Düğün Değil Bayram Değil

Ahmet GÜRBÜZ

Aslında ülke gündemi oldukça yoğun ve hararetli. Her ne kadar ‘pandeminin zirve noktasını alnımızın akıyla’ atlatmış olsak ta, ülkenin batısındaki yangınlar, Karadeniz’deki sel ve heyelanlar yürek yakmaya devam ediyor.

Ama asıl tartışma Ayasofya’nın açılması ve 4. Yılına ulaşan 15 Temmuz kalkışması etrafında dönüyor. Tabi birde kulislerde kısık seslerle konuşulan hükûmet revizyonu konusu var. 

86 yıllık lanetin İstanbul ve ülkemiz üzerinden kalkmış olmasından ziyadesiyle memnunum. Ayasofya’nın aslına uygun olarak ibadethaneye çevrilmiş olması ülke egemenliğinin yansıra, milletin değerleriyle buluşması, İstanbul’un tarihi, kültürel ve turistik olarak doğal kisvesine bürünmesi anlamına geliyor.

Ben olaya şu iki ayet ışığında bakıyor ve başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere emeği geçen herkesi can-ü gönülden kutluyorum.

Bakara 114: “Allah’ın mescidlerinde O’nun isminin anılmasını engelleyen ve o mescidlerin harap olmasına koşan (uğraşan)dan daha zalim kim vardır? Dünyada alçaklık ve rezillik, Ahirette de büyük azab onlar içindir.”

Tevbe 18: “Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren,  Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte, onların doğru yola erenlerden olmaları umulur.”

Konu üzerinde yazılıp çizilmeyen, ekranlarda konuşulmayan neredeyse hiçbir şey kalmadı. Bizim de bu konuyu pas geçmemiz olmazdı, en azında kendi görüşümüzü serdetme kabilinden.

Dikkatlere takılan hususlardan birisi, İstanbul un şehremini İmamoğlu’nun bu konudaki anlamlı sukutu. Zira hazret spor medyasından magazine, siyasi kulislerden Cumhurbaşkanına laf yetiştirmeye kadar, her konuda beyanat vermeyi ve ekranlarda arzı endam etmeyi pek severken bu konuda dut yemiş bülbüle döndü.

Tabi siyaseti magazinleştirerek vermekle mahir Ahmet Hakan’ın dikkatini celbediyor bu husus. "Dünya yıkılıyor, herkes Ayasofya’yı konuşuyor. Fakat Ekrem İmamoğlu susuyor. “İyi oldu” da demiyor. “Kötü oldu” da demiyor. Hiçbir şey demiyor." Diye yükleniyor Ahmet Hakan. Haklıda, aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. Oysa Hakan’ın dediği gibi Ayasofya konusunda konuşması gereken ilk üç kişinin listesi yapılsa İmamoğlu ya birinci ya da ikinci olurdu.

Ne diyordu atalar; konuşulacak yerde sussana, susulacak yerde konuşana?!

Gelelim asıl konuya. Son günlerden yakından takip ettiğim, tanıyıp takdir ettiğim iki kıymetli gazeteci var. Biri Fehmi Çalmuk, fikrinin çilesini çeken, kaleminin namusunu koruyan, geldiği yere tırnaklarıyla kazıyarak gelen, (çoğunlukla onun pişirdiği) aynı çorbaya kaşık salladığımız, vefakâr, cefakâr abimiz. Bugün doğum günü; Allah sevdikleriyle refah içinde, saadetli ömürler versin.

Son günlerde yazdıkları çok konuşuldu, çok ses getirdi. Hele TOBB başkanı Sayın Hisarcıklıoğlu ile ilgili yazdıkları, adamı meclis içine çıkamaz etti.

Çalmuk; “Projesini Projelendirdiğimin Projesi”  diyerek başladığı dünkü yazısında Ayasofya kararını etraflıca değerlendiriyor. Hilafetten Lozan’a, Kenan Evren’den Erdoğan’a çok renkli, çok zevkli konular, anılar aktarıyor. Geçen ayda Ayasofya’da Namaz temalı, Ayasofya mücadelemizin serencamını anlatan belgesel bir yazı kaleme almıştı. Arşiv gazeteciliğinin son temsilcisi sayılacak Çalmuk’u takibe almanızı öneririm.

Çalmuk yazısında; adım adım hayata geçmekte olduğunu haber verdiği projeyle, ‘derin millet aklıyla devlet “Dini hayata” içte ve dışta yön vermeye devam ediyor’ tezini ileri sürüyor. Ayasofya kararının da dini bir karar değil, siyasi bir karar olduğu, bunun da ‘devlet aklı’ olduğu kanaatini aktarıyor. Fatih Sultan Mehmed’in Kiliseden Camiye çevirmesi, Mustafa Kemal’in Lozan’la Anadolu coğrafyasını koruma kalkanı içine almak ve Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan’ı dizginlemek için jeostratejik bir karar gereği müzeye çevirmesini de bu kapsamda değerlendiriyor.

