Zulmün Ateşini Ancak Acılarımız Söndürecek

Lütfi AYHAN

Tarihimizdeki iki  büyük savaştan iki sahneyi hatırlayalım önce;

1-İstanbul'un Fethinden bir sahne:

          “…1453’e kadar insanoğlu’nun dökebildiği en büyük toplar İstanbul’un fethinde kullanılan toplardır. Fatih Sultan Mehmed Han tarafından çizimleri ve projesi yapılan toplardan en büyüğü  ŞAHİ dir. Bu büyük topun planını Fatih çizer, Hayreddin, Muslihiddin ve Urban Ustalardan döküp dökemeyeceğini sorar. Ustalar da çizimleri bir süre inceledikten sonra padişaha bunu dökeriz ama güllesine ve atış hesaplamalarına karışmayız nereye düşeceğini hesap edemeyiz derler. Bunun üzerine Fatih de, “hele siz topu dökün, o meseleleri ben bizzat kendim halledeceğim” der. Ve dediği gibi de olur. Avrupalılara göre  Orta Çağ’ın sonu yeni Çağın başlangıcı sayılan Fetih’te ki büyük rollerden biri de bu eşsiz topa aittir.   

  1. Ridaniye savaşından bir sahne : “… Savaş, 22 Ocak 1517 sabahı erken saatlerde başladı. Mısır ordusunun önündeki Osmanlı alayı hücuma geçince, Tomanbay önceden mevzilerde hazır beklettiği topların ateşe başlamalarını emretti. Bu arada gerilerine sarkmış bulunan asıl Osmanlı kuvvetlerinin “Allah, Allah!” nidaları ile kendilerine hücum ettiğini görünce, şaşkına döndü. Topları, mevzilerinde kalıp işe yaramadı. Memlûk kuvvetleri, bir anda iki ateş arasında kaldı…”Anlatılır ki bu yenilgiden sonra Tomanbay Yavuza sitem etmiş; “ Siz cepheden saldırmadınız. Bizi tuzağa düşürdünüz. Hem klasik toplar yerine her tarafa dönebilen toplar kullandınız. Bunun üzerine şanlı atