DOLMABAHÇE’DE BİR KIŞ RÜZGÂRI

Ahmet Müfit KUTLU

 

 

B.

 

 

 

 

 DOLMABAHÇE’DE BİR  KIŞ  RÜZGÂRI

 

Hâfız Âsım Efendi  , Dolmabahçe Sarayı’nın büyük salonuna girerken çok heyecanlıydı . Huzura kabul edilmesi için izin beklerken kulağına gelen bazı cümleler yüreğini titretti : “ “  Kur’an , nihâyet serbest vezinde bir şiirdir . Allah tarafından vahiy edilmiş olamaz . Muhammed’in kendi sözleridir .”

 

Hâfız Âsım Efendi , güzel sesli , güzel yüzlü , mûsiki bilen ve güzel Kur’an okuyan bir gençti . Görev yaptığı Beyazıt Camiinde daha birkaç gün önce Mehmet Âkif’in meşhur ‘Gece’ şiirini çok güzel bir âhenkle okumuş , dinleyenler çok beğenmişlerdi .

 

Yıl 1931 . Mustafa Kemal , uzun zamandan beri yapmayı düşündüğü bir devrimin hazırlıkları ile meşgûl . Namazda okunan Kur’an sûrelerinin yerine Türkçesini koymanın yollarını arıyor . Dolmabahçe Sarayının meşhur sofralarının son günlerde konusu bu .

 

Cumhurbaşkanı , âdeti olduğu üzere konuyu açarak  seçkin davetlilerin  tartışmalarını dinlediği sohbetlerin bu geceki konuğu genç bir  hâfızdı . Daha önceki gecelere tavsiye edilen hâfızlar dinlenmiş o gece sıra Hâfız Âsım Efendi’yi gelmişti .

 

Mustafa Kemal , Hâfız’ı karşısına oturttu . Genç adamın görünüşü ve edepli tavırları hoşuna gitmişti . “ Türkçe Kur’an “ hakkında ne düşündüğünü sordu .

 Hâfız , mahcup bir eda ile bu konuda fikir yürütecek bir bilgi düzeyinde olmadığını ifade etti .

 “ Bir tecrübe edelim “ diyerek , eline “ İsra “ suresinin tercümesi verildi . Hâfız Âsım , korku ve itina ile ilâhi okur gibi tercümeyi okumaya başladı . Okumayı bitirdiğinde herkes beğenmişti .

 

Bakalım bu genç , üslûbu ve güzel sesiyle Kur’an’ın aslını nasıl okuyacaktı ? “ Haydi ; şimdi sen de istediğin sûreyi Arapça olarak oku ! “ dediler . O ana kadar sandalyede oturan genç Hâfız , birden toparlanıp , koltuğun üzerinde ayaklarını altına alarak diz çöktü .

Gencin bu hareketi Mustafa Kemal’in gözünden kaçmadı . Gözlerini Hâfız’a dikerek  “ Kur’an’ı Türkçe okurken ayaklarını uzatmıştı ; şimdi diz çöktü . Anlaşılıyor ki önce okuduğunu Kur’an saymıyor . “ dedi .

 

Âsım , ne söyleyeceğini bilemedi ; Allah’a sığınarak “ Paşam , bu bir alışkanlıktır . Hareketimi düşünerek yapmış değilim . Fakat ne yalan söyleyeyim ; kanaatim söylediğiniz gibidir . “  cevabını verdi .

 

Mustafa Kemal’in bakışları biraz yumuşadı , biraz da gençteki taassuba acıyarak “ Herkes kanaatinde hürdür ; yeter ki bu kanaatler samimi olsun Genç Adam ! “ dedi .

 

Hâfız Âsım , hiç seçim yapmadan bir anda kalbine doğan bir bölümden okumaya başladı ; okuduğu ‘ Hakka’ suresiydi . Kur’an okunurken sofradakiler huzursuz olup kıpırdanmaya , Arapça bilenler  aralarında meali fısıldaşmaya başladılar . Mustafa Kemal ayağa kalkmıştı . Hâfız da sustu .

 

Okunan bölümün anlamı şöyleydi :

 

 “  O KUR’AN  , şerefli bir Peygamber’in Allah’tan aldığı sözüdür . O bir şairin sözü değildir . Ne de az inanıyorsunuz ? Bir kâhinin sözü de değildir . Ne de az düşünüyorsunuz ?  O , âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir . “

 

Sofraya bir ölüm sessizliği çöktü . Paşa’nın sinirlendiği anlaşılıyordu .

 

-   Bu Hâfız , sade hâfız değil ; aynı zamanda diplomat … Bizim biraz evvel konuştuklarımızı muhakkak duydu . Şimdi Kur’an’la bize cevap veriyor .

 

Hâfız Âsım , korku ve heyecanla kendini savunmaya çalıştı :

-   Paşam , ben hâfızım ama Kur’an’ın manâsına maalesef vukufum yoktur . Bilmeyerek size karşı gelecek bir şey yapmışsam bu benim eserim değil ancak Allah’ın bir tecellisidir .

 

Genç Hâfız sarayın dışına çıktığında yüzüne çarpan soğuk kış rüzgârı ile dünyaya yeniden gelmiş gibi oldu . Kur’an-ı Kerim’den okuduğu bu bölüme kendi de şaşıyor , etraftan gizlediği göz yaşlarını silerken  “ KUR’AN , KENDİNİ MÜDAFAA EDİYOR  “ diyerek mırıldanıyordu .

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.