Esad Coşan'ı Arifliğiyle Yad Etmek

Teslime Gülsen NURDOĞAN

Bahar kokusu var bu gün havada. Bu yüzden balkona çıktım; horoz sesleri, kuş sesleri, arada ılık ılık esen bir meltem var diye balkona çıktım. Yaz, erken mi gelecek diyorum? Gerçi kış da hiç gelmedi mi ki?

Hayır hayır bu bahar kokusu bana sevgili hocamdan geliyor. Bu gün onu anıyorum.

Ne güzeldir onu anmak! Onu anmak Hakk’a götürür, Hz. Muhammed aleyhisselam’a götürür.  Onu anmak bana da baharlar getirir.

Bu gün 4 Şubat! Hocamın vuslatı 4 Şubat.

Es’ad Coşan'ın güzel günüydü 4 Şubat çünkü Rabbine kavuşmuştu. Hani derdi ya a kardeşler...

Yâdında mı doğduğun anlar

Sen ağlardın gülerdi âlem

Öyle bir ömür sür ki mevtin

Olsun sana hande, halka mâtem, derdi.

Dediği gibi de oldu. Onun vefatı sevenlerine matem oldu.

Ey benim güzel üstadım!

Şefkat ve merhametiyle mahlukatı kucaklayan arif!

Ey bu ümmetin bilge hocası!.. Peygamber, komşun olsun!

Diyorum ki bu gün hocamı andığım bir yazı yazayım da Rabbim de benden memnun olsun. Salih amele ihtiyacım çok var. Rabbim benden de razı olsun. Gül döşesin yollarıma. Tutsun ellerimden. Kendisine kavuşana kadar hiç bırakmasın! Hem Rabbim Peygamberinin lisanından da duyurmuş ya, çünkü Peygamberinin sözü de Kendisinin sözü gibidir. Salihleri anın, onların anıldığı yere rahmetim yağar! Buyurmuş.

Ömrünün her anı İslam yolunda geçmiş bir ilim adamı, bir gönül eriydi Prof. Dr. M. Es’ad Coşan... Tıpkı,

Ben gelmedim dava için

Benim işim sevgi için

Dostun evi gönüllerdir

Gönüller yapmaya geldim dediği gibi Yunus'un, gönüller de yaptı.

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Hepisinden iyice bir gönüle girmektir dedi ve gönüllere de girdi.

Yediden yetmişe sevildi. Sohbetleri hala en güzel köşelerde dinlenip muhafaza ediliyor. Onun sohbetlerini, makalelerini yayınlayan birçok YouTube, face, Instagram vs. kanalları mevcut oldu. Olmaya da devam ediyor.

Sevgili hocamın her cümlesine şiirler dizesim gelir. Öyle geniş bir mecradan seslenir çünkü... Bir cennet pınarından çağıldar. Her cümlesinde nice cennet müjdeleri vardır. Onun sözleri katmer katmer açan güle benzer.

Bu yüzden onun elinden tutan kurtulur. Çünkü onun eli çiçek bahçesinin sahibinin elindedir. O, Allah dostudur; o, Peygamber dostudur. Dolayısıyla o, mahlukatın da dostu olmuştur.

Bu gün Es’ad Coşan hocamı güzel bir sohbetiyle yad etmek istiyorum. Sohbetin konusu çok hoş, sevdiğim bir konu; kulluk bir sanattır!..

Geçenlerde Kur’an’ ı tefekkürle okurken Meryem suresindeki şu ayete bayıldım. Bana ibadetteki  sanat ve inceliği çağrıştırdı. Meryem suresinin bu 65. Ayeti şöyleydi.

“(O,) göklerin, yeryüzünün ve onların aralarındakinin Rabbidir. Bundan dolayı Ona ibadet et, Ona ibadet ederken de sabırlı ol. Sen Ona hiç adaş bilir misin?” diyordu. İşte ince işçilik!.. Sabır. Güya güzel işler emek ister, tahammül ve sabır ister. İşte kulluk da böyle bir şeymiş.

Rahmetli Es’ad Coşan da İslamı anlattığı o hadis ve tefsir sohbetlerini sanki bir ahşap oymacısı gibi özenle ve ustalıkla anlatırdı. İşte o yüzden benim onun her cümlesine şiirler yazasım gelir.

Aşağıda canım hocamın Kulluk Sanatı adlı yazısından bir bölüm var. Birazdan onu okuyacaksınız. Bu gün sepetime bunlar düştü a dostlar. İçinde üç elma var. Kimin nasibineyse...

---Kulluk Sanatı---

{el-İbâdetü hirfetün. "İbadet bir meslektir, bir sanattır."

Hani herkesin bir sanatı var; kimisi terzi kimisi tornacı, tesviyeci, fırıncı; herkesin bir mesleği var. el-İbâdetü hirfetün. İbadet hepimizin müşterek mesleğidir. Hepimiz kuluz, abdiz; ibadet hepimizin mesleğidir. Allah'a karşı bu mesleği güzel îfâ edip mesleğin erbabı olmamız gerekiyor.

el-İbâdetü hirfetün ve hânûtuhâ el-halvetü. "Bunun dükkânı tenha yerdir. İbadetin dükkânı halvettir."

Halvet; "insanların olmadığı, hâlî, boş yer" demek. İnsan ibadeti boş, tenha yerde yapar. İbadetin makbulü, özel ibadetin makbulü kimsenin olmadığı bir yerde yapılmasıdır.

Ve re'sü mârife't-takvâ. "İbadetin sermayesi takvâdır."

Çünkü her dükkâna bir sermaye lazım. Bu ibadet dükkânına da sermaye, takvâdır. Tabi bu sermayeyle bu dükkan çalışacak; "Bir kâr olacak." diye bekleniyor.

Ve ribhuhâ el-cenneh."Bunun kârı da cennettir."

Bizim İlâhiyat Fakültesi mezunları ben emekli olduktan sonra Fakülte'den Gölbaşı sinemasını tutmuşlar, orada bir gece tertip ettiler. Tatlı, güzel bir gece oldu. Ben de yeni bir emekli profesör olarak çağrılmıştım, gittim. Mikrofonu bana verdiler. Ön sırada üç dört partinin mensubu kimseler, misafirler vardı. Çeşitli mesleklerden insanlar vardı. Şöyle dedim:

"Ben meseleyi şöyle görüyorum: ‘Bu ilâhiyatlılar gecesi ve çeşitli mesleklerden insanlar gelmiş. Niye sadece ilâhiyatlılar gelmemiş de doktor gelmiş, avukat gelmiş, mühendis gelmiş? Muhtelif mesleklerden insanlar gelmiş?' Çünkü ilâhiyat hepimizin aslî mesleğidir. Çünkü müslümanız, mü'miniz. Asıl vazifemiz; Allah'ın rızasını kazanmak, Allah'ın emrini tutmak, Allah'ın emrince yaşamak. Onun için hepimizin mesleği ilâhiyatçılık. Şu mühendis ilâhiyatçı, şu doktor ilâhiyatçı, bu esnaf ilâhiyatçı, bu tüccar ilâhiyatçı. Ama hepimiz esas mesleği itibariyle ilâhiyatçıyız."

Hepimizin teknik eğitimle ilgisi olmayabilir; hayat faaliyeti gereği başka mesleklerde olabiliriz ama hepimizin bunun üstünde müşterek, genel bir mesleğimiz var; ibadet.

"Allah'a güzel ibadet etmek" mesleğimiz var.

Bu ibadet bir sanattır.

Kabul ediyorum bu sözü, çok hoş görüyorum; "ibadet etmek sanatı" diye bir kitap yazılsa yeridir. Çünkü ibadetin güzel yapılması âdetâ sanatkârın sanatında başarı kazanması gibi bir şeydir; incelikleri vardır. Şiiri herkes yazamaz. Mûsikî âletini herkes kullanamaz. Güzel yazıyı hatt-ı haseni herkes yazamaz. Bu bir sanat. Herkes bir marangozluk yapamaz, bir ağaç işçiliğini mükemmel bir tarzda ortaya koyamaz. Sanattır. Estetik tarafları vardır, incelikleri vardır; hepimiz bunu öğrenmeliyiz.

Ve hânûtuhâ el-halvetü. "Ve bu ibadetin dükkânı tenhalıktır, tenha yerdir."

Tabi burada İslâm'ın güzelliğini görüyoruz. İslâm'da ibadet Allah rızası için yapıldığı için riyaya düşmemek, ibadeti yaparken gösterişe kaçmamak çok mühim bir inceliktir. Onun için ibadet eden kimse eğer umumi ibadet değilse bunu saklı yapmaya çalışmalı. Tesbihini saklı çekmeli, sadakasını saklı vermeli, nafile namazını saklı kılmalı, hayr u hasenâtını kimseye söylemeden yapmalı; belli etmemeli, "Allah bilsin." diye düşünmeli.

Ama bazı ibadetler vardır, topluca yapılması emredilmiştir.

Tamam, onlar toplu yapılmalı Cuma namazı gibi, cemaatle namaz gibi ibadetler toplu yapılmalı. Çünkü onun öyle yapılmasında başka hikmetler olduğundan Allah onu öyle emretmiş oluyor.

Evet, bu ibadetin re'sümali, -re'sümâl Arapça'da "sermaye" demek- "sermayesi takvâdır." Hepimizin takvâ ehli insan olmamız lazım.

Takvâ nedir?

Takvâ; Allah'ın rızasını kaybetmekten, azabına uğramaktan korkmak sakınmaktır. İbadetin kabul olmayacak bir pozisyona düşmemesi için titiz davranmaktır; takvâ budur.

Takvâ esas itibariyle sakınmaktır ama neden sakınmak?

Allah'tan sakınmak çünkü gazabı vardır, azabı vardır ya da insan Allah onu seviyorken sevgisini kaybedebilir, gözden düşebilir onun için Allah'tan sakınması lazım. Ateşten, cehennemden sakınmak çünkü "Allah günahkâr insanı cehenneme atacak, yakacak." diye Kur'an-ı Kerîm bildiriyor. Veyahut insan ibadet yapar yapar hiç bir şey elde etmez.

Diyor ki; Peygamber Efendimiz;

"Nice oruç tutan insan vardır ki sabahtan akşama ancak aç ve susuz kalmıştır başka bir kârı yoktur. Nice kalkıp namaz kılan insan vardır ki uykusuz kalmıştır başka bir faydası yoktur."

Neden?

Çünkü ibadeti güzel yapamadı. İbadetin şartlarını temin edemedi, kollayamadı ve ibadeti güzel yapamadı. İbadetin titizce düşünülerek, sakınılarak, kabul olmasını sağlayacak şartlara riayet ederek, onları kollayarak yapılması lazım. Bunu tavsiye ediyoruz.

Konuşmamızın sonunda meseleyi teknik eğitimden ilâhi bir platforma getiriyoruz.

Hepimizin ibadeti bir ince sanat olarak düşünüp öyle çalışmamız gerekiyor. Tenhalarda Allah ile olan dostluğumuzu ilerletmemiz gerekiyor. İnsanın şahsen, ferden yalnız Allah ile bir olmanın zevkini tatması gerekiyor.

Hacı Bayram camiini hepiniz bilirsiniz; birkaç tane kapısı vardır, arkadan yandan girersiniz. İmamın mihrabı şuradadır, Cuma hutbesinin okunduğu minber şuradadır, vaaz kürsüsü şuradadır, müezzin mahfili şuradadır. Üst katı vardır, balkonu vardır, perdelidir; kadınlar orada durur.

Başka?

O sizin namaz kıldığınız yerin bir de alt tarafı vardır. Onun bir gizli kapısı vardır. Arka taraftan geldiğiniz zaman başınızı eğerek, merdivenle küçük bir odacığa inersiniz. Orası müezzin mahfilinin altıdır. Orada bir kapı vardır, eğilerek, o kapıdan girerseniz; daracık bir yoldan, dehlizden, ışıksız penceresiz bir yerden mihraba kadar -yukarıda insanların namaz kıldığı yerin altından- yürüyeceğiniz bir yol vardır. O yolun da sol tarafında kapılar vardır. Her kapı iki sandık sığacak kadar birer mekândır. Ve duvarda halkalar vardır.

Allah Allah! Bunlar nedir?

Bunlar halvet odalarıdır.

Ne demek halvet odası?

"Yalnızlık odası."

Ne oluyor orada?

Hacı Bayrâm-ı Velî buraya dervişleri sokuyordu. Şu oda senin, şu oda senin, şu oda senin. Hiç kimseyle görüşmek yok. O odada ibadet ediyorlardı. Allah ile baş başa olmanın zevkini öğreniyorlardı. Zikretmenin; Allahu Teâlâ hazretlerine hâlisâne, kimse görmeden ibadet etmenin zevkini yaşıyorlardı. Kimse görmüyor. Yukarıda cemaat namaza gelir gider; sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı ama aşağıda bunlar 40 gün erbaîndedir. Arapça'da erbaîn 40 demek. 40 gün orada ibadetle meşgul olurlardı. Çok da güzel bir havası var. Kapı yok, pencere yok, oturuyorsunuz; nereden bir esinti gelir nereden gider bilmem, çok da güzel bir havalandırma yapılmış. Kapı yok, pencere yok, delik yok ama orası çok da güzel hava alır. 40 gün orada ibadet ederler. 40 gün. 40 günde insanın vücudunda pek çok şeyler değişirmiş. Ondan sonra nefsine hâkim olan, Allah'a hâlisâne bağlı, âşık-ı sâdık bir insan ortaya çıkarmış. Şu Yunus'un aşkına bakın, ilâhilerindeki mânalara bakın!

Aşkın aldı benden beni,

Bana seni gerek seni.

Ben ağlarım dünü günü,

Bana seni gerek seni.

Ne varlığa övünürüm,

Ne yokluğa yerinirim,

Aşkın ile avunurum,

Bana seni gerek seni.

Eğer beni öldüreler,

Ateşlere yandıralar,

Külüm göğe savuralar,

Bana seni gerek seni.

Toprağı anda çağıra,

Bana seni gerek seni.

Yansa yakılsa adam âşık; gözü hiç bir şeyi görmüyor. Varlıktan kibirlenmiyor gururlanmıyor, yokluktan perişan olmuyor sarsılmıyor. Böyle bir insan ortaya çıkıyor. Yunus çıkıyor, Mevlânâ çıkıyor, Eşrefoğlu Rûmî çıkıyor.

Ey Allah'ım! Beni senden ayırma,

Beni senin cemâlinden ayırma.

Cemal "güzellik" demek. Âşık olmak için güzelliği görmek lazım.

Balığın canı su içinde dirilir,

İlâhî balığı gölden ayırma.

"Balık suda yaşar. Birisi balığı sudan çıkarırsa balık çırpınır, ölür. Ben de senin aşkının deryasında bir balık gibiyim, beni bu sudan ayırma ya Rabbi!" Yani "O sevgiden ayırma" diyor.

Böyle yaşamışlar, böyle çalışmışlar. Böyle fedakârlık yapmışlar, böyle hizmet etmişler. Mânevî kemâlât öyle kazanılıyor. Onun için "Bu ibadet denilen güzel sanatın dükkânı halvettir." İnsan biraz halvette kalmayı, tenhada kalmayı öğrenmeli Onlar 40 gün kalmış da siz hiç olmazsa günün bir saatinde Allah ile baş başa kalmaya çalışmalısınız. Elinize tesbih alıp Allah demeyi tatmalısınız; o zevke ermelisiniz.

Geçen gün bunu da tarif ettik. Tarifi aldığınıza göre inşaallah icraatı da yaparsınız. Allah o zevklere, o şevklere, o makamlara sizleri de erdirsin.

Re'sümalühâ et-takvâ. Takvâ ile yaşayacaksınız. Her şeyin günah olmamasına, Allah'ın rızasına aykırı olmamasına dikkat ederek hayatınızı süreceksiniz.

Ve rıbhuhâ el-cenneh. "Bu ibadet sanatının da o halvetlerde icra edilen mesleğin de kazancı cennettir."

Mukabilinde insan cenneti elde edecek.

Allahu Teâlâ hazretleri hepinizden razı olsun. Hepinizi İslâm için çalışan, Ümmeti Muhammed'e faydalı olan insanlardan eylesin. Çünkü insanlara faydalı olmak, dinimizde çok sevap kazanma vesilesidir. İnsanlara fayda sağlamaktan daha güzel bir başka yol yoktur. Onun için başka insanlara faydalı olmak, onların gönlünü almak, duasını kazanmak, onlara bir şeyler kazandırmak, sevindirmek şiarınız olsun.

Allahu Teâlâ hazretleri mesleklerinizde muvaffak eylesin, üstün başarılı eylesin. Her birinizin bir konuda patent alıp bir icat sahibi olmanızı diliyoruz.

Elektriği bulan Edison'un cennete girip girmeyeceğini soruyorlar. Adam yalnızca elektriği bulmamış. Artık rayına oturtmuş, yörüngesine oturtmuş; sayısını bilemeyeceğim kadar icadı var. Muhtelif şeyler icat etmiş. Artık peş peşe çorap söküğü gibi gitmiş. Demek ki bir insan bir mesleğin inceliğini kavrarsa onun arkasından pek çok şey gelir. Şu Edison'u da kıskanıyorum, biraz da kızıyorum. Çünkü düşmanlar Edison'u öne sürüyorlar;

"Bu adam cennete girecek mi girmeyecek mi?" diyorlar.

Girmeyecek! Var mı bir diyeceğin?

"E elektriği bulmuş?"

Neyi bulursa bulsun. Allah'ı buldu mu?

Allah'ı bulamadıysa giremez. Allah'ı bulan, Allah'ı bilen, Allah'a güzel kulluk eden cennete girer. Neyi bulursa bulsun. Para için çalışmıştır. Maddiyat için çalışmışsa sevap bile alamaz. Gösteriş için yaptıysa sevap bile alamaz. Adamın huyunu bilmiyoruz, halini bilmiyoruz. Belki homoseksüeldi, belki hırsızdı, belki yüzsüzdü!

"Edison cennete girecek mi, girmeyecek mi?"

Ne bileyim ben. İmanı varsa girer imanı yoksa cehennemde cayır cayır yanacak işte. Ama böyle dedikleri için adamcağıza biraz kızıyorum. Elektriği bulmuş ama önümüze kahve cezvesini sürer gibi ikide bir de onu sürdükleri için kızıyorum.

Niye biz ondan aşağı kalalım? Elin gâvuru, gayrimüslimi, ateşperesti, güneşperesti, Almanı, Japon'u bir şeyler yapıyor da biz niye yapamayalım?

Mutlaka hepinizden mesleğinizde üstün başarılar diliyoruz, bekliyoruz. Mesleğinizin en ileri seviyeye varması için ne gerekiyorsa onu yapmanızı da size salık veriyoruz, tavsiye ediyoruz. Bana gelip soruyorlar;

"Hocam, ben falanca yeri bitirdim, ne yapayım?"

Mümkünse asistan ol!

Asistan olmak, "ilim yoluna ayak basmak" demektir. Onun arkasından doçentlik gelir, onun arkasından profesörlük gelir. Doçent ve profesör olan adam biraz Şark'ı Garb'ı öğrenmiş olur, seyahatler etmiş olur, mesleğinde ötekilerden ileri olur. Aranan, istenen, kendisine danışılan insan olur. Bunun için de hepinize böyle diyoruz.

Asistan olmaya imkânın yok.

Yoksa mastır yap.

"Mastırı bitirdim hocam."

Mastırı bitirdiysen doktora yap.

"Doktorayı bitirdim hocam."

Doktorayı bitirdiyse hariçten doçentlik yap.

Önce mesleğinde bir ileriye git, mesleğinde bir ilerle; Allah seni sevsin. Ama bunu Allah rızası için yapacaksan Allah sevecek. Kadınlar da öyle. Herkes öyle. Herkesin aynı tarzda olması lazım. Yaptığı şeyi en güzel tarzda yapmaya çalışması lazım. Allah böylece rızasına erenlerden eylesin.

Hepimizin müşterek ve genel mesleğimiz olan kulluk meselesini de burada formül olarak elinize verdik.

Kulluk bir sanattır. Güzel ve ince bir özen ister; akıl fikir ister. Tenhalarda Allah'a ibadet etmek lazım.

"Dükkân halvettir, sermayesi takvâdır, kazancı kârı da cennettir."

Allah o güzel kâra, cennete erişmeyi onu elde etmeyi sevdiklerinizle beraber cümlenize nasip eylesin. Aile boyu sevdiklerinizle, eşlerinizle, çoluk çocuğunuzla, anne babanızla beraber Allahu Teâlâ hazretleri hepinizi cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin. Çevrenizde cennete giremeyecek yakınlarınız varsa onları da kurtarmaya çalışın.

Çankırılı bir hâkim dostumuz vardı, çok hoşuma gidiyor. Zalim ve inançsız bir yüksek hâkim dostu varmış. Akrabası da Bir gün ona gitmiş, kendisi anlatmıştı. Müslümanın sorumluluk duygusuna bak! Bu derviş. Yozgatlı Ahmet Efendi'ye bağlı, çalışkan zeki bir derviş. O dinsiz, imansız, ateist ve zalim akrabasına gitmiş. Kapıyı çalmış.

"Ağabey merhaba!"

"O yeğenim buyur, hoş geldin! Gel bakalım içeriye. Nerelerdesin? Çoktandır görüşemedik. Bir ihtiyacın mı var? Bir şey mi istiyorsun? Söyle bakalım."

Bunu düşünüp de bu aksiyonu yapması çok hoşuma gidiyor.

"Ağabey! Düşündüm mahkeme-i kübrâda herkes hesaba çekilecek. Mü'minler kâfirler hesap verecek, amel defterleri açılacak. Dünyada yaptıkları yazılmış. Bunlar hesaba konulacak, terazide tartılacak. Ehl-i cennet cennete gitmek için bir tarafa ayrılacak.

Ferîkun fi'l-cenneti ve ferîkun fi's-sağîr. Cehennemlikler de bir tarafa ayrılacak. Ehl-i cennet sıratı geçip uçarak koşarak cennete varacaklar. Ehl-i cehennem de elleri ayakları bukağalı zincirli, saçlarından ayaklarından sürüklenerek cehenneme atılacaklar.

Söylerken iki kelime ama cehenneme atılmak müthiş bir şey; insan cayır cayır ateşlerin içine atılacak, cayır cayır yanacak. Ölmek yok, ölüp de kurtulmak yok.

Lâ yukdâ aleyhim fe-yemûtû ve lâ yuhaffefu anhüm min azâbihâ. "Cehennemin bir özelliği; ölmek yok ki kurtulsunlar. Azaplarının hafiflemesi de yok; aynı şiddette devam edecek, aynı şekilde azap çekecekler."

Ölmeyi temenni edecekler ama ölemeyecekler.

Küllemâ nazicet culûduhum beddelnâhum cülûden gayrehâ li-yezûkû'l-azâbe. "Derileri yanacak, kömür gibi olacak. Tekrar yanması ve azabı tekrar çekmeleri için Allah derilerini tazeleyecek."

Cehennem böyle! Ağabey, sen ateist olduğunu sohbetlerinde bize söylüyordun. Senin inançsız olduğunu, münkir olduğunu biliyoruz. Ama mücrimler, esirler gibi zincirlere bağlanmış olarak sıralanıp cehenneme sevk edilirken senin de böyle ellerinin kollarının bağlı olduğunu ve böyle cehenneme doğru zebaniler tarafından çekilerek, itilerek, kakılarak götürüldüğünü, götürülürken de şöyle bana doğru baktığını ‘Yeğenim, madem hal böyleymiş niye dünyadayken buna bunu söylemedin?' der gibi olduğun şöyle gözümü kapattığım zaman önüme bir hayal gibi geldi. Bunu söylemeye geldim. Gel sen bu inkârı bırak, gel bu imansızlıktan vazgeç! Anlatılması gereken ne varsa ben sana anlatayım. İmana gel, kelime-i şahâdet getir. Bu İslâm hak yoldur, doğru yoldur. Etme eyleme ağabey, âhirette kendini yakma. Senin oraya gitmene üzülürüm, gel şu teklifimi kabul et!" demiş.

İslâm'ı teklif ediyor. Karşısındaki ateist, kâfir, müşrik veyahut inançsız kimse. Akrabası olan o yaşlı hâkim duygulanmış;

"Yeğenim, doğru söylüyorsun ama içim inanmıyor, kalbim inanmıyor; inanamıyorum. Aklım doğru söylediğini kabul ediyor ama kalbim inanamıyor." demiş.

Muhterem kardeşlerim!

İnanmak, Allah'ın çok büyük nimetidir. Allah herkese nasip etmiyor. Aklen bir şeyi anlamak yetmiyor. İnsan yeter sanır. Sanır ki aklen doğruyu bulduğu zaman tamam. Hayır, sarhoş da içkinin kötü olduğunu bilir ama yine içer. Kumarbaz da kumarın yuvasını yıktığını, dükkânını mahvettiğini, sermayesini kediye yüklediğini bilir ama yine oynar. Günahı işleyen insanların çoğu günahı günah olarak bildiği halde kapılır, yapar.

İman çok büyük nimettir, imanın kadrini kıymetini bilin. İnsanın imanı edepsizliği yüzünden elinden alınır. Edebe riayet edin. İman insanın elinden edepsizliği yüzünden alınır ama edebi sayesinde de insan en kötü durumdan kurtulur. Edebe riayet edin, edepsizlikten şiddetle kaçının.

Allahu Teâlâ hazretleri sizi müeddeb kullarından eylesin, evliyâ kullarından eylesin. Sevdiklerinizle beraber cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin.

Gününüz hayırlı olsun, ömrünüz bereketli olsun. Allah işlerinizi rast getirsin. Kesenize bereket versin. Hânenize saadet yağdırsın. Cennetiyle cemaliyle cümlenizi müşerref eylesin.}

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.