Bakkallar ve Başbakan

xxx95

Bakkallar büyük bir mücadele veriyor. Bir tarafta 'mahalle baskısı' iddiası, diğer tarafta 'AVM-Mahalle Bakkalı Çatışması' var; sanki eski mahalleler ve o mahallelerdeki bakkallar varmış gibi. 'Mahalle bakkalı devri artık bitti!' iddiası, bu ekonomik ve sosyal gerçek karşısında yavan kalıyor. Sosyal değişim aldı başını, gidiyor; her şeyi değiştiriyor...

Başbakan bu değişime karşı direnenlere demiş ki: "Türkiye değişiyor. Bunu artık ister kabul etsinler, ister etmesinler. Gerçekler ortada ve ben küçük esnafımızın bu noktadaki şikayetlerini de biliyorum. Ama onlar da artık bu gerçeği görecekler. Ne yapacaklar? Bu sorunu sivil toplum örgütleriyle ve kendi aralarında birleşmek suretiyle (bir tek bizim hep hatırlattığımız 'tüketim kooperatifi' hatırlatması yok) aşacaklar. Belki marketler, belki süper marketler (burada da bizim 'mala-mal marketler zinciri' hatırlatması yok) hâlinde... Hayatın gerçeği bu. Sürekli ilerlemek durumundayız..."

Başbakan Erdoğan böyle dedikten sonra; AVM'lerin gelişen toplumun bir ihtiyacı hâline geldiğini söylemiş!

Acaba?!. Neye göre gelişen ve değişen?..

Kapitalizm, çılgın tüketim ve israf ekonomisi yönünde değişerek evrilen ve giderek pek çok değerlerini yitirerek devrilen toplum!

'Kanaat ve tutumluluk ekonomisi'ni unutan toplum!

Hayatın her alanında değişim var ama yöneticilerimiz bir şeyin, çok acı bir gerçeğin farkında değil; maddî yönden gelişiyormuş gibi görünürken, manevî pek çok değerlerimizi yitiriyoruz. Anadolu köylerimizdeki 'köy bakkalı' ile kasaba veya kentteki 'mahalle bakkalı' da bütün sosyal fonksiyonlarıyla yitirmekte olduğumuz işte bu önemli değerlerden.

Ama biz farkında olmadan önce pek çok sosyal değerleri ihtiva eden eski köylerimizi ve mahallelerimizi, ondan sonra da oralardaki bakkallarımızı kaybettik. Bu gibi konuları ele aldığım her yazıda hatırlattığım üzere; bu gidişatın sonu sadece küçük ve orta ölçekli işletmelerimiz ile esnafımız için kriz ve kapanış değil, aynı zamanda SOSYAL TUFAN!

Başbakan ile birlikte çalıştığımız yıllarda ve sonraki birkaç görüşmemizde, meselenin püf noktası olan bu 'sosyal boyutu' değişik şekillerde, ısrarla, inatla anlatma çabası içinde olmama rağmen; ya ben anlatamadım ya da o anlamadı veya anlamak istemedi! Şimdi başbakan, hem de 7-8 yıldan beri başbakan ve 'bakkallar' hakkında böyle konuşuyor! Aynen bir zamanlar 'gecekondular' için konuştuğu gibi: 'Acımayın, yıkın!' Bu köşede yayımlanan 'Acımayın, yıkın!' başlıklı yazım arşivde (21.06.2005) duruyor, merak edenler bakabilir.

Başbakan, AVM'lerin gelişen toplumun bir ihtiyacı hâline geldiğini, bundan zarar gören mahalle bakkallarının ise çözümü sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çözmeleri gerektiğini söylemesine söylüyor da; bu yönde parti ve hükümet olarak ne yapıyor?!.

İhtiraslarına gem vurulmadığında halkın ihtiyaçları sınırsızlaşır. Sınırsız olan ihtiyaçlar değildir, eğitimle gemlenmeyen ihtiraslardır. Oysa imkanlar sınırlıdır.

Başbakan itiraf ediyor ve diyor ki: Biz 7 yıldır her vatandaşımızın tek tek gelir düzeyini artırmaya çalışıyoruz. İstediğimiz yere daha henüz gelemedik ama bunun için çalışıyor, ülkenin kaynaklarını çarçur etmeden dikkatli bir şekilde harcamaya çalışıyoruz. Ücretler hâlen istediğimiz seviyede olmayabilir...

Oysa gerçek hiç de öyle değil, çünkü ülkenin imkanları faize ve borçlara gidiyor. Paralar faiz ve borç bataklarına gidince, halkınıza verecek paranız yok! Baştan tercihinizi 'halk'tan yana değil de, 'küresel sömürü sermayesi'nden yana kullandığınız için 7-8 yıldır ülkenin imkanlarında ve ücretlerde olumlu yönde bir gelişme olmuyor.

Hükümette olmayınca; halkta, esnafta, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ve dolayısıyla köy veya mahallelerimizde çok önemli sosyal hizmetler gören bakkallarımızda da olması gereken olmuyor... Onun da ötesinde bu değerler kayboluyor...

Bu durumda 'Bakkallar ne yapmalı?' konusu, bundan sonraki yazımın konusudur.