CENGİZ AYTMATOV'UN ARDINDAN...

Ulvi SEVECEN

 

Dünya bir misafirhane. Her gelen bu muvakkat, fani misafirhaneye uğrar, bir iz bırakır gider. Sadece yaşananlar kalır geçmişten hediye bizlere. Bütün hayatlar yarım kalır, meçhul bir zaman diliminde, beklenmedik bir anda yakalar ölüm bizleri her defasında. Bazen yapacak daha çok şeyi olan insanları da alır götürür. Ona kimse dur diyemez. Türk ve dünya edebiyatına kazandırdığı eserleriyle kültür ve edebiyat tarihine adını ön sıralarda yazdıran Cengiz Aytmatov da diğerleri gibi dur diyemedi yazacak, söyleyecek daha çok şey varken aramızdan ayrıldı.*Cemile, Elveda Gülsarı, Beyaz Gemi, Gün Olur Asra Bedel, Dişi Kurdun Rüyaları, Toprak Ana, gibi ölümsüz eserleriyle Aytmatov, hayatı boyunca kendinizden sonraki kuşaklara huzurlu ve mutlu bir dünya bırakmanın gayret ve çabası içerisinde oldu.Eserleri 150 dile tecüme edilerek milyonlarca okuyucunun da tanıklığıyla dünya kültür mirası olarak tescillendi.

O, “Bizler, yani bu günü yaşayanlar, gelecek nesle manevi ve ahlaki temeller üzerine bina edilmiş bir dünya bırakmalıyız ki, maddiyatın kızgın çölleri susuz kalmasın.” seslenişiyle dünyanın her köşesine ulaşmış, ırk, din, dil, düşünce ayırmaksızın gönüllerde yer edinmişti. Çünkü o, şahıs kimliğinde bir Kırgız Türk'ü olmakla birlikte, gönül kimliğinde, bir “ dünya vatandaşı” olma bahtiyarlığına da erişmişti.

Gittiği her yerde onlardan biri gibi her bir ferdin gönül tokmağına dokunarak bugünün insanlığına ve geleceğe karşı kendisini hep sorumlu hissederek, insanlık barışı ve onu koruma adına her şeyini ortaya koydu.His ve fikir dünyasında insanı hep merkeze oturttu.İnsanın kendine ve çevresine duyduğu ilgisizliği,umursamazlığını eleştirdi.Yeri geldi uyardı da insanlığı maddeten ve manen özünden koparılıp başkalaştırılmasına karşı.İnsan olduğumuzu ve bunun gereğini yerine getirmemizi bıkmadan usanmadan hatırlatıp durdu .

Aramızdan ayrılışı, bizleri ve ona kalplerinde müstesna yer ayıran milyonlarca insanı derinden üzmüştü. O gün, ajanslar vefat haberini tüm dünyaya ulaştırma gayreti içerisindeyken, bizler yaşananlardan habersiz, bencilliğin tüm değerlerin önüne geçtiği bir zaman diliminde yüreklerini kendine ait isteklerdense, ötelere ait muştulara açan, sevgi ve kardeşlik duygusuyla dop dolu, yeni yüzyılda hiçbir şeye değişmediği vatanı Kırgızistan’ı yitirdiği tüm değerleri ile tekrar buluşturup daha da ileriye götürecek plan ve projelere imza koyan bir grup öğretmenler olarak birlikteydik. Yanımızda ise her biri kendi ifadesiyle göz bebeği olan Manas, Akılbek, Cıldız ve Talgatlar vardı. Ne gariptir ki, bizler o akşam hep uzak olduğunda burnunda tüten, ayrılığına zor dayanabildiğini söylediği Bişkek’ten, Issık-Göl’den,Celal-Abad’tan,Oş ve Kadamcay’dan hatıralarımızı tekrar canlandırıyorduk zihin dünyamızda.Hatırladıkca onun kadar duygulanıp sahiplendiğimiz, yeri geldiğinde de o günlerin özlemini derinleştiren hatıralarımızdan konuşuyorduk.

O günlerde yüreklerimiz bir çarpardı Tanrı dağlarının (Aladağ) kucağında kurulmuş Kırgızistan'ın sıcakkanlı, kardeş insanlarıyla.Sevinç ve üzüntülerimizi dahi paylaşmaktan çekinmezdik.Bizler aynı anneden süt emmiş kardeşler olarak bellemiştik birbirimizi.Bizim dünyamızda kaybolan “adsız oğlanlarımızı” arayıp bulmak için gelmiştik Atayurt’a. Belki de bu yüzden, tüm bunları görüp şahit olduğu için “romanlarımın kahramanı sizlersiniz” deyi vermişti bizlere. Bizler ise bir yandan tarihin önümüze getirip koyduğu vefa duygusunun yoğunluğunu, diğer yandan bu payenin manevi ağırlığını her an içimizde hissederek, günleri aylara,ayları yıllara,yılları asırlara bedel dolu dolu yaşamıştık hem de bir karşılık beklemeden.

Kendisini ilk defa yakından görme fırsatını Bişkek’te Kırgız-Türk Lisesi’nin bahçesinde yakalamıştık. Bizler büyük bir heyecan içerisindeydik ama kendisindeki heyecanının bizden daha fazla olduğunu anlamamak hiç de zor olmamıştı. Orada bulunan herkes de bunun farkındaydı. Çünkü o gün okulun adının ona ithafen “Cengiz Aytmatov Kırgız-Türk Lisesi olarak değiştirilmesine karar verilmişti.Henüz hayattayken böyle bir nezaket karşısında yaptığı teşekkür konuşmasını da daha dün gibi hatırlıyoruz.Öğrencilere ve gençlere o an içinden geldiği şekliyle “babalık nasihatleri” olarak aktarma fırsatı bulduğunu söylediği konuşmasında yüce ideallerle Anadolu’dan gelen gönüllülerin,yurdları Kırgızistan’a gelip yerleşmesi ve verdikleri eğitimin bir sisteme dönüşmesinin tesadüfi bir olay veya bir kişinin düşüncesi olmadığını,bu olayın tarihin bir emri” olduğunu üzerine basarak söylemişti.Kırgız halkının, geçmişten günümüze kadar yaşanmış değişik olayların sonunda dünya arenasındaki yerini almasında en büyük katkının onların vasıtasıyla gerçekleştiğini söyleyerek bu okullarda eğitim gören gençlerin çok sanslı oldğunu, şu an belki pek çok şeyin farkında olmadıklarını ama daha sonra anlayacaklarını ve okumaya devam etmeleri tavsiyesinde bulunmuştu. Ayrıca o gün, eğitim adına yapılan hayırların hayırlar arasında en asil ve kutsal” olduğu,bu hayrın ne bir savaş roketi yapma ne de terörizm için yapılmadığını,aksine halkının seviyesini yükseltip,dünyaya açılmaları için yapıldığını vurgulamıştı.

Aradan yıllar geçti. Onlar bu beklentilerini yerine getirmede onu mahcup etmediler.Başta Anadolu olmak üzere dünyanın değişik yerlerinde tahsillerini tamamlayıp ülkelerine geri döndüler.Şimdilerde onlar,halkına hizmet duygusuyla dopdolu Issık Göl'ün yamaçlarında her biri sevgi ve barışın simgesi okullarının taraçalarından eşyanın, hayvanatın dahi hukukunun çiğnenmeyeceği, savaşların yerini barışın alacağı, haklı olanın kazandığı,insanların yeniden birbirlerine tebessüm ettiği,gönüllerin devamlı hürmet ve saygı soluklayacakları özlenen yeni bir dünyanın hayallerine yelken açarak” bakışlarını ufuklarda gezdirip, hayat devam ettikçe kendi öz benliklerinden,değerlerinden kopartılmış nesilleri ( adsız oğlanları) tek tek bulma inancıyla onların izlerini sürmekteler.Sizin ifadenizle “Onlar sadece Ak Gemi (Beyaz Gemi) adlı romanızda kaybolan adsız çocuk değil,Ak Asya’da kaybolmuş nesli aramaya koyuldular.Artık Ak Asya’da kaybolmuş bir neslin nerde olduğunu herkes biliyor;kardeşliğimizin derin köklerini ispatlayan o okullarda…

Aralarında bazıları da var ki, adsız oğlanların dünyanın her yerinde olduklarını ve her zaman yaşayacaklarını, onları da aramak ve bulmak için daha fazla şansa sahip olduklarını düşünerek, her biri nokta nokta yeryüzünün köşe bucaklarına yayılmış diğer sevgi ve barışın simgesi okullarda hizmet için sahip oldukları her şeylerini arkalarında bırakarak, ulaştıkları yerlerde mahsur kalmış gönüllerin dertlerine derman olmak için yola koyuldular.Onlar şimdilerde sınıflarda ellerinde tebeşir, önlerinde duran yeşil tahtalara rüyalarını süsleyen yarınları resmeden,topu-tüfeği,tankı-silahı olmayan,tek silahı bilim olan, savaş ve fitne ateşlerini kelime ve harflerle söndüren,insanların içine dehşet salan, nefret uyandıran kurşun seslerinin yerine barış türküleri söyleyen öz kardeşleriyle beraberler Madagaskar’da, Kenya’da, Nijerya’da...

Bu gün dünyanın bahara doğru yol aldığı şu günlerde bizler,içimizde bir acı, gönüllerimizde birer sızı geçmişte yaşanmış karanlık dönemleri bir kenara iterek, asırlardır hayalini kurduğumuz kendi dünyamızı (barışın ve sevginin olduğu bir dünya) inşa etmede yolumuza devam etmekteyiz.Bu gün bizler, onun da kabul ettiğine inandığımız değerlerle mücehhez, evrensel anlamda insanı seslendiren gönüllerle farklı dünyalara yelken açarken, dünyada başlayıp,ebedi aydınlıkla buluşacak bu kutsal yürüyüşte gelecek adına büyük ümitler beslediği Atayurt’tan fedakar kardeşlerimizle ümitsizliği,hayatımızdan atarak omuz omuza verip yeni adsız oğlanların takibindeyiz..

* Yazar 10 Haziran 2008 yılında aramızdan ayrılmıştır...





Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.