EDİ BESE* CEMAAT (II)

Av. Mehmet YALÇINKAYA

Adı ve fonksiyonu ne olursa olsun cemaatlerin de diğer canlılar gibi olduğunu düşünüyorum.  Yani doğarlar, büyürler, yaşarlar ve ölürler… Cemaatler de ölümü geciktiren etken, bünyenin ne kadar sağlıklı olduğudur. Dışarıdan veya içeriden bünyeye yerleşmesi muhtemel mikroplara karşı kendi içinde geliştirebildiği savunma sistemi cemaatlerin hayatını doğrudan etkiler. Kendini yenileyebilen hücreler sağlıkla yoluna devam ederken yenileyemeyenlerin yok olması kaçınılmazdır.  

Adına Cemaat veya Hizmet Gurubu denilen topluluğun, bundan önce de kırılma noktaları olmuştu. Şartlar gereği, bu gurubun dışında kalan diğer muhafazakâr kişi ve toplulukların büyük çoğunluğu, bu kırılma anlarında Cemaat’e karşı hüsn-ü zan beslemeye devam etmiş, yapılan hizmetler var diyerek Cemaat’in yanlış tavır ve hareketlerini tolere etmişti. Çok büyük bir proje olduğuna inanılan Yurt Dışı Eğitim Yuvaları’na zarar gelmesin diye ülke içindeki birçok hatalar çoğu zaman görmezden gelinmişti

Fakat işin aslının bambaşka olduğu, Cemaatin her dönem ülkemizde irtibata geçtiği her kişi ve kuruluşla aslında Simbiyotik bir ilişki içine girdiği (bu anlamda AK PARTİ’yi de aynı kategoride değerlendiriyorum) geç anlaşılmıştır. Cemaatin kadife kese içinde demir yumruk olduğu öngörülememiştir. Cemaat denilen devasa yapının dışarıdan göründüğü gibi “Allah rızası için” idare edilmediği gün yüzüne çıkmıştır. İpin ucunun kimlerin elinde olduğunun belli olmadığı, bir ahtapot misali her yeri ve her şeyi sinsice sardığı çok geç fark edilmiştir. Cemaatin başındaki malum zatın Sn. Erdoğan’ı kast ederek yapmış olduğu beddua, oy versin vermesin, sevsin sevmesin Türkiye’de yaşayan ve cemaatin içinde bulunmayan bütün Müslümanları dehşete düşürmeye yetmiştir.

Adım gibi eminim, 17/25 Aralık öncesi en büyük cemaat düşmanı olanları bile hayrete düşürecek kadar geniş çapta Cemaatin dış mihrakların güdümünde olduğunun ortaya çıkmasının şaşkınlığı hâlâ devam etmektedir. Cemaatin oluşturulmak istenen Erdoğan karşıtı düşünceye taşeronluk yapması, Türkiye’yi diz çöktürme politikasının başka bir uzantısıdır.

Şimdi bırakın son birkaç yılı, cemaatin ilk kurulduğu andan itibaren yapmış olduğu faaliyetlerin tamamı ve kritik anlarda almış oldukları bütün kararlar mercek altına yatırılmalıdır. En büyüğünden en küçüğüne Cemaatin işareti ile bir yerlere gelmiş veya hukuken hak etmedikleri halde yine Cemaate mensup bürokratlar marifetiyle Cemaatin hizmetine sunulmuş her şey sil baştan dizayn edilmek zorundadır.

Gelelim cemaatin son olaylardaki tutumuna…

Cemaat, 17/25 Aralık kalkışması ile başından beri borçlu olduğunu bildiğimiz kesimlere diyet borcunu ödemek istemiştir. Cemaatin bizzat kendisi de artık miadının dolduğunu anladığından son bir çırpınışla kendisini besleyen ve büyüten merkezlerin taşeronluğuna soyunmuştur. Bu hamle de Cemaati kurtaramayacaktır. Yazık ki, Cemaat çırpındıkça battığının, bu bataktan çıkmasının tek yolunun, Allah’ın ipine sımsıkı sarılması olduğunun farkına varacak akıl ve samimiyetten de uzaktır. Bu saatten sonra, sözde AK PARTİ ama özde Sn. Erdoğan düşmanlığı adı altında ne yaparlarsa yapsınlar millet nezdinde bir karşılığı olmayacaktır. Çünkü Cemaatin bu coğrafyayı her daim karıştırmak isteyen hatta varlık sebebi bu olan “Ortak Aklın” ürünü olduğu anlaşılmıştır.

Bugün içimizdeki en saflar bile Gezi olaylarının bu kadar tırmanmasının en önemli sebebinin Cemaat olduğunu anlamıştır. O gün DHKP-C’yi sempatik göstermek isteyenler, bugün PKK’nın faaliyetlerini küçümseme hatta meşru gösterme gayretkeşliği güdenler de aynı mihrakların ‘ortak aklı’nın bir ürünüdür. Artık iyice anlaşılmıştır ki, PKK, DHKP-C, MLKP aynı kamplarda eğitilmiş, üvey evlat muamelesi yaptıkları IŞİD ve El-Kaide benzeri dini motifli grupların da başından beri hamisi aynı ‘ortak akıl’dır. Bu ortak aklın muhafazakâr kesime bakan sözcüleri de Cemaatin önde gidenleridir. Bu bağlamda oyuna gelmemek sağduyu sahibi bütün vatandaşlarımızın görevidir.

Göstermelik örnekleri saymazsak, Kürtleri basit bir ağabey pozisyonuna bile getirmekten imtina eden Cemaatin, hatta Kürtlerden nefret ettikleri için vakti zamanında çok eleştirilen bu şebekenin bugün HDP ve PKK’yı kullanarak iç karışıklık çıkartması vatana ihanetle eşdeğerdir. Terör örgütleri vasıtasıyla toplu ölümlere yataklık edecek kadar gözleri kararan bu kişilerin cezası da hukuk sınırları içinde elbette verilecektir. Vatana ihanetin bedeli ne ise bunu yapanlar sonucuna da katlanacaklardır.

Milletimiz iyice bilmelidir ki, 1. Dünya Savaşı akabinde başlayan Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasının paylaşım süreci devam etmektedir. Taşlar yerine oturmamıştır. Tahakküm altında bulunan Müslüman ülkelerin cetvelle çizilmiş sınırlarında yapılması düşünülen değişiklikler için oyunun ikinci bölümünü içeren perde yeni açılmıştır.

Bu oyunlara karşı dost düşman herkes bilsin ki, Türkiye, İslam’ın en önemli ve en büyük son kalesidir. Bu coğrafya insanının sığınabileceği tek yerdir. Türkiye ne Irak, ne Suriye, ne İran, ne Mısır’dır. Zamanı gelince “Kükremiş sel gibi bendini çiğner aşar” zamanı gelince de “Yüzüstü çok süründüğünün” farkına varır ayağa kalkar.

Stratejistler ne kadar plan yaparlarsa yapsınlar, “Göklerden gelen bir karar vardır…”

------------------------------

(*) Artık Yeter

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.