Yazıda altı çizilecek iki cümle: ”Cumhur ittifakı kurulurken Yüksek Seçim Kurulu’na verilen ittifak beyannamesinde hedeflerini “İLAY-I KELİMULLAH” olarak belirten iki liderin yürüyüşü bir devlet kararı olarak tescillenmiştir.
Unutmadan alınan siyasi kararda kilit rol MHP’nindir. Türkmen Beyi’nin Türkiye’nin beka önceliğiyle ortaya koyduğu ve Ak Parti’ye rağmen Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik “koruma ve kollama” görevi göz ardı edilmeyecek kadar önemli ve stratejik üstünlük sağlayacak önemli görevdir.” Buraya bir virgül koyalım.

Düğün değil bayram değil …

Ayasofya kararı dünya ve ülke gündemindeki yerini hala korurken, ağırlıklı dış politika yazan ve son yazılarında daha çok Türkiye-Rusya ilişkilerinde aykırı çıkışlar yapan Ömür Çelikdönmez 10 Temmuz'da açıklana Ayasofya kararını görmezden gelerek, iki gün sonra İskenderpaşa’nın Türk siyasetine etkileri üzerine yazılar sıraladı peş peşe.

Bu yazılarda fetö'nün berbat ettiği satıh üzerine inşa edilen ‘cemaatler’ hakkındaki olumsuz algıyı pekiştirme gayreti sezilmektedir.
Oysa Ömür beyin yazılardan da anlaşılacağı üzere, algı bir tarafa cemaatler sosyal dokunun mimarıdırlar. Her biri bir sahayı ihya etmiştir. Özellikle de İskenderpaşa grubu. 1980’lerde Merhum Coşan’la başlayan kurumsallaşma çalışmaları, hanım derneklerinden STK kuruluşlarına, Medya dan Sosyal hizmet alanlarına, çevre, sağlık, eğitim, akademik camia ve siyasal çalışmalara kadar geniş bir alanı kapsar. Şu kadar ki, bu çalışmalar legal zeminde, şeffaf, özgün, yerli ve milli kaygı ve kaynaklarla, Allah rızası odaklı, hizmet aşkıyla yapılmıştır. Diğer kurumlara emsal ve ilham kaynağı olmuştur.

Fetö'nün istismar ettiği yurt dışı açılımı, eğitim, medya, finans gibi projeler 28 Şubatta İskenderpaşa baskı altına alınarak, Fetö'ye armağan edilmiş ve desteklenmiştir. Bununla da yetinilmemiş Fetö gibi sapkınlıkların panzehiri olan Prof Mahmud Es’ad Coşan’ın varlığı yurtdışında da olsa rahatsızlık vermiş, şehid edilmesine kadar gitmiştir.

İskenderpaşa grubunun Siyasetle ilişkisi sır değildir. Dünde vardı, bu günde. Ancak bu hiçbir zaman prağmatik bir ilişki olmamıştır. Hiçbir siyasal yapıya kayıtsız şartsız destek söz konusu olmamıştır. Yapılan değerlendirmeler kamuoyuna açık ve medya üzerinden olmuştur.

Grubun mevcut liderinin ülke geleceği ile ilgili aldığı inisiyatif ve attığı adımları görmek için 1 Mart tezkeresi ve 2011 seçimleri basın bildirilerine bakılabilir. (http://www.iskenderpasa.com/default.aspx)

2011 seçimlerinde Fetö'nün Türk siyasetini dizayn etme operasyonuna Ak Parti yöneticilerinin verdiği tepki ve İskenderpaşa’nın MHP’ye verdiği desteği akıl sahiplerinin dikkatine arz etmek isterim.

Cumhur ittifakının ve gelinen noktanın birde buradan değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Ömür bey meyvesiz ağacın taşlanmayacağı hakikatini bir kez daha hatırlatmış. Ama toplanan meyvelerin kimin heybesine konduğu merak konusu doğrusu. Umarım İskenderpaşa’nın Cumhur ittifakının mayalanmasındaki payı değildir hesap konusu.

Ha bir de kıymetli dostum, “Ayende” ve “revende" mevzuunda derler ki; üç çeşit derviş vardır; hal dervişi, kal dervişi, yal dervişi.

“Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaradılanı severiz
Yaradandan ötürü”

Yunus Emre

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.