BAŞBAKANLIĞI İSTEMEYENLER ve ISKALAYANLAR

Şahin Ali ŞEN

Muhtemel başbakan adaylarını tanıttığım bir önceki yazımda vaadime bağlı kalarak bu yazımda,  başbakanlığı istemeyenleri ya da icraat ve duruşlarıyla başbakanlığı ıskalayanları yazacağım. Öncelikle belirtmeliyim ki,  siyaset ve sosyal bilimlerde değerlendirmeler kesin değildir, şartların değişmesiyle sonuçlarda değişir. Bu yazıda yapılan değerlendirmeler, halihazırdaki verilere dayalı öngörüdür, konjonktürde veya liderlerin anlayışlarında değişiklik olması halinde beklenmedik sonuçlar ortaya çıkabilir. Ancak, gazetecilik yapmış, sivil toplumun içinde yer alan ve az çok siyaset kulislerinin nabzını tutan, ülke ve dünya gündemini takip eden biri olarak gözlem ve tahminlerimi paylaşmak ve okuyucularla, yeni siyasi pencereler açmak istiyorum.

 

Sürekli altını çizdiğim siyasi bir gerçek var: İktidarı millet belirler, ancak iktidarı medya, uluslar arası güç odakları, sivil toplum, iş dünyası yönlendirerek rant elde edebilir. Milletin belirlediği iktidar, milletle birlikte hareket ettiği sürece ayakta kalır, milleti ortaklıktan çıkardığı an ise yıkılır. Bu kısa değerlendirmeden sonra milletle tam kontak kuramamış ya da milletle arasına başka kurum ve kişileri sokmuş siyasi aktörleri değerlendirmeye geçelim.

 

İstemeyenler:

 

 DENİZ BAYKAL: Yıl itibariyle Türkiye’nin en deneyimli siyasetçisi olan Sayın Deniz Baykal, siyasi icraatlarıyla çaylak politikacı imajı çiziyor.  Türkiye’nin temel sorunlarına yönelik değerlendirmelerinde ve çözüm önerilerinde etkisel değil tepkisel politikalar üretiyor. İktidarın ilerisinde vaatlerde bulunması gerekirken gerisinde politikalar öne sürmeyi yeğliyor. Demokratikleşme, özgürleşme ve Yeni Anayasa başta olmak üzere Türkiye’nin temel önceliklerine ve sorunlarına ilişkin zikzaklı politikalar nedeniyle millete güven vermekten,  milletin değerleriyle barışık bir politik çizgi takip etmekten özenle kaçınıyor sanki. Bu tutumuyla da, –belki de bilerek- her geçen gün iktidar adaylığından uzaklaşıyor. 2011 seçimleri, CHP’yi iktidara kendisini başbakanlığa taşımak için Sayın Baykal’ın son şansı. Bu seferde başar(a)mazsa başbakanlık hayal dahi olmaktan çıkar. Sayın Baykal, “CHP’nin iktidar Baykal’ın da başbakan olmak gibi bir derdi yok” şeklinde dillendirilen şehir efsanesinin uydurma olduğuna inanmamızı istiyorsa, milletle ve değerleriyle barışmak, Ergenekon avukatlığından vazgeçerek milletin iradesinin hizmetkarlığına soyunmak durumundadır. En akıllıca yol bu. Buradan duyurulur.

 

DEVLET BAHÇELİ:  Ülkücü gençliği çatışma ortamının malzemesi olmaktan çıkarmakla siyaset dünyasına olumlu katkı sunmuştur. Ancak,  konuşma ve politikalarını sürekli olarak PKK endeksli yürüttüğü için MHP’nin ekonomi, kültür, sağlık, eğitim gibi temel konulara ilişkin politikaları toplum tarafından ya bilinmemekte ya da anlaşılamamakta. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ve etrafındaki dostlara hep şunu söylemişimdir: “Sayın Yazıcıoğlu terör uzmanı değildir. Bir siyasi partinin genel başkanıdır. Gerekirse Sayın Başkan güvenlikle ilgili sorulara yanıt vermesin, çünkü BBP’nin tarım, ekonomi, sosyal güvenlik, kültür ve sağlıkla ilgili politikaları gündeme gelmiyor.” Bu uyarım maalesef anlaşılamadı. Aynı sıkıntı, MHP için de geçerli. Sayın Bahçeli, MHP’yi iktidara taşımak gibi bir amacı olduğu inancı üretmek istiyorsa;  terör dışındaki konularla ilgili politikalarını ön plana çıkarmalı,  demokrasiye sahip çıkarak milletin bütünüyle kucaklaşmalı. Bunları başardığında, dışardan iktidarı istemiyormuş gibi görünen MHP yerine, iktidara hazır ve heyecan üreten Bahçeli ve MHP gerçeği daha da yakınlaşacaktır.

