa sizler kalacaksınız" uyarısı yapmadığı için gazeteyi çıkaran kadroyu çoktan işbaşından uzaklaştırırdı grup, ya da kendilerinmiş gibi sahip çıktıkları gazeteyi yılların birikimi 'olumsuz imaj' sorunu yüzünden onlara bırakıp kaçardı...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.