Bu haber başka yerde yok

xxx23

Dün sabah erkenden kalktım...

İç ve dış basını dikkatlice taradım, televizyondaki haberlere baktım...

Kürt Sorunu’nu çözmek bir yana, kangren haline getirerek kanlı bir çözümsüzlüğe zorlayacak, üstelik de yakın tarihimizde uygulanmasına pek rastlanılmayan bir şekilde önce Leyla Zana’nın olduğu söylenen ancak savcı tarafından yalanlanan evde yapılan arama daha başlamamıştı...

Sabahın köründen itibaren okuyup izlediklerimi, ‘yönetenler’ ve ‘yönetilenlere’ göre tasnif etmeyi de ihmal etmedim:

‘Cumhurbaşkanı’nın görev süresi’...

‘Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un yargılanacağı mahkeme tartışması’...

‘KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın sağlık durumu’...

İzlediklerimin ‘iskeletini’ yönetenlere dair haberler oluşturmaktaydı.

***

‘Yönetilenler’ kendi rutin günlük yaşam derdinde yollara koyulmuşlardı bile...

Bir de koyulamayanlar vardı...

Düşünün ki Türkiye, Diyarbakır Saraykapı Mevkii’nde restorasyon çalışması yapılırken kafatasları bulunan, kazı çalışmasını derinleştirdikçe bulunan kafataslarının da arttığı bir ülke.

Ülkenin bu ürkütücü yapısı çok da değişmiş değil, on yedi gün önce F-16’ların paramparça ettiği Uluderelileri kimin, neden ve nasıl katlettiğini hala öğrenebilmiş değiliz.

Gene keza bombayla parçalanan Canan Önkol’un ölüm nedeni de onca zamandır açıklığa kavuşmadı.

***

Yazılı ve görsel basın da ‘yönetilen insanın’ başına gelen felaketleri tavizsiz bir ‘fikri takip’ çemberine almıyor.

Dün tüm haberler ‘yönetenler’ üzerinden önüme yığılınca, bir kez daha aklıma Van’dan İstanbul’a cezaevi aracıyla getirilirken diri diri yanan beş mahkûm geldi.

O mahkûmlar nasıl ve neden yandı, bunca zamandır bunu da hala resmen bilmiyoruz...

Eğer yaşanan facia ‘kötü yönetimin’ sonucu ise bir takım ‘soruşturmaların’ açıldığı söyleniyor, sonra o soruşturmalar Uludere’de olduğu gibi hiç sonuçlanmıyor...

Sonuçlansa da hiçbir sorumlu bulunamıyor, bulunsa ceza almıyor, alsa da kabak çok aşağı kademedekilerden birinin başına patlıyor...

Bu, değişmeyen bir Türkiye klasiği...

***

Cayır cayır yanarak ölen beş mahkûm ile ilgili bir bilirkişi raporuna rastladım... Haber, ‘medyanın yönetilenlere olan ilgisini’ çok net gösterir bir biçimde galiba bir tek Radikal Gazetesi’nde yer aldı.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nden heyet, yangının araçtaki bakım yetersizliğinden kaynaklandığını açıklamış...

Raporda, yangının, ‘araçların serviste teknik açıdan yeterli ve ihtimamlı bir alt bakım görmemesi sonucu çıkma ihtimalinin çok yüksek olduğu’ belirtilmiş... Araçların alt kısımlarındaki aktarma organları ve diğer mekanik aksamda önemli derecede bakım kusurları tespit edilmiş... Hâlbuki beş mahkûmun diri diri yandığı aracın bakım maliyeti 450-500 TL.

Türkiye’de ‘yönetilen’ iseniz, hele ‘mahkûm bir yönetilen’ iseniz hayatınızın bedeli beş yüz lira bile değil...

***

Yapılan ilk incelemede, aracın motorundan Malatya’dan itibaren sesler yükseldiği, içerisine duman dolduğu, otomatik kapının kendiliğinden açıldığı ve bir asker kayışıyla tutturulduğu, mahkûmların konduğu hücrelerin kapısında üçer kilit bulunduğu, araçta yalnızca iki kiloluk bir yangın tüpü olduğu, jandarmaların silahlarını bırakıp kaçtığı da tespit edilmiş.

Korkunç bir dalaverenin şeytani bir kastını ihtimal dışı bırakırsak, beş insanın ihmal ve kötü yönetim yüzünden cayır cayır yanması herkes adı gibi biliyor ki üst düzey hiçbir yöneticinin vicdan ve onur meselesi olmayacak...

Olay, jandarma ve gardiyan düzeyinde kapatılıp gidecek...

***

Ve medya, ‘kim Cumhurbaşkanı olacak, kim Başbakan olacak, eski Genelkurmay Başkanı nerede yargılanacak’ sorularına devam edecek...

Kısacası...

Türkiye’de ‘yönetilenin adı yok’...

Felakete uğrayan yönetilenlerin haberlerinin fikri takibi ise hiçbir yerde yok...