ÇAMURİYET Mİ? CUMHURİYET Mİ?

A.Kerim KARAAĞAÇ

Aslında bu tür meselelere hiç girmek istemiyor “nasıl olsa yazanlar var” diyordum. İnsanın sabrı da bir yere kadar be kardeşim. Hani boğazını göstererek,“şurama çıktı artık” derler ya, tam öyle oldu. Sabredecek mecalim kalmadı.  

90 yıldır çektiklerimizi bir Allah(c.c) bilir, bir de bu millet. Yeter artık yaptıklarınız, canımıza okudunuz be zalimler.

Cumhuriyet olarak kurduğumuz sistemi Çamuriyet’e çevirdiniz. Önce baş tacı ettiğimiz değerlerimizi yok etmek, sonra da bu değerleri taşıyanları bir bir yakalayıp bu dünya ile ilişkilerini kesmek için son gayretinizle çalıştınız. 1940 lara gelindiğinde bu işi tamamen bitirdiğinizi düşünüyordunuz. Çünkü, inananlara yaptığınız zulüm zirvedeydi. 17 bin âlimin bazılarını hastanelerde iğnelerle, bazılarını da idam sehpalarında idam ederek şehid etmiştiniz. Nasıl olsa ezan aslından saptırılmış, Kur’an’ın bulunduğu her ev ve aile tarumar edilmiş, Müslümanların cenazeleri bile ortada kalmıştı.

Bunca zülüm ve işkenceden sonra, 1946 lara bu kanlı ellerle geldiniz. Güç her zaman elinizdeydi, çükü devlet sizdiniz, laik olmayana hayat hakkı yoktu. İnananların şimdiki Tunus gibi, Mısır gibi vs. gücü yoktu. Sizi demokrasi için dize getirecek her türlü malzemeyi ellerinden almıştınız. Allah’tan olacak ki bunaldınız, dış ve iç baskılara dayanamayıp bir parti daha kurulmasına müsaade ettiniz. İşte DP, daha ilk seçimde boyunuzun ölçüsünü aldı ve sizi siyaseten bir kenara attı. Diktatörlüğünüzü ikinci bir partinin kurulup iktidar olmasıyla ebediyen yitirdiniz. Fakat, siyaseten mağlup olmanız muktedir olamayacağınız anlamına gelmiyordu. 2000’lere gelindiğinde bile 1950’lerde yitirdiğiniz iktidarı hala ele geçiremeseniz de hep muktedir sizdiniz. Yerleşik kadrolarınız, ergenekonunuz, laik yobazlığınız dillere destandı.       

İktidarda bulunmak da önemliydi tabii ki. İktidar kaybının acısını bir yolla telefi etmeniz lâzımdı. Zaten en ince teferruatına kadar hesapları yapmış, bütün köşeleri tutmuştunuz. Ergenekon ve BÇG hep hazırdı; kendi düşüncenizde de olsa zamansız ötenlerin işini bitirmek ve islâmcı kanada mâl ederek, onları hep terörist, gerici, irticacı, gaddar konumunda tutmak için. İnananlara değişik adlar koyarak kamplara ayırmak ve bunları hem biri birlerine vurdurmak, hem de sizin için lazım olacak sahalarda kullanmak en şahane marifetlerinizdendi. Bunları da başarı ile yaptınız. “Balans ayarı çorbası” mı içmedik, “gece yarısı baskınları” mı yaşamadık.

Bilmiyordunuz ki; bir Müslüman inancının gereği, bir böceği bile muzır hale gelmedikçe elini uzatıp kolay kolay öldüremezdi. Kendi canı nasıl kıymetli ve muhteremse, yaratılmış her canlı, başta da eşrefi mahlukat olan insan önemliydi onun için. Bizi yaratan Rabbim bu dünyaya imtihan için göndermişti. Kendimizi kendimizle, birimizi diğerimizle imtihan ediyordu. Yaptığımız, zerreler kadar iyilik ve yaramazlığın hesabını soracaktı. Bizler bunun farkındaydık.

