Es'ad Coşan'ın Kabrini Ziyaret Ettim

Teslime Gülsen NURDOĞAN


Hicri on üç Safer, Miladi 20 Eylül günü İstanbul’daydım. Sevgili hocam Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan’ın kabrini ziyaret ettim. Bu gün aslında hocamın Hicri doğum günüymüş de. Vefatının üzerinden tam yirmi yıl geçmişti. Ziyaretimi niye bu kadar geciktirmiştim belli bir açıklaması yoktu. Çok değer verdiğim bir işi neden erteliyorum? Sanırım kaybetmek korkusu. Çok kıymetli bir şeyimizi nasıl en özel bir yerde saklarsak benimki de öyle bir şeydi. Özenle koruduğum muhafaza ettiğim kıymetli bir işimdi hocamın kabrini ziyaret etmek ve ben bunu artık gerçekleştirdim. 

Sevgili hocam Es’ad Coşan vefat ettiği 2001 yılında ben otuzuncu yaşıma yürüyordum. Genç bir hanımdım ama hocamın da sohbetleriyle Kur’an ve Resulullah aleyhisselam’ın ışığında ellili hatta doksanlı yaşları görmüş gibiydim. Bu kadar bir hayat tecrübesine sahip gibiydim. 

2021 Eylülünde Eyup Sultan mezarlığı Piyer Loti merdivenli  yolundan hocamın kabrine doğru yürürken sol tarafta Ahmet Haşim’in kabrini işaret eden levhaya gözüm takıldı. Ve tabiki de sevgili hocamın ömrün sonunu anlattığı bir sohbetinde okuduğu merdiven şiirini hatırladım. Şimdi gerçekten bir merdivenden yürüyordum ve artık ömrün sonlarına yakındım. 

“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...

Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.”

Ahmet Haşim’i ve hocamı rahmetle andım.

Kabre vardığımda heyecanım yoktu hatta hissiz olmaktan korktum. Hocam bana hiçbir şey söylemedi. Gözlerimi kapatıp ruhumu dinledim. Sonra bütün hayatımı kuşatan sohbetlerini... Ben hocamla tanışmamıştım. Mahmud Es’ad Coşan, Gülsen Nurdoğan diye birini hiç tanımamıştır, varlığından dahi haberi yoktur. Amma işte iman ehline kalpten kalbe giden bir yol vardır. Kalpler tanışmaların en güzel mekanlarıdır ve sonsuzluk kalplerde başlar.

İstanbul’a indiğimizde eşyalarımızı bırakıp kısa bir otobüs turundan sonra vapurla Eminönü’ne geçtik. Sonra orada balık ekmek yedik. Sevgili kızım bana eşlik ediyordu. Mısır çarşısı’ndan ilerleyerek Süleymaniye camiine doğru yürüdük. Kendisi mimar olan kızım Süleymaniye’nin mimarisiyle meşgulken benim gönlümü caminin haziresinde medfun bulunan hocamız, Es’ad hocamın hocası ve kayınpederi Mehmed Zahid Kotku meşgul ediyordu. İkindiyi kılıp kabir ziyaretimi yaptım. Hemen orada Zahid hocamıza yakın bir yerde Es’ad Coşan hocamın babası Hafız Halil Necati Coşan’ın kabri vardı. Şimdi bu yazıyı yazarken bir hoca talebe olarak ve aynı zamanda Zahid Kotku’nun dünürü olan Halil Necati Coşan amcanın aynı zamanda ne sadık bir talebe olduğunu düşündüm. Çünkü Allah-u Teala onları kabir komşusu da yapmış. 
Es’ad hocamız da aynı zamanda damadı ve talebesi Ali Yücel Uyarel ile birlikte yanyana medfundu. Talebe dediğin böyle olur diyordum. Onları ölüm bile ayıramaz.

Böylece İstanbul’a geldiğim ilk gün iki hocamın da kabirlerini ziyaret ettim. Ertesi gün Server Yaşam vakfında hanımefendi kardeşlerimle tanışmak için Küçükçamlıca’ya doğru yola çıktık. Otobüsten inince vakfa ulaşmak için yokuş tırmanıyorduk. Zor da olsa bu tırmanış bana kolaydı. 

Küçükçamlıca’da Kotku camiine ulaştığımızda öğle ezanı okunmuştu. Namazı kılıp vakfa geçtik. Orada birkaç hanım kardeşimle tanıştık. Daha önceden tanımadığımız bu hanımlarla vakfın çalışmaları hakkında konuştuk. 

Hocamın evinin buralarda olduğunu biliyordum. Belki aile efradından birilerini görmek de isteyebilirdim. Amma buna hiç gerek yoktu. Gönül gözünün yanında can  gözü hiç cazip gelmiyordu. Allah’ı seven, Allah’ın dostlarını seven, mekan olarak gönülleri seçmelidir. Gönüller Allah’ın evleridir çünkü diye düşündüm.

Böylece İstanbul’da beş gün kaldık. Önemli tarihi yerleri ziyaret ettik. Ama döneceğim zaman Eyup Sultan’a yeniden gittim. Hocamın kabrini bir daha ziyaret ettim. Ayrıca sağlığında telefonla da olsa tanışıp konuştuğumuz Es’ad hocamın dünürü Şenol Molu teyzenin kabrini de ziyaret ettim. Hemen oracıkta İslam’a hizmet etmiş birkaç güzel insanın kabri de vardı. Onlar için de dualar ettik. 
Yüreğime bir hediye kondu ki o da artık inşallah sevgili hocalarımın kabrini her sene ziyaret etmekti. Her sene olamasa da bir daha gelmek niyetiyle İstanbul’dan ayrıldım. Duam ve niyetim, “Bir ayağım İstanbul’da olsun!”du.

Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan güzel cümlelerin sahibiydi. 
Dünyasını değiştirdiğinde, artık bu güzel insan bir daha hiçbir söz söyleyemecek, çeşmenin suyunun kesilişi gibi kesildi hocamın sözleri diye üzülmüştüm. Çünkü o çeşmeden abı hayat suyu akardı. Ruhum onunla dinlenir, onunla sonsuz alemlerde akardım. İnsan elindeki nimetin hiç bitmeyeceğini zanneder. Oysa... Allah'ın sözleri Kur'an bile sınırlı cümlelerden ibaretken bir naçiz insan olan hocamın sözleri de sınırlı olacaktı elbet. O şelale gürül gürül akarken ben kaptırmıştım kendimi ebediyyet yokuşuna. Hocam söyler ben dinlerim, gâh ağlarım gâh söylerim... 

Devran böyle sürecek sandım. Şimdi bir kabirde medfun. Suskun ve sade. Hiçbir şey söylemez. Kalbimiz titrer sevdiklerimizi bir kabre defnederken, öyle bir acı kanatır ki yüreğimizi emsali yoktur. 

Bütün ölmüşlerimize rahmet eyle Allahım! Amma sen, "Allah yolunda ölenleri ölülerden saymayın" buyuruyorsun. Beni de dostlarının içine karıver, karıştırıver Allahım! Şuracıkta yatan Eyyüb el-Ensariyle, sevgili hocam ile birlikte. Amin.

#TeslimeGülsenNurdoğan
#Habername.com

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.