Gelmesini İstemediğimiz Gelecek!..

Melek MAKSUDOĞLU

            İngiltere olarak bilinen Birleşik Krallık, üzerinde güneş batmayan tek imparatorluktur. Sebebi belli, öyle sömürmüş, öyle bir coğrafyaya yayılmış ki, bir toprağında güneş batsa diğer toprağında güneş doğuyordu. Sömürdüğü toprakları idare etmesi için ana kara İngiltere’den adam gönderiyordu değişik coğrafyalara, dilini empoze ediyordu en önemlisi.  Ana kara, beyaz insanların, sarı kafa mavi gözlü insanların topraklarıydı. İkinci Dünya Savaşından sonra dünyanın döngüsü değişmeye başlamasıyla, sömürdüğü ülkelerden insanlar anavatan olarak gördükleri İngiltere’ye gelmeye başladılar. Okuyoruz eski gazete küpürlerinden veya o zamanlar yazılanlardan, yabancılardan bir hoşnutsuzluk var, özellikle siyahilerden. Kaba saba bulunup, İngiliz kültürünü kirlettiği düşünülür. Aynı şekilde Pakistan, Bangladeş gibi ülkelerden gelen Müslümanlar içinde düşünürler. Londra’da bir toplantı sonrası ihtiyarca beyaz bir İngiliz bayan, beni kendine yakın görmüş olsa gerek ki geldi yanıma ve bir şey sormak istediğini söyledi. İngiltere’nin Güney Batısının en uç köyünden gelen bu bayan, köylerine mülteci bir kaç müslüman aile geldiğini söyledi. ‘Mültecilere karşı, yabancılara karşı bir çok kişinin ön yargısı var ama biz bir kaç kişi onlara yardımcı olmak istiyoruz. Kadınları bizden kaçıyor, erkeklerden bir kaçına yanaştık, onlarda İngilizce bilmiyorlar. Ara sıra parkta görüyoruz ama bizim publara (İngiltere kültüründe köşe başları pub yani alkolsüz olduğu gibi alkollu içki de içebilecekleri yerler, kafe gibi, kahvehane gibi buluşup, oturup bir şeyler içip sohbet ettikleri yerler) gelmiyorlar. Bu inanlar nerede sosyalleşiyorlar?’ diye sordu. Birbirlerinin evlerinde cevabını verdiğim de ise o bayan şaşırmıştı.

            Bu bayan, İkinci Dünya Savaşını çocukluğunda yaşamış bir insandı ve İngiltere’nin yabancı akınına uğradığına şahit olmuştu. Belki annesi, babası yabancıları sevmiyor, istemiyordu kim bilir ama bu bayan yardımcı olmak istiyordu.

            Neden mi? Belki kendisi elden ayaktan düşünce huzur evlerinde, bakım evlerinde kalmaya başlayınca kendisine bu yabancılar bakacaktı ve kültürlerine aşina olursa daha iyi bir diyalog kurabilirdi. (Bu diyalog kelimesinden de nurcu/fetocu kısım tarafından sürekli kullanılır olduğundan nefret eder oldum!)

            İngiltere’de durum bu. Huzur evlerinde, bakım evlerinde çalışanlar, bu beyaz İngilizlere bakanlar hep eski koloni ülkelerinden gelen çoğu siyahi ve sonradan Avrupa Birliğine giren Doğu Blokundan gelenler oluşturuyor.

            Şimdi Türkiye’ye bakıyorum. Türkiye, Suriye başta olmak üzere Güney ve Doğu sınırlarımızdan ve hatta sınırımız olmayan Afganistan’dan dahi mülteci alıyor. İstanbul’da oğlumun kimliğini kaybettiğimiz için yeni kimlik çıkartmak için nüfus idaresine gitmek durumunda kaldım. Türkiye’de iseniz ve Türkiye’nin geleceğini görmek istiyorsanız nüfus idaresine gidip bir saat izlemeniz yeterli olacaktir. Bir Suriye’li Arap yeni doğmuş çocuğunu kayıt ettirmek için gelmiş. Adam Arapça konuşuyor, görevli anlamadığını, ne istediğini soruyor. Her iki tarafta bağırdıkça, seslerini yükselttikçe karşı tarafın anlayacağını zannediyor halbuki ikisi de sağır değil, sadece dilde anlaşamıyorlar. Düşündüm de bizim Arapça dili öğreten Devlet üniversitelerimizde Arap dili bölümleri var ve mezunları iş arıyor. Neden devlet memurluğuna alınıp burada tercümanlık etmeleri sağlanmıyor? Neden hem görevlinin işini kolaylaştırır hemde gelen iltica edenlerin işleri daha rahat görülmez?

            Izlemeye devam ettim. Baktım iki adam sandalyede oturmuş, arka tarafta çarşaflı üç kadın ayakta sessiz şekilde başları önlerinde bekliyorlar. Oturan iki adam yüksek sesle kendi aralarında konuştuktan sonra kalktılar ve yürümeye başladılar, arkadan üç çarşaflı kadın sessiz şekilde takipte. İnsan yerine koyularak haber bile verilmediler. Adamın elinde tuttuğu bir tomar pasaporta baktım, Afganistan.

            Üzüldüm elbette kısa zaman zarfında gördüklerime.