Buna rağmen kitleleri Müslümanlar aleyhine kışkırtıyor, her türlü pisliğinizi Müslümanlara yamamaya çalışıyordunuz. Ufacık fırsatları kaçırmıyor soluğunuzu, tepemizde alıyordunuz.

Her on yılda bir darbe veya muhtıralarla başbakan da olsa, ya başını vücudundan ayırıyor, ya da kara deliklere tıkarak rahatlıyordunuz. Bu sizin karakteriniz haline gelmişti.  

Gene, başımıza vurmak için balyozu kaldırmıştınız, tam indiriyordunuz ki, kollarınız bir dala takıldı. Balyoz, elinizden çekül doğrultusunda yere doğru düşerken sizin tepenize isabet etti. Sağ olasın dal, hangi ağacın dalıysan severim seni, koca bir milleti kurtardın.

Bu nasıl bir Cumhuriyet ve demokrasi ki, oylama açıktan, sayım gizli yapılıyordu. Bazılarının oyları, çoğunluğun oylarından daha kaliteli ve bir yerine on sayılıyordu.

Bu nasıl bir Cumhuriyet ve demokrasi ki, başı açıkla başı örtülü hiçbir zaman eşit haklara sahip olamadı.

Ulan, bu nasıl bir Cumhuriyet ve demokrasi ki, kanunlar hep güçlülere göre hazırlanmış, zayıfın hiç hakkı yok. Hukuk önünde herkes eşit değil.

Ulan, bu nasıl bir Cumhuriyet ve demokrasi ki, bazıları hapishanede bile evinden daha rahat, her istediği ayağında.

Ulan, bu nasıl bir Cumhuriyet ve demokrasi ki, sanki diğerleri aynı memleketin çocuğu değilmiş gibi, askeri okullara bile aynı zihniyetteki ailelerin çocukları kabul edilir, sonrada bu millete onlar hükmederler.

Ulan, bu nasıl bir Cumhuriyet ve demokrasi ki, cumhuriyetle, demokrasi ile hiç alakası olmayan bir yol çizilmiş, birazcık yön vermeye kalksan başına balyozu yersin.

Bu nasıl bir Cumhuriyet ve demokrasi ki, bazıları kendi doğrularını yazmak yerine, cami ile cemaat ile hiç alakası olmadığı halde bütün yazılarını onları yönlendirmek için yazarlar.

Bu nasıl bir Cumhuriyet ve demokrasi ki, birkaç tane aklı evvel bütün milleti koyun sürüsü gibi bir ağıla tıkmak istemiştir.

Ulan, bu nasıl bir Cumhuriyet ve demokrasi ki, Resmi ağızlarla her türlü ahlaksızlığı öğreten kitap, dergi vs. bağıra bağıra teşvik görür fakat, Allah(c.c.) Kelamı Kur’an’ı evlerde bile bulundurmak yasak edilir.

Ulan, bu nasıl bir Cumhuriyet ve demokrasi ki, ordusunun bile gencecik subayları iffetsiz, namussuz yetişecek, buna ağabeyleri zemin hazırlayacak.

Ulan, bu nasıl bir Cumhuriyet ve demokrasi ki, bütün nimetlerinden istifade ettikleri devletin sırlarını şantajla çalıp satarlar. 

Ulan, bu nasıl bir Cumhuriyet ve demokrasi ki, halkın seçtiği meclis kurulan cuntalarla halledilecek.

……………………………………………………………………………………………………

 

Allah’a hamdolsun ki, kendilerini kaplanlar topluluğu zanneden tilkilerin, kurdukları tuzak başlarına geçti. Ve sonunda kürkçü dükkanına düştüler. Yandaş gazete manşetlerinde ve tv kanallarında onların kirli olan arkalarını ne kadar yıkamaya çalışsalar da, bu dalgalar onları da kaynayan denize çekecek elbet.

Bu millet, 90 yıllık çamuriyetin yerine Cumhuriyeti ve asıl demokrasiyi ikame edecek vesselam…..

Abdülkerim Dişsöken

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.