Meslekte kıdemliler de katıldılar medya kavgasına, ancak bunun çıkmaz bir yol olduğunu hatırlatmak üzere... Mehmet Barlas'ın Sabah'taki yazısı öylesine bilgeceydi ki, arşivime kaldırmadan edemedim. Kaçıranlar için özet anlamına da gelebilecek bir bölüm sunayım:
İşin garibi, bu ilk defa olan bir şey değil. / Medya patronları geçmişte de birbirlerine defalarca girdiler. / Bu arada kazara medya patronlarından birine yakın gibi görünen siyasetçiler, sanayiciler, bankacılar da bu tepişmelerden paylarına düşen çamur yaralarını aldılar. / Basın tarihimiz, 'Çarşaf Savaşları'nın, 'Ansiklopedi Savaşları'nın, 'Tabakçanak Savaşları'nın muharebeleri ile dolu değil mi? / 'Tetikçi' olmaya hevesli gazeteciler, kalemlerinin namlularına en vurucu kelimeleri sürüyor. / Onlar kavga eden patronların yine en değerli aktifleri. / Tetikçilerin tarafsızlıkları ve profesyonellikleri defalarca kanıtlandı. / Onlar için 'haklı' olanın değil 'şu anda yanında çalıştıkları patron'un vurucu gücü olmak önemli.
Güneri Civaoğlu da medya savaşlarına eskiyi hatırlatan türden bir yazı ile katıldı; ancak onun belleğinde Barlas'ın yazısının bütününü teşkil eden savaşlar hiç iz bırakmamış. Farklı bir tablo çizdi Milliyet'te çıkan yazısında; bugünden düne bakıp hayıflanarak:
Ama... Bu anlattıklarımın artık sadece anılarda kaldığını kabul etmek gerek. / Devir değişti. / Gazete sahiplerinin eşleriyle birlikte birbirlerine davet verdikleri, dans ettikleri, şakalaştıkları, mesleğin ortak yararlarını konuştukları neredeyse çeyrek yüzyıldır unuttuğumuz görüntüler... / Bırakın özeni ve nezaket çıtası bir yana, yayınlar doğrudan vurmaya, hatta bel altından vurmaya dayalı artık... / Yayıncılık etiği ise umursanmamakta.
Yazının bütününden benim anladığım şu: Neredeyse çeyrek yüzyıldır farklı bir kavga ortamı söz konusu, ama ondan önce her şey belli bir nezaket içerisinde sürdürülüyordu. Patronlar kavgaya müsaade etmiyorlardı. Yayın yönetmenleri için hassas bir konuydu rakibine taş atmak ve bu yüzden en ufak bir tariz oku bile patronun ilgisine sunuluyordu.
İyi, ama son çeyrek yüzyılın en göze batan özelliği, Aydın Doğan'ın medyaya girişi ve kök salması değil mi? 1979 yılında Ercüment Karacan'dan Milliyet'i satın aldı Aydın Bey; Hürriyet'in patronu oluşu da 1995 yılındadır... Yani, Güneri Civaoğlu'nun 'son çeyrek yüzyıl' diye tanımladığı ve kınadığı dönem, aslında Aydın Doğan'ın medyada 'büyük patron' konumuna eriştiği zaman dilimidir.
Mehmet Barlas'ın alaycı bir dille 'Çarşaf Savaşları', 'Ansiklopedi Savaşları' ve 'Çanak-Çömlek Savaşları' diye adlandırdığı çatışmaların herbirinde Aydın Doğan'ın patronu olduğu gazeteler taraflardan birini teşkil ediyordu.
Güneri Civaoğlu, kavgalarla ilgili yazısıyla sanki patronuna bir mesaj vermek ister gibi; durduk yere patron ile yazarı arasına girmek istemem, ama o mesajın dikkat çekmeden geçmesini de doğrusu hiç istemem. Aydın Bey'i öven şu satırları bile kinayeli geldi bana: Abdi İpekçi'nin öldürülmesi sonrası, merhum Ercüment Karacan'ın Milliyet'i devrettiği Aydın Doğan da diğer gazete sahipleriyle iyi ilişkileri sürdürdü. / Örneğin... Tercüman'ın zor günlerinde merhum Ilıcak'a omuz vermiştir, zaman zaman kâğıt göndermiştir. / Gazete Sahipleri Sendikası'nda ortak yararlar için aktif rol almıştır. / Şimdi o yılların gazetecilik geleneğinin son temsilcisi... Aynı kalibreyi sürdürüyor.
Kemal Ilıcak ismini anışı da boşuna değil Güneri Civaoğlu'nun... Bir zamanlar Bâbıâli'nin en güçlülerindendi Tercüman gazetesinin patronu; Özal döneminde şansı döndü ve kaybedenler arasına katıldı. Vefatı da bir büyük gazetenin manşetinde İLKSAN Skandalı'nın ana kahramanı ve 'hortumcu' olarak ilân edilmesi yüzündendir. Yanlış hatırlamıyorsam, manşetten kendisine saldırıldığı ve fotoğrafı altına 'hortumcu' sıfatı konulduğu gün kalbi durdu Kemal Bey'in...
Benim bu son olayda anlamakta hayli zorlandığım bir yön var: Yeni Şafak muhabirleri Ergenekon iddianamesinin klasörlerinden birinde Pamukbank'a el konulma kararı alındığı gün yapıldığı notu düşülen bir dizi telefon konuşmasını ortaya çıkardı. Yazı işleri iyi işledi haberi ve birinci sayfayı hazırlayanlar hakkını verdi.
Ertesi günden başlayarak Akşam konuyu kendi eline alıp sürdürdü, sürdürmeye devam ediyor... Akşam, el konulan Pamukbank'ın da sahibi olan Mehmet Emin Karamehmet'in gazetesi, patron geçmişte başına gelene sevineni benzetme çabasında; iyi de Hürriyet neden Karamehmet ile uğraşmayı sürdürüyor?
Bu soruma İddaa ihalesi için cevabını verenler var, ama bu yolla ihale kazanıldığı nerede görülmüş