Faili Meçhul Cinayetlere Derin Bakış

A. Kadir AYGAN

Fâili meçhul cinayetlere, bir yönüyle, taze bir konu denebilir. “Fâili meçhul” denilerek örtbas edilen ve unutturulan o kadar çok cinayet işlendi ve o kadar önemli insanlar öldürüldü ki, bu konuda bir kanıksama olduğu da söylenebilir.

Bu türlü cinayetler topluma normal rutin işler  gibi gelecek kadar halk bunlara alıştırıldı. Bunlara “fâili meçhul” denilerek sanki üzerlerinde de fazla durmaya gerek yokmuş havası verildi.

Dolayısıyla, değişik şekillerde cereyan etmiş bir sürü cinayet işlendi ve fâilleri de bulunamadı.
Halk arasında, bu cinayetlerin derin devlet tarafından yapıldığı mülahazası hakim oldu. Bir kısım gizli servislerin de suikastlar ve cinayetler işlediği şeklinde bir kanaat yerleşti.

Kim ne derse desin, toplum, her cinayetin arkasında derin devlet ya da bazı gizli servisler bulunduğuna inandı. Bugün her yerde bu böyle konuşuluyor, yatak odalarında bile bu böyle müzakere ediliyor.

Dolayısıyla da, gelecekte bu mesele tarih felsefesi açısından ele alındığı zaman bu yanlarıyla ele alınacak, işin perde arkasıyla değerlendirilecek ve hem katillere hem onlara tetik çektirenlere hem de bu meselede ihmalkâr davrananlara lanetler yağdırılacak.

Olayları ve gelişmeleri tarihi dönemlerin kapsamlı bir tahlilini yapmadan ele almak ve değerlendirmek bizi yanılgıya götürür.

Bugün Türkiye toplumu olarak içerisinde bulunduğumuz kısır döngünün sebeplerinden birisi de budur.

Her şeye, ya ''at gözlüğü'' yle bakıyoruz, yada'' ormanı görmeden sadece ağacı görüyoruz.''

Faili meçhuller konusunda da bu eksik ve sakat tavrımızı sürdürüyoruz.

Yapılanların müsebbibi olarak; sadece '' birkaç kendisini kanunların üzerinde gören, başına buyruk,ırkçı,faşist ve devletin verdiği yetkiyi kötüye kullanan kişi veya kurumlar'' olarak görüyoruz..Bu dar bakış açısı bizi doğru tahlillere ve sonuca götürmez.

 

1980-2000 yılları arasındaki dönemde; dünyanın, bölgenin ve ülkenin siyasal ve sosyal konjöktörünü incelememiz gerekir.

İran'da Şahlığın hüküm sürdüğü yıllarda ABD İran'ı destekliyordu. İran halkı Şahlığı devirip Hümeyni'yi başa getirince ABD çıkarları zarar gördü.

İrak-Irak arasında patlak veren ''Körfez Savaşı'' nda ABD bu kez, Irak'ı destekledi. Silah, para ve kimyasal silah verdi.

Körfez savaşından yenilmeden çıkan, fakat dışarıya borçlanan Saddam, borçlarını kapatmak amacıyla Kuveyt’e saldırdı.

Böylece Irak, Dünya petrolünün % 20 sine sahip oldu.

ABD’nin orta doğudaki ve Arap yarımadasındaki ileri karakolu olan Suudi'nin de Saddam tehdidine maruz kalması sonucu ABD, birleşmiş Milletleri de arkasına alarak Irak'a baskı yaptı.Baskılar karşısında boyun eğmeyen Saddam'ı dize getirmek ve tehlikeye düşen petrol çıkarlarını korumak için ABD yönetimi, ''Saddam ve kimyasal silahlar'' gerekçesiyle  Irak'ı işgal etme planlarını hayata geçirmek için yoğun hazırlıklara başladı.

 Avrupa, Rusya, Uzakdoğu ve Türkiye ABD planına sıcak bakmadılar..Sadece İngiltere destek verdi.

Durum bu olunca; Amerikan yönetimi ''teröre karşı savaş'' gerekçesiyle Afganistan'a askeri güçlerini yerleştirdi.

Pakistan'ı yanına almak ve ''teröristlere destek vermekten vazgeçirmek'' için Hindistan’la savaştırmak istedi. Hindistan savaşmayı reddetti

Irak'a saldırı planlayan Amerikan yönetimi açısından, Kuveyt, Ürdün ve Türkiye'nin askeri ve lojistik desteği çok önemliydi.

Özellikle Türkiye’nin tavrı belirleyici mahiyetteydi. Bu yüzden Türkiye'ye yüklendi.

Türkiye'nin Irak'la ilgili bazı çıkarları yem olarak oltaya takıldı. Birçok vaat ve teminatlar verildi. Ancak, Türkiye bunların hiçbirisine kanmadı ve ABD oltasına takılmadı. Bilindiği gibi o dönem Türkiye'de değişim ve demokrasi rüzgârları estiren Rahmetli Turgut Özal siyasete ve yönetime hâkimdi.

ABD’nin Türkiye'yi Irak'a karşı kullanmak yönündeki tüm manevraları boşa çıkınca, bu kez başka bir taktiğe başvuruldu.

Böylece; kendisine destek vermeyen Türkiye'den intikam alınacaktı.

Türkiye'de Kürt sorunu barışçıl çözüme uygun hale getirilmişken şaibeli bir biçimde, 1993 de Turgut Özal ortadan kaldırıldı.

Beyaz saraydan düğmeye basılarak Türkiye'de ''iç savaş'' çıkartılması için her yol mubah sayıldı.

Türkiye'de sorunların, siyasi ve barışçı yöntemlerle çözümünden yana olan herkes bertaraf edildi.

Türkiye'de yeni liderler ve hükümetler iktidara taşındı. Bu yenilerin bir kısmı, ABD yönetiminin tam da istediği sertlik, şiddet ve askeri yöntemler kullanılması taraftarıydılar. Daha doğrusu,''dünyanın jandarması'' nın verdiği görevi yerine getirmek zorundaydılar.

Siyasiler, işi sertlik yanlısı askeri kesime ihale ettiler. Bünyesindeki demokrat, şiddet karşıtı kesimi yavaş yavaş, kılıfına uydurarak tasfiye eden bu Gladio maşaları pervasızca işler yaptı.

Bilmem hatırlayan var mıdır? 25 Haziran 1993 tarihinde göreve başlayan T.C’nin 50.  koalisyon hükümeti(DYP-SHP-CHP) nin başbakanı Tansu Çiller Amerika'ya uçmadan önce, Türkiye'deki Kürt sorununun siyasi yöntemlerle çözülebileceğine dair beyanatlarda bulunmuştu. Ancak; Beyaz Saray'da Bush ile yaptığı görüşmeden yurda döndüğünde ise'' zor bir süreçten geçiyoruz, Allah hepimizin yardımcısı olsun'' diye endişelerini dile getirmiş olması, nasıl bir felaketin yaklaşmakta olduğunu gösteriyordu.

Bellidir ki, Beyaz Saray'da Çiller'e bazı talimatlar ve görevler verilmişti.

Ve çok gecikmeden işin kokusu çıkmaya başladı. İçerideki Gladio kolları; Ergenekon, JİTEM ve her türden Mafya harekete geçirildi.

Yeni göreve uygun güvenlik güçleri yeniden dizayn ve tertip edildi. Emniyet teşkilatındaki şiddet yanlısı personel daha aktif ve yetkili hale getirildi.

Lojistik destek İsrail üzerinden aktarıldı. Tansu Çiller ve Mehmet Ağar bizzat MOSSAD' ile İsrail'de kapalı kapılar ardında görüştüler. MİT Müsteşarını ve  yardımcısını bu görüşmelerde saf dışı bıraktılar.

Her alanda yeni düzenlemeler yapıldı. Askeri istihbarat’a, özellikle Jandarma İstihbaratına yeni silah ve malzeme takviyesi yapıldı.

Yeni TMK(Terörle Mücadele Kanunu) yürürlüğe konuldu.

Sinsi taktiklerle  ''Hizbullah örgütü'' piyasaya sürülerek hem PKK'ya darbe vuruluyor izlenimi yaratıldı, hem de ''Hizbullah''ı gerekçe yaparak dindar kesimlere yönelik kıyımları haklı gösterilmeye çalışıldı. Ucube birkaç figüran (Ali Kalkancı, Fadime Şahin vs.) ortalığa salındı. Bu ucubelerin şahsında İslam en büyük hakaret ve kötülükler yapıldı, saldırıldı.

Kürt iş adamları için hazırlanan ölüm (kara ) listesi hazırlandı. Bu listenin Tansu Çiller'e Beyaz Saray veya MOSSAD tarafından verildiği muhtemeldir.

''PKK tehdidi ikinci plana düşmüştür, İrtica ile mücadele birinci plandadır'' diye önemli ağızlardan kamuoyuna beyanatlar verildi.

Psikolojik Harekât başlatıldı.

ABD’nin Türkiye'de uygulamak istediği senaryoya uygun zemin yaratılmış ve oyuncular ustalıkla rollerini oynamaya başlamışlardı.

''Teröre destek veriyorlar'' gerekçesiyle köyler boşattırıldı, yakıldı yıkıldı. Bölge insanı devlete küstürüldü veya devlete düşman hale getirildi.

PKK kisvesindeki Kontralar yol kesti, minibüsler içerisinde insanları kurşunladı, roketledi ve diri diri yaktı.

''teröristlere milislik yapıyor, bölücülük yapıyor'' gerekçesiyle yaş ile kuru bir arada yakıldı.

İnsanlar; sokaktan, evlerinden, iş yerlerinden, kahvehaneden sivil polis görünümlü kontralarca alınıp hücrelere konuldu.

İşkence edildi sonra da kafalarına kurşun sıkılarak kör kuyulara, toplu mezarlara, nehir, göl ve yol kenarlarına atıldı.

Kaybeden Türkiye oldu.

Kirli savaştan nemalananlar ise; bir avuç politikacı, iş adamı, medya patronu, bürokrat, mafya ve bir kısım askeri erkân oldu.

''ya bitirilecek, ya bitirilecek'' denilen terör belası bir çığ gibi büyüdükçe büyüdü. Hem de meydanlarda, meclis kürsüsünde ''milliyetçilik,''laiklik'' ve ''vatanseverlik'' nutukları atanlar eliyle bu bela bir canavara dönüştürüldü.

Faili meçhulleri; sadece JİTEM'le, Arif Doğan'la veya şunun la-bununla izah etmek cehalettir. Meselenin kökeninden bihaber olmaktır.

Sorumluluğu sadece birkaç şahsa yüklemek, bu konuda adaletin tecellisini istememek demektir.

Elbette ki; ayak takımı da olsa suça bulaşan herkes bağımsız yargı önünde hesap vermelidir.

Bu ''ayakçı takımı''na kızgınlığım; gerçekleri konuşmamalarındandır. Esas suçlulara halen fedailik yapmalarındandır. Bu dünyalarını heba ettikleri gibi ahretlerini de heba etmelerindendir.

Behey insafsızlar, iradesizler, korkaklar... Bari son nefesinizi vermeden evel tövbe istiğfar edin, memlekete, halka ve insanlığa yararlı bir iş yapın ve İTİRAF edin... Hem zarar verdiğiniz halktan, hem de cenabı Allah'tan af dileyin, merhamet dileyin. Ömrünüzde bir kez olsun insan olduğunuzu hatırlayın.

 

 

 

 

 

 

 

  

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.