DUYGULAR AKLA TABİ OLMAZSA

Lütfi AYHAN

                Son yıllarda, bilhassa son aylarda bölgemizde (Avrupalıların Ortadoğu diye nitelendirdiği İslam dünyasını kastediyorum) pek mühim gelişmeler oluyor. Emperyalist ABD - AB ile diğer büyük emperyalist güç Rusya, bölgeye yeni bir çehre kazandırmak, kendi çıkarları doğrultusunda sınırları belirlemek için büyük bir mücadeleye girişmiş durumdalar. Bu mücadelede hiçbir ahlaki norm, hiçbir insani davranışa yer yok. Çok acımasız bir savaş, pek acımasız bir katliam bölgeyi adeta kan çölüne çeviriyor. Dünyanın önde gelen "gâvurları" nasılsa kendilerinden adam ölmediği, kendi kanları sıcak çöl kumlarına akmadığı için savaşın bitip bitmemesi onların umurunda olmuyor. Nasılsa yırtılan Müslümanın yakası. İster şii, ister alevi, ister Sünni, ister Vahhabi… Ölen, kanı dökülen, ülkeleri şehirleri evleri yıkılan hep Müslüman oluyor. "Gâvurlar" bölge milletlerini birebirlerine düşürmek için bazen mezhebi öne çıkarıyorlar, bazen de dini/mezhebi. Savaşın asıl nedeni petrol iken, çıkar iken bunu gizleyen zalim emperyalistler, sanki savaşın asıl nedeni etnik yapıymış, mezhebi ayrılıklarmış gibi tüm dünyayı ve özelliklede İslam Dünyasını fena kandırıyorlar. Bölgemizdeki bu büyük yangın en çok bizi kavuruyor. Çünkü Irak ve Suriye ile en uzun sınıra bizler sahibiz.

                                                       ÖNCE YANGINI SÖNDÜRELİM
              Daha uzun yıllar süreceği tahmin edilen bu yangın ister istemez iç siyaseti, iç ekonomiyi, iç sosyal hayatı da etkiliyor. Siyasi partiler birbirlerini bu konuda acımasızca eleştiriyorlar. Yazarlar çok hararetli yazılar kamu önderleri de tartışma programlarında çok hararetli çok ateşli nutuklar atıyorlar. Muhalefet, haklı olarak tüm gelişmelerden iktidarı suçluyor. İktidar ise değişen konjonktürden, emperyalist devletlerin kısa aralıklarla politika değiştirmesinden yakınıyor. Zalim, güçlü, kan emici emperyalist devletlerin kukla ve zalim yerel terör örgütlerini (deaş, pkk pyd, fetö…) desteklemeleri bölge devletlerini ve onların yöneticilerini çok zor durumlara sokuyor. En çok da tabi ki bizi. Bu durum ülkemizde yaşayan değişik siyasi ve sosyal sınıftan insanların öfkelerinin kabarmasına, siyasi partilerin ve onların tabanlarının birebirlerine karşı sinirlerinin çoğalmasına neden oluyor. Şu bir gerçek ki, öfke ve kin belirli bir dozu geçti mi insanları ve cemiyetleri normal düşünceden uzaklaştırır. Akıl, kin ve öfkenin hararetinden çalışamaz hale gelir, dengesini yitirir. Böylece Vücut ülkesinin padişahı AKIL, devre dışı kalır. Ardından kaptanı olmayan gemi gibi bir o yana bir bu yana savrulur.

                                         SEVELİM SEVİLELİM DÜNYA KİMSYE KALMAZ
             Bu zor günlerde Türkiye’de yaşayan herkese ( iktidar, muhalefet, kadın, erkek, sağcı, solcu, batıcı, İslamcı, doğulu, batılı …) düşen birinci vazife sakin olmak, kinin, öfkenin, gazabın bizi esir almasına müsaade etmemek, ortak aklı ülkeye hâkim kılmak. Birbirimizi sevmesek de, birbirimizden hoşlanmasak da, ortak çıkarımız için, devlet gemimizin alabora olmaması için, öfkemizi yutmak, kinimizi ertelemek zorundayız. Muhalefet iktidarı sevmeyebilir, CHP liler Erdoğan’dan hoşlanmayabilir, Ak Partililer diğer gruplara kızgın olabilir… Bunların hepsi normal ve sık rastlanan hadiseler. Yalnız millet olarak, halk olarak, duygularımıza gem vuramazsak, sakin olamazsak, aklı, bilimi kendimize rehber kılmazsak bilelim ki hep beraber kaybedeceğiz. Bu yüksek dozlu öfke bu harareti pek yüksek  kin ülkemizin ve devletimizin sonunu hazırlar. Aşırı öfkemizin esiri olarak, hükümeti indireceğiz derken, onun (yani hükümetin)  geçici olarak yönettiği DEVLET gemisini batırırsak,( Maazallah) üzerinde birbirimizle kavga edecek bir ülkemiz, başımız sıkıştığında kendisine başvuracağımız, düzeni sağlayacak bir devletimiz bile kalmayabilir. Devletsizliğin, vatansızlığın insanları, milletleri ne hale getirdiğini en iyi gören bizleriz. Ülkemizde, şehirlerimizin  sokaklarında başta Suriye’den olmak üzere Iraktan, Afganistan’dan gelen, evini, barkını, çoluğunu, çocuğunu, ülkesini kaybetmiş mültecilerin halini her gün görmekteyiz. Bu nedenle önce şu büyük tehlikeleri ( bölünme, dış müdahaleye maruz kalma, terör örgütlerinin saldırıları…) atlatalım, vatanımızın elde çıkma, devletimizin sarsılma ihtimalini bir geçiştirelim, sonra kavgaya, münakaşaya, siyasi mücadeleye kaldığımız yerden devam ederiz. Bu günler, kavga, münakaşa, mücadele günleri değil. Aksine birbirimize sevgi ile davranma, karşımızdakine saygı ile söz söyleme zamanıdır. Büyük milletlerin büyüklüğü böyle zor zamanlarda belli olur. Milletimiz nasıl 15 Temmuzda büyük millet olduğunu bir kez daha kanıtlamışsa bu çok zor günlerde de aynısını yapacaktır.


 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.