 

Iskalayanlar:

 

ERKAN MUMCU:  Sayın MUMCU, hemşehrim olması, birlikte çalıştığı kişilerin büyük bölümünün Mülkiyeden arkadaşlarım olması ve politikaya girdiği ilk günlerdeki söyleminin benim düşüncelerime paralel olması nedeniyle yakından izlediğim bir politikacıydı.  ANAP’tan ayrılarak Ak Parti’ye geçtiğinde Sayın Mumcu’nun danıştığı ve bir kurumun genel müdürlüğünü yapan arkadaşına sormuştum: “Ne diyorsun bu duruma?”  O da bir hatırasına anlatarak izah etmişti: “Rahmetli Özal, ‘Niçin Hasan Celal Güzel gibi biri varken, Yıldırım Akbulut’u tercih ettin?’ diye sorduklarında “Hasan’ın hırsı aklının önünde gidiyordu.”diyerek gerekçesini açıklamış. Aynı durum Sayın Mumcu içinde geçerli.” demişti.  Mumcu, başta belirttiğim gerekçelerle bence, gelecekte Türkiye’ye önemli katkılar sunacak kişilerin arasındaydı. Ancak, hırsına yenilerek önce Ak Parti’den ayrıldı, sonra en iddialı olduğu demokrasi-demokratik tavır konusunda –bugün kendisinin bile şaştığı- hiç beklenmedik bir yanlış yaparak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Meclis’e girmedi. Bu tavrı, siyasi geleceğini bitirme noktasına getirdi. Halbuki,  Meclis’e girse ve hayır oyu verse dahi, 367 oyununu bozarak milletin takdirini kazanacak, belki kendisine başbakanlığı getirecek siyaset yolculuğunda devam edecekti. Yaptığı yanlış, kendisini siyaset arenasının dışına iterken, Rahmetli Özal’a sağlında küfür ve hakaretler yağdıranların ANAP’ı ele geçirmesini sağladı. Kısaca, Sayın MUMCU, bir yanlışla birden fazla kuş öldürdü.

 

MEHMET AĞAR: Sayın Ağar,  Ak Parti’nin bugün “demokratik açılım” adı altında başlattığı süreci aslında “PKK dağdan insin, düz ova’da siyaset yapsın” diyerek ilk başlatanlardan. PKK’yla en sert mücadeleyi vermiş biri olarak böyle bir yaklaşım sergilemesi nedeniyle Türkiye’nin gündemine oturmuştu. Ancak, PKK’yı bile düz ovada siyaset yapmaya çağırırken, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde  milletin iradesi yerine TBMM dışında çözüm arayanların istediği şekilde hareket etmesi, milletin kendisini parlamento dışına atmasına neden oldu. Dolayısıyla, Sayın Ağar, başbakanlığa giden yolu millet iradesinden kaçarak kendi eliyle kapatmıştır.

 

ABDÜLLATİF ŞENER:  REFAH YOL iktidarının Maliye Bakanı olarak gelir dağılımında adaleti tesis edecek önemli hizmetlerin altına imza attı. Ak Parti’nin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak da performansı başarılıydı. Ancak,  Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde  antidemokratik müdahalelere  göğüs germesi gerektiği noktada CHP’ye şirin gelecek sözler söylemesi, partisine mesafeli durması ve daha sonra Ergenekoncularla  birlikte hareket ettiği yönündeki iddiaları kesin dille yalanlamaması ve safını demokratlardan yana belirlememesi nedeniyle milletten uzaklaştı. Türkiye Partisi Genel Başkanlığı sürecini de yakından takip ediyorum. Tüm konuşmalarını Başbakan Erdoğan’ı eleştirmek üzerine oturtuyor.  Bu yanlış bir politika. Milleti muhatap alması ve yeni ufuklarla ve vaatlerle siyaset yapması lazım. Aksi halde, “Kin ve nefret üzerine siyaset üreten kaybeder” ilkesini somut olarak yaşayacak gibi gözüküyor.

 

ALİ MÜFİT  GÜRTUNA: Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hapse girmesi üzerine Sayın Gürtüna İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Bu büyük bir fırsattı. Ancak, Sayın Gürtuna hem hapse girdiği dönemde hem de sonrasında Erdoğan ve kadrolarına mesafe koydu. Siyasette vefa önemlidir.  Kanımca Sayın Gürtuna, Sayın Erdoğan’la istişareli siyaset yürütseydi, bugün önemli yerlerdeydi.  İkinci hatası, medyada ‘Ali Müfit Gürtuna CHP’den aday olacak’ haberleri çıktı, ‘orada benim işim olmaz’ diyemedi. Sayın Gürtuna muhafazakar  camianın öz be öz evladıdır. Diğer siyasal yapılarla kan uyuşmazlığı olur. Dolayısıyla kendi sosyal tabanından uzaklaşmaması gerekiyordu. Sonra parti kurdum, kuruyorum diyerek partileşme sürecini geniş zamana yaydı, bu da kamuoyunda güven erozyonuna neden oldu. Sayın Gürtuna’nın  geleceği, uzun vadede milletle ittifak yapmasına ve  sabırlı olmasını bağlı.

 

İLHAN KESİCİ:  DPT müsteşarlığı yapmış, Türkiye’nin ekonomik yapısını, dünyadaki gelişmeleri çok yakından takip eden birikimli bir insan. Ancak,  sabredemedi ve yerini doğru tayin edemedi. Sayın Kesici’nin yeri her zaman merkez sağdır, merkez sağı ayağa kaldıracak vizyona sahip. Sabredip DYP-DP’nin genel başkanlığına oynasa daha stratejik davranmış olurdu, CHP’ye giderek bu şansını heba etmekle kalmadı. Başbakan olma ihtimalini de ortadan kaldırdı.

 

SONUÇ: Siyasetçinin yönü hep milletten yana olacak, hırsını aklının önüne geçirmeyecek,  sabretmesini bilecek ve kendi öz tabanına yabancılaşmayacak. Gerisi takdir…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.