Geçen senelerde İstanbul’da Suriyeli istemiyoruz diyen halka karşı Faşistliğe ve ırkçılığa karşı ümmetçilik pankartları açıldı. Acı acı gülümsetti, üzdü ve bu pankartı yazanlar adına utandırdı beni ve faşistlik, ırkçılık kavramının anlamını bilenleri.

            Entellektüel Türk Milliyetçiliğin Tarihi çalışmasında C.Hakan Kan ve Uğur Aşık şöyle bahseder; “Milliyetçilik daha çok birleştirici ve aynı zamanda eşitlikçi yanıyla ırkçı anlayıştan tamamen ayrılmaktadır. Irkçılık daha çok biyolojik benzerlikler ve bir diğerinin üzerine yaptığı üstünlük anlayışı üzerine kurulan bir söylem olması yönüyle milliyetçilik ile bağdaştırılamaz. Başka bir ifadeyle ırkçılık milletlerin kendinden olmayana düşmanca duygu beslemesidir.

Faşizm ise daha çok seçkinliğe dayanmakta ve hatta şiddetle bütünleşmesi ile halkın iradesinden daha çok, siyasi iktidarın öncelikli olarak mutlak hakimiyeti ve devletin üstünlüğüne atıf yapmakta ve halkın iradesi yok sayılmaktadır demektedir.

            Yani pankartı yazıp tutanlar ne faşizmi anlamışlar ne ırkçılığı. Hele hele ümmetçiliği hiç anlamamışlar. Göstermelik ümmetçilik sadece Arap kardeşlerini kapsıyor, çünkü gerçek ümmetçilik bütün müslümanları kapsar. Ümmetçilik, Uygur Türklerini de, Kırım Tatar Türklerini de, Kerkük Türklerini de, Batı Trakya Türklerini de, Türkmenleri de yani TÜRKLERİ de içine alır.  Milliyetçilik yoktur derken ensarcılık oynayan, ensarcılık taslayan ümmetçi kardeşlerimiz ensarın gerçek manasından uzakta yaşamaktadır. Ensar, Arapça ev sahibi demektir, ne kadar çok Arapça terimler, kelimeler kullanılmalı ki dindarlığımız da o derece belli olmalı.

            Peygamber efendimiz ve İslam’ı seçmiş olan yani müslüman Mekke’liler, Medine’ye göç ettiğinde yani iltica ettiğinde yani mülteci olduğunda, Medine’li müslümanlar ensar olmuşlar yani ev sahibi olmuşlar, kendilerine sığınan müslümanları ümmet olarak kardeş görmüştür. Malını paylaşmıştır. İki evi varsa birini kendilerine sığınmacı olarak gelen Mekke’li kardeşine vermiştir. Çok eşli olduklarından eşlerinden hangisini isterse alabileceklerini dahi belirterek eşlerini sunmuşlar sığınmacı, mülteci kardeşlerine ki, Peygamberimiz karşı çıkmıştır bu uygulamaya.                      Ümmetçi derneklerimiz ezilenlerin yanında bulunmakta ciddiler mi yoksa sahte ümmetçilik yaparak bir yerlerden puan toplama telaşındalar mı? Gerçek ümmetçi, gerçek ensar olan bir mümin, malını paylaşır. Miras kavgalarının hırla gürle gittiği bir toplumda kolay değildir tabii evini satılığa çıkartıp, paranın yarısını bir Suriyeli mülteciye verip, kendisinin daha küçük bir eve taşınması. Malını paylaşmak zor oldu diyelim, verir mi kızını bir Suriye’li sığınmacı gence? Kızını evlendirmek isteyen sahte ümmetçi, evi yurdu, soyu sopu belli olan sağlam bir Türk ailesi, bir Türk genci arar, okumuş olan, mesleği, kariyeri olan. Ümmetçiliği, ensarlığı iyi anlamış olsaydı boş boşuna Milliyetçilik karşıtı sloganlar atmaz, İngiliz o yaşlı bayan gibi en azından Suriye’liler ile ilişkilerini sağlam tutardı.

            Gelmesini istemediğimiz gelecekte, bizler elden ayaktan düşünce hastanelere, bakıma muhtaç olduğumuz zaman, işte o Suriyeliler, Afganlılar bakacak bize. Benim çocuğum bakar hikayeleriyle kendimizi aldatmanın manası yoktur. İngiltere’de de o tanıştığım yaşlılar kendi anne-babalarına ihtiyarlıklarında, hastalıklarında bakmışlar ama hani deriz ya devir değişti. Kariyer sahibi olan, çalışmaktan eve kendini zor atan bir nesil, hastası için yıllar öncesinden yardımcı tutmaya başladı bile. Gelmesini istemediğimiz bu gelecekte bizim evlatlarımız da tutacak bize Suriyeli bakıcılar. Kendi anlayışlarına göre, kendi temizliklerine göre ilgilenecekler bizimle. Yeri gelecek tencerede çorba kaynatarak çorba yapacaklar, yeri gelecek o tencerede çoraplarını yıkayacak. Ürdün’de yaşadığım zaman şahit olduğum temizliklerinden biri. Gelmesini istemediğimiz gelecekte içeceğimiz çorba şimdiden afiyet olsun hepimize!

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.