Çankaya’da Dekor

xxx43

BİR fotoğraf... Ortada bir sehpa, üzerindeki küçük vazoda birkaç sahici çiçek... Yerde kıymetli, fakat maddî kıymeti kadar sanatı olmayan güzel bir halı... Arkadaki duvarın ortası dümdüz sıradan lambri kaplı... Sağında ve solunda iki Türkiye bayrağı... Duvarlarda iki küçük (sanırım sulu boya) resim asılı...

İki, oldukça güzel koltuk...Sağda Sayın Cumhurbaşkanımız, solda Sayın Kılıçdaroğlu oturuyor. Şık ve pahalı takım elbiseler, şık ve pahalı gömlekler, şık ve pahalı kravatlar, şık ve pahalı ayakkabılar... İkisi de matruş, mütebessim... Objektife değil, birbirlerine bakıyorlar.

Bendeniz, ülkemi, devletimi, halkımı, Türkiye'mi gerçekten seven bir vatandaş olarak bu dekorasyonu beğenmiyorum.

General Charles de Gaulle'ün resmî bir fotoğrafı/portresi vardır. Ayakta duruyor, üzerinde siyah bir kostüm. Göğsünde geniş bir ipekli rüban üzerinde nişanları, madalyaları sıralanmış. Arka cephede tavana kadar nefis mi nefis vitrinli bir kütüphane... Kim bilir hangi kıymetli ağaçtan, hangi büyük sanatkâr tarafından imal edilmiş... Raflarda göz kamaştıran maroken ciltli kitaplar...

Türkiye iki büyük cihan devletinin vârisidir.

Çankaya Köşkü'nde Doğu Roma'nın (Bizans'ın) ve Devlet-i Osmaniye'nin ihtişamı, sanatı, kültürü, zarafeti, asaleti olmalıdır.

Yerli ve yabancı önemli şahsiyetlere resim çekilecek dekoru teklif ediyorum:

Arka duvarda şu unsurlar olacaktır:

(1) Sedefli veya Edirnekârî bir kütüphâne...

(2) Her biri müzelik, koleksiyonluk, büyük sanat eseri Osmanlı ciltleri... Bazısının cilt kapakları görülecek şekilde konulmuş.

(3) Avrupa antikacılarından toplanmış, bazısı birkaç yüz senelik harika maroken ciltli antika ve değerli kitaplar. Çoğu Türkiye'nin tarihine, coğrafyasına, sanatlarına ait...

(4) Bazı raflara, boşluklara çok değerli, müzelik Yıldız porselenleri, bazısı dört yüz senelik Kütahya veya İznik çinileri ve diğer son derece estetik ve dekoratif objeler...

(5) Bir camekân içinde, dünyada sadece bir iki eşi bulunan renkli bir antik cam sanat eseri.

(6) Yerde dillere destan özel dokunmuş, kökboyalı bir Uşak halısının replikası...

(7) Kütüphanenin önünde dillere destan, harikalar harikası dikdörtken bir sehpa... Üzerinde yine dillere destan tombak antik bir madenî eşya... Onun yanında mücellitlerin pîri İslam Çeçen hocanın nefis bir şekilde ciltlediği bir Fuzulî divanı...

(8) Osmanlı sanatından ilham alınarak yapılmış iki nefis koltuk... Özel üretilmiş Bursa çatmalarıyla kaplı..

(9) Tavanda nefis bir tavan göbeği...

Sanırım bu dokuz madde ile ne demek istediğimi, erbabına anlatabilmişimdir.

Suriye, nüfus ve yüzölçümü bakımından küçük bir ülke ama Şam'ın tepelerinden birinde devlet başkanı sarayında İslam sanatının ihtişamı var.

Fransa Cumhurbaşkanının, başbakanının, bakanlarının, Paris Belediye Başkanı'nın bürolarında ihtişam medeniyet, sanat, kültür iç içedir. İnsanın o mekânlarda gözleri kamaşır.

Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanlığının ilk 29 Ekim'inde bendenizi de Cumhuriyet bayramı resepsiyonuna davet etmişti. Gitmiştim. Resepsiyon bol aynalı, bol kristal avizeli bir salonda yapılmıştı. Bilenlerden birine sormuştum, bu salonu böyle kim dekore etti diye. Semra Hanım cevabını vermişlerdi... Gerçekten berbat bir dekorasyondu.

Yalçın Küçük'ün tezlerinden biri de Sabataycıların Türkiye'de estetiği ve sanatı çok geriletmiş olmalarıdır.

Ahmet Necdet Sezer'in davetiyesinde Türklerin Cumhuriyet bayramı resepsiyonuna redingotla veya koyu renkli takım elbisesiyle katılabilecekleri, yabancıların ise millî kıyafetleriyle gelebilecekleri yazılıydı.

Bir Arap, Hintli, Nijeryalı millî kıyafetiyle, hattâ bir Japon kimonosuyla gelebilecek ama bir Türkiyeli millî kıyafeti ile gelemeyecek...

Sayın Cumhurbaşkanımıza selam ve hürmetlerimi sunarım. Bu yazımı iyi niyetle, hem ülkenin, hem devletin, hem de devletlilerin iyiliği için kaleme almış bulunuyorum. İnşaallah faydası olur.

* (İkinci yazı)

Çocuklarımız Sanat Öğrensin

"ÇOCUĞUM İngilizce öğrensin, çocuğum bilgisayar öğrensin, çocuğum para kazandıracak bir şeyler öğrensin, çocuğum cebir geometri, fizik kimya öğrensin..." diyen anne babalara:

Çocuğunuzun öğrenmesi gereken başka bilgiler vardır ve bunlar, sizin saydıklarınızdan önce gelir.

İngilizceden önce çocuğun doğru dürüst Türkçe öğrenmesi gerekir. Türkçe bilmiyor mu? Biliyor ama doğru dürüst değil. Çocuğun edebî, yazılı, medenî, zengin Türkçe bilmesi lazımdır. Fuzulî'nin, Şeyh Galib'in, Ziya Paşa'nın, Mehmed Akif'in, Tevfik Fikret'in Türkçesi...

Çocuğunun görgü, edep, terbiye sahibi olması gerekir. On sekiz yaşındaki oğlun tramvayda oturuyor, hemen yanında yetmiş yaşında bir ihtiyar ayakta seyahat ediyor. Senin bu oğlun, İngilizce de bilse, bilgisayar uzmanı da olsa onun ciğeri beş para etmez.

Lütfen çocuklarımızı medenî gençler olarak yetiştirelim.

Yaz tatilini fırsat bilelim ve çocuklarımıza millî sanatlarımızdan birini öğrettirelim.

Nedir bu milli sanatlar?.. Türkiyenin 260 kadar millî, geleneksel sanatı ve zanaatı vardır. Hat, tezhip, ebru... Sanatlarımız bunlardan ibaret değil. Çocuğunu seramik, porselen, toprak sanatı kursuna göndereceksin ve onu sanatkar yapacaksın. Dünyanın en ileri, en medenî, en zengin ülkelerinde bu sanatlar yaşıyor, yaşatılıyor. Bizde ise can çekişiyor.

Çocuklarımızın bir kısmına el yapımı kağıt sanatı/zanaatı öğretilmelidir. Japonyada var da bizde niçin olmasın?

Ahlaksız ve haram resimler yapmamaları şartıyla ressamlık öğrenmeli istidatlı gençlerimiz.

En az bir milyon çocuğumuz 260 çeşit sanat veya zanaat dallarından birinde uzman olmalıdır.

Onlardan bazısı ileride sivrilir, atölyeler açar ve haklı bir ün kazanır. Hem kültüre hizmet ederler, hem de geçinirler, fena mı olur?

Mısırlılar, binlerce yıl önce üretilen, kullanılan sonra unutulan papirüsü yeniden üretmeye başladılar ve büyük bir başarı kazandılar.

Beş on yıl öncesine kadar tablalarda satılan mütevazı simidimiz şimdi üç katlı simit saraylarında boy gösteriyor. Duyduğuma göre yabancı ülkelerde de Türk girişimciler simit sarayları açıyormuş. Daha simit gibi nice unutulmuş, horlanmış konular vardır. Yüzlerce el sanatımız ve zanaatimiz de bunlar içindedir.

Japonyada çok canlı, çok köklü, çok parlak bir seramik ve toprak sanatı var da bizde niçin yok? Orada 800 seneden beri üretim yapan toprak/çömlek atölyeleri var, ürünlerini ihraç ediyorlar. Japonyaya gelen kültürlü turistler Japon toprak sanatı atölyelerini gezmeden dönmüyorlar. Bizde ise, diğer nice sanatımız gibi toprak sanatımız da körletilmiş.

Bu yazımı kaç kişi okur? Okuyanlardan kaçı çocuğunu bir sanat veya zanaat kursuna gönderir ve sanatkar yapar? Bir tek çocuk bile sanatkar yetişse yine de bahtiyar olurum.