Bayramı Resulallah Gibi Geçirmek

Arif AĞIRBAŞ

Evet! Bayrama yaklaştık. Bir Bayram daha yasayacağız inşallah. Bayramlarda bayram namazını kılmakla Allah’a şükretmekle başlıyoruz. O’nun büyüklüğünü defalarca zikredip tekbirler getiriyoruz. Ardından cemaatle bayramlaşıp Kurbanlarımızı teslimiyet ve itaatin sembolü olarak kesip evimize dönüyoruz.

Bizi bekleyen aile efradıyla bir bir bayramlaşıp, etin taze bir yerinden kavurmayı tadıyoruz. Ayrılan Kurban etinden hisseyi dağıtmak üzere yola koyuluyoruz tekrar eve dönüp kurban etinden yiyor, akrabalara ve dostlara bayramlaşmak üzere evden çıkıyoruz veya ziyaretleri kabul ediyoruz. Belki de arkadaşlarımızla toplanıp bayramlarda eğlenme yerlerine gidiyor (meşru yerlerden bahsediyorum) ve eğleniyoruz.

Simdi biraz hayal gücünüzü çalıştırmanızı diliyorum değerli kardeşlerim. İster arkadaşlarınızla, akrabalarınızla veya bulunduğunuz cemaatle bir yerde bayram sebebiyle toplandığınızı hayal edin ve yazdıklarımı o toplumda dinliyormuş gibi yapın. Sebebini sonra açıklayacağım inşallah:

Zaman Medine zamanı. Mescit’te, Kainatın efendisi Muhammed Mustafa (s.a.v) İmamdır,  ardında gökteki yıldızlar misali ashabı kiram, cemaat olmuştur. Bayram namazı kılınmaktadır. Namazdan sonra sarılırlar, bayramlaşırlar ve dışarıya çıkarlar. Dışarıda oynayan çocukları görür Allahın Resulü. Sevinir onları görünce. Asri Saadette çekilen çilelerle birlikte bu çocukların gülüp oynadıklarını düşünün.

Peygamberimizin (s.a.v) yüzünde tebessümler belirir. Sonra bir kösede ağlayan bir çocuğu görür. Yanına gider Nebi, o dayanamaz çocukların ağlamalarına. O ki, namaz kılarken bile sırtına binen torunları inene kadar secdesini uzatan bir Peygamberdir.

Başını avucuna almış ağlayan çocuğun başını okşar ve sorar Nebi: “Arkadaşların oynarken sen neden ağlıyorsun”? Başını kaldıran çocuk karşında kimin olduğunu bilmeden cevap verir: “Benim Babam en sevgilinin yolunda Uhud’da şehid oldu. Annem başkasıyla evlendi. Herkes babasının elini öperken ben elini öpecek bir baba bulamadım!”

İşte o an Resulün gözlerinden yaşlar akıyordu toprağa. Toprak sevinçle Rahmet Peygamberin gözyaşlarını emerken Efendimiz (s.a.v) çocuğu bağrına basıp evine götürür. Çocuğu doyurup, güzel elbiseler giydiriyor ve böyle biraz olsun gönlünü hoş ediyordu.

Sonra Resulullah çocuğu yanağından okşayarak şöyle der: “İstemez misin Fatima (r.a.) kardeşin olsun, istemez misin Aişe (r.a.) annen, ben baban olayım?” Çocuğun bir anda çehresi değişir. Karşısında Resulullah (s.a.v) olduğunu daha yeni anlar. Heyecandan nutku tutularak ancak "Nasıl razı olmam, Ya Resulullah?" diyebildi.

Giydiği yeni elbiseleriyle oynayan arkadaşların yanına gider. O değişimi gören arkadaşları “sana ne oldu, az önce ağlıyordun” derler. Der ki çocuk: “Vallahi açtım, doydum; çıplaktım, giyindim; yetimdim, Aişe annem, Resulullah babam oldu” der. Diğer çocuklar: “Keşke bizim de babalarımız Uhud'da şehit olaydı da, biz de öyle bahtiyar bir babaya kavuşmuş olaydık” derler.

Bu çocuğun adı, Beşir bin Akra’dır. Peygamberimizin vefatına kadar onun yanında kaldı. Peygamberimiz ebedî âleme göçtükten sonra Beşir için asıl yetimlik başlamış oldu. Şöyle ağlıyordu: “İşte şimdi yetim kaldım, işte şimdi garip oldum.”

Sen gittin gideli, hepimiz öksüz ve yetim kaldık ya Resulullah. Bayramlarda sensiz kaldık ya Resulullah. Bayramlarda seni anmaktan aciz kaldık. Et yemek ve eğlenmek ile Bayramları geçirir olduk ya Resulullah. Seni unuttuğumuz gibi sana ve yoluna kurban olanları da unuttuk ya Resulullah.

Yetimlerin babasıdır Resulullah (s.a.v). O hiçbir yetimi boynu bükük bırakmazdı. O olsaydı simdi, tüm yetimlerin imdadına yetişirdi.

Yazımın basında hayal gücünüzü kullanıp, yazacaklarımı sanki eşiniz ve dostlarınızla otururken dinliyormuşsunuz gibi okumanızı rica etmiştim. Sebebini sonra açıklayacağımı da belirtmiştim. Su yüzden rica ettim.

Bayramlarımız her ne kadar eğlenme ve neşe günü de olsa, inanın dünyanın dört bir yanında yetim ve öksüz müslümanlar mevcuttur. Aralarında çocuk da çoktur. Şu yeryüzünde,  bırakın kurban kesmeyi, et yiyemeyen onca çocuk var.

Belki de kurbanlarınızı bağışlıyorsunuzdur, Allah (c.c.) kabul etsin. Buna rağmen ricam şu ki, kurban bayramında, çocukları gözeten Resulullah (s.a.v) gibi, çocukları düşünmeniz. Onlar için dualarda bulunmanız. Kendi çocuğunuzu öpüp koklarken, Efendimiz (s.a.v) gibi yetim bir çocuk okşuyormuşsunuz gibi düşünmeniz.

Kalabalık bir yerde bayram kutlayacak veya ziyaretlerde bulunacaksanız eğer, Allah’ın resulünü, ashabı kiramı ve diğer Müslümanları düşünüp onlara dualarda bulunun. Midenizi et ve tatlılarla doldurup, “aman ne de olsa kurbanı bağışladım, görevimi tamamladım” diye, vesveselere kapılmayın.

Kurbanlarımızı uzaklara bağışlamakla birlikte, çevremizde yetim, öksüz, muhtaç insanlar var mı diye gözetelim. “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir”, hadisi şerifini unutmayalım.

En azından yukarıda anlattığımız hikâyeyi çevremize anlatalım ki, Bayram olması hasebiyle, Resulullah’ı (s.a.v.) anmış olalım. Resulullah efendimiz (s.a.v) bayramlarda bizlerin yaptığı gibi, sadece giyinip kuşanıp, et, ciğer ve tatlı yiyerek bayramları geçirmemiştir. O, bayramları sevdikleriyle beraber geçirmesine rağmen, ümmetini unutmamıştır. Yetim ve öksüzleri bu günlerde daha çok düşünmüştür.

Unutmamak gerekir ki, Resulullah (s.a.v.) efendimiz de yetim ve öksüz idi.     

 

Tüm İslam aleminin bayramını kutlarım.

(Kemal Bozkurt Bey'in ve Habername.com ailesinin ve yakınlarının, tüm yazar ve köşe yazarı meslektaşlarımın kurban bayramlarını kutlar sevgi ve saygılarımı sunarım. Yazılarımızı okuyup destekleyen herkesin de bayramları mubarek olsun.)  

Arif AĞIRBAŞ

arif.agirbas@hotmail.de

https://twitter.com/Arif_Agirbas

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.