DİZİNİ BÜKMEYEN BOYNUNU BÜKER Mİ ?

Sebahattin BİLGİÇ

Son derece feyizli, bereketli ramazan ayı içerisindeyiz. Camilerin dolduğu, çoluk çocuk herkesin teravihlere koştuğu, her sokakta mukabelelerin okunduğu, ellerden kuran’ın düşmediği, hayır hasenatın bolca yapıldığı, hanelerin kapılarının sonuna kadar açılıp sofraların paylaşıldığı ve gönüllerin bir birine aktığı mübarek bir aydır ramazan.

Bu sene ramazan geçen senelere nazaran daha sıcak ve uzun günlerle bizi karşıladı. Oruç tutan müminlerin akşama doğru yüzleri sararıyor, damakları kuruyor. Hele küçük yaşta oruç tutan çocukların akşamı ederken kendilerini oradan oraya atması ama yinede oruçtan vazgeçmemesi doğrusu gözleri yaşartıyor.

Bu sene oruç tutarken çocukluğumdaki ramazan günlerine gittim. İlk oruçlarımı önce yarımdan başlayarak yaz günlerinde tuttuğumu hatırlıyorum. Rahmetli anacığıma yalvarırdım beni de sahura kaldırması için. Biraz daha büyüdüğümde ise sahur sofrasında hep yerimiz oldu hamdolsun. O zamanlar insanların yaşam standardı bu kadar yüksek değildi. Sahurda anacığımı hep bulgur pilavı, bazen da börek yapardı da biz yine mi bulgur ana dediğimizde “oğlum tok tutar yiyin” derdi hep.

Tabi çocukluk günlerimizin ramazanı kolay değildi. Orak zamanları olduğu için sabah sahurdan sonra anam ve babamla tarlaya gider, orak biçer, saat on-on bir gibi eve dönerdik. Ama hararet de çıkmış olurdu. Akşamı nasıl zor yaptığımı hala unutamam. Hele on uç-on dört yaşlarımda saman balyası çekip, öğleyin işi bitirdiğimde hararetten dereye koşup akşama kadar derenin içinde beklediğimi nasıl unutabilirim.

Birde davulcunun peşinden köyün bütün çocukları koşar ve yalvarırdık davulu çalmak için. Davulcu İbrahim Aga rica minnet bir sokak çalmamıza müsaade ederdi nihayet.

Bizim oralarda ramazanda her akşam sırayla ikişer aile gezek dediğimiz olası misafirler ve cami cemaatine iftar ettirmek için sofra hazırlar. Taze dökülmüş lokmalarla, peynir ve reçel eliğinde ezanla beraber bütün cemaat iftar edilir, namaz kılınıp eve yemeğe ondan sonra gidilir. İftar ettirme sevabı sırasıyla bütün aileler tarafından böylece paylaşılmış olur. O taze pişirilmiş lokmaların hakiki koyun peyniri eşliğinde tadılması doğrusu benim özlemimdir.

Ramazan ayının ve oruç tutmanın uhrevi ve huzurlu havası hiç şüphesiz ilk önce ailede verilmesi gerekir. Çocukların oruç tutmaya teşvik edilmesi, küçüklere açıktan bir şey yiyip içilmemesinin sıkı sıkı tembih edilmesi, hele hele özellikle arefe günü aile büyükleri tarafından kurtların ve kuşların bile oruç tuttuğu söylenerek çocukların oruca alıştırılması, daha küçükten ailede ibadetlerin kavratılması açısından son derece önemlidir.

Şimdilerde aileler çocuklara “sen küçüksün, oruç tutamazsın, büyüyünce tutarsın” diyorlar. . Böylece çocukların bu manevi havayı tatmaları, ibadet meşakkatini hissetmeleri pek mümkün olmuyor. Kendileri orucun lezzetini tatmayan aileler ise neleri kaçırdıklarının farkında olamıyorlar maalesef. Etrafımızda eften püften sebeplerle o kadar çok oruç tutmayan var ki insan üzülmekten geri duramıyor. Doktorlar da kendilerine müracaat edenlere hemen tutma deyiveriyor. Hani derler ya;”altının değerini sarraf bilir.” Orucun değerini bilen mümin yine orucun değerini bilen doktorlara sorsun, orucunu tutup tutamayacağını.

İftar sofrasının neşesini tatmayan bir çocuğun çok nasipsiz büyüyeceğini ve bayramın neşesini de kavrayamayacağını düşünüyorum. Aileler çocuklarının eğitiminde maneviyattan, ahlaktan, edepten ve ibadetten uzak kalmamalılar. Allahın kendilerine tertemiz sahifeler olarak emanet ettiği çocuklarını, yaratılış gayesinden uzak bir şekilde yetiştirmemeliler. Dizini ibadette bükemeyen çocuk, boynunu da Allah bükemez.

 


 


 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.