Fransa’ya koz vermekten vazgeçelim

xxx78

Zor dönem daha da zorlaşıyor gazeteciler için... Özellikle de mesleğini ciddiye alan gazeteciler için... Son bir-iki gün içerisinde 50’den fazla ‘gazeteci’ KCK operasyonu kapsamında Terörle Mücadele Kanununu (TMK) çiğnedikleri ithamıyla gözaltına alındı. Gözaltındaki ‘gazeteciler’ zaten zordalar; ancak gazetecilerin uluorta gözaltına alınmasına, tutuklanmasına karşı olan bizim gibi ‘gazeteciler’ için bu durum daha da zorlayıcı...

Lâfı hiç eğip bükmeden söyleyeceğimi söyleyeyim: Hükümet bir süredir üzerinde çalıştığını duyurduğu TMK’nın malum iki maddesi ile Türk Ceza Kanununun 250 ve 301. maddelerini gündeminin ilk sırasına alıp derhal değiştirmezse Türkiye dışarıdan bakanlar için özgürlüklerin çiğnendiği, görüşlerini açıklamaya kalkanların cezaevlerini doldurduğu, gazetecilerine insafı bulunmayan bir ülke olarak zihinlere kazınacaktır.

Ak Parti’nin siyasi hayatına başlarken ilan ettiği temel felsefesiyle taban tabana zıt, şiir okuduğu için cezaevine düşmüş Başbakan Tayyip Erdoğan’ın verdiği mesajlara ters, yolun başında çıkartılmış ileri demokrasiyle uyumlu yeni Basın Kanununu gölgede bırakan bir durum bu.

Fransa’da ‘soykırımı inkârı yasaklayan tasarı’ hayli zamandır uyutulmuş iken tam da bu sırada yeniden Meclis’e sevk ediliyorsa, Sarkozy’nin seçtiği zamanlamada bir süredir dışarıda yürütülen “Türkiye’de basın özgürlüğü ayaklar altında, gazetelerde her şey yazılamıyor” yaygaralarının etkisini de aramalıyız.

Biliyorum, bir çok kişi, “Ne yani gazeteciler terörist ise sesimizi çıkarmayacak mıyız, gazetecilerin özgürlüğü sınırsız mı?” tedir ginliğiyle yaklaşıyor bu konuya. Gözaltı işlemini yapan kolluk kuvvetleriyle tutuklamaya karar veren yargı mensupları da ‘gazeteciler’ söz konusu olduğunda ayrı muamele yapılması gerektiğine inanmıyorlar. Hatta bazı siyasiler de; yapılan ne zaman eleştirilse onların da itirazları duyuluyor.

Gazeteci ile teröristi birbirinden ayırt etmeye yarayan basit bir ölçü var: Elinde kalem bulunan kişiye, bir gazetede çalışıyor veya yazıyorsa ‘gazeteci’, elinde silâh taşıyan ve bunu başkalarına doğrultmaktan çekinmeyen kişiye ise, gazetede veya dağda bulunması fark etmez, ‘terörist’ diyoruz.

İkisi arasında bayağı bir mesafe var, ancak TMK ve TCK’daki birkaç madde yüzünden o mesafe yokmuş gibi görünüyor. Öyle görenlerin başlattıkları operasyonlar, dışarıdan bakanlara, Türkiye’nin özgürlükler konusunda sorunlu bir ülke olduğunu düşündürüyor.

Kolluk kuvvetlerinin hükümetin emrinde olduğunu, yargının da siyaset-dışı saygın insanlardan oluştuğunu bilmesek, cezaevlerinin ‘gazeteciler’ için ikinci adres haline getirilmesini iktidarı gözden düşürme amaçlı bir ‘komplo’ olarak göreceğiz.

Son zamanlarda verilen teröre karşı mücadelenin başarılı olmasını hepimiz arzuluyoruz; bazılarımız -muhtemelen yargı mensupları ve kolluk kuvvetleri de bunların içinde- terör örgütüne sıfır müsamahanın bir boyutu olarak kabul ediyor, içinde gazetecilerin, öğretim üyesi ve yayıncıların da bulunduğu kişilerin gözaltına alınmasını... Bu yanlış bir algı; Türkiye demokrasinin sınırlarını zorlamadan, özgürlükleri kısıtlamadan, başka uluslara örnek ve ilham kaynağı olma özelliğini kaybetmeden de terörü alt edebilir. Öyle alt etmelidir. Terörist yalnızca moralleri bozmak, kan dökerek yıldırmak için sahnelemez eylemlerini, bir hedefi de ülkenin demokrasisini sınamaktır. Bu oyuna gelmemek lazım.

Hepsi yasalardaki birkaç madde yüzünden meydana geliyor bu kafa karışıklığı; ne yapıp edip o maddeleri bir an evvel özgürlükleri zedelemez hale getirmeli.