Bu Ramazanlar başka Ramazanlar

Arif AĞIRBAŞ

Ramazan ayı şüphesiz her Müslümanı sevindiren ve bazıları için dört gözle beklenen bir aydır. Ramazan ayının birlikte getirdiği bereket her eve uğruyor elhamdülillah. Benim dile getirmek istediğim husus ise bunlar değil. Aslında Ramazanı nasıl yaşadığımızı gözler önüne getirmektir.

Ramazana hazırlık ramazan gelmeden günler önce başlamakta. Evler temizleniyor, alış verişler yapılıyor, buzluklarımızı ağzına kadar doldurup yemekleri stoklamak gibi hazırlıklar içersindeyiz.

Sonra beklediğimiz an geliyor ve iftarlar başlıyor. Öyle bir sofralar kuruluyor ki, bir tek kuş sütü eksik dercesine. Her aksam soframızda beş bilemediniz altı çeşit yemek bulundurulmakta. Tıka bası bu yemekler rahatsız oluncaya kadar yenilmektedir. Ardından teravih namazını kılmakta zorlanarak kan ter içinde teravih kılıyoruz ya da midemizin dolusundan rahatsız olduğumuz için kılmamaktayız. Bu hal tüm ramazan ayı böyle sürüyor.

Kolu komşuyu, eşi  - dostu ve akrabayı davet ederek bir bayram sofrası gibi masa donatarak hazırlanan yemekleri yediriyoruz. Ramazan dışı soframızda belki de yarısı anca pişer ocaklarımızda.
Şeytanların zincirlere bağlanmış mübarek Ramazan ayında asıl şeytanlık yapan nefislerimiz azmakta olup, oruç sebebi ile arzularımızdan vazgeçmek yerine tam aksini yapıyoruz. Ne gözümüz doyuyor ne midemiz.

Hâlbuki Ramazandaki açlık, bütün sınırlara uymak gibi, takvayı gözetme gibi, tahammül ve sabır ayıdır. Ramazanda yapılan ibadetler, bolca okunan Kur’an, şükürler, hamdler, tesbihler tehliller ile bir terbiye ayıdır.

Ruhların büyük dertlerinin tedavisi için, az yemek, az uyumak ve az konuşmaktır. Böyle yaparak Müslüman hızlıca ilerler ve nefsinin azgınlıklarından kurtulur ve Allah’a (c.c.) yaklaşır.

Al­lah ta­ra­fın­dan se­vil­mek, bü­yük mad­dî, manevi ni­met­le­re er­mek, ila­hî yar­dı­ma maz­har ol­mak, eş­siz ve ebe­dî  sa­adet, cen­net ve ce­mal, oruç'a riayet edenlerin mü­kâ­fat­la­rı­dır.  

Ramazan ayında oruç tutarak insan kendine daha da çok dikkat edip frenlemesi gerekir. Gün boyu aç dururken bir kez açları düşünmediysek vay halimize.

İftar vakitlerinde, sahabe i kiramın bazı iftarlarını sadece bir kaç hurma ve zem zem ile iftar edebildiklerini bir kez aklımıza getirmediysek vay halimize.

Sünnete uyarak, iftar soframıza insanları davet ederek Allah’ın bağış ettiği nimetleri paylaşmadıysak vay halimize. Gözümüzü dilimizi kalbimizi haramdan uzak tutamıyorsak vay halimize.

Orucun asıl anlamı hakkında biraz düşünelim ve nefsimize hâkim olmak yerine, bu satırlar nefse dokunduğu için daha da çok azgınlaşmayalım. Maalesef her ramazan da beni üzen konulardan biri bunlar. Bu sebeple davet edildiğimiz sofralarda olsun, yeri geldiği zaman bu konuyu dile getirmemiz ile kimi insan kabul etse de adet halini almış bu alışkanlıklarından vaz geçmek zor oluyor. Zor olmaması gerekir diye düşünüyorum.

Günün birinde iftara arkadaşlarımı davet etmiştim. Sağ olsunlar geldiler. İftara 1 tas çorba, 1 tas yoğurt ve bir adet simit hazırladım. İftar geldi sofrayı kurdum ve onları buyur ettim. Bunlar yenildikten sonra mutfaktan taze demlenmiş cay getirdim servis ettim. Tabi herkes birbirine bakıyor ve adeta konuşmuyordu. Acaba çaydan sonra başka yemek gelir mi diye düşündüklerini duyabiliyordum. Sonra kendilerinden bu mütevazi iftar sofrasından dolayı özür dileyerek, ramazanın mahiyetinden bahs ettim. Teravih namazı yaklaştığında ben sofrayı kaldırıp camide buluşuruz diyerek evimden ayrıldılar. Yolda giderken bir kaçını dönercide oturup döner sırası beklediğini gördüm ve tebessüm ettim.  Aradan 10 gün sonra arkadaşları tekrar davet ettim. İlk davetime iştirak eden 11 kişi idi. Bu sefer ise 3 kişi geldi. :))

Allah c.c. rızası için değerli kardeşlerim muhterem büyüklerim. Ramazan ayını israf ayına çevirmeyin. Tıka bası karnınızı doyurmadan, hiç değilse senenin 1 ayında ramazanın mahiyetini, ruhaniyetini yasayalım. Açları düşünelim, Peygamber efendimizi ve sahabelerini aklımıza getirip, takva sahibi olmaya çalışalım. Cenabı-i Allah ayeti kerimesinde buyurduğu gibi:

 “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Ta ki it­ti­ka ede­si­niz, ya­ni tak­va sa­hi­bi ola­sı­nız”. BAKARA - 183

Arif AĞIRBAŞ

arif.agirbas@hotmail.de

https://twitter.com/Arif_Agirbas

https://www.facebook.com/arif.agirbas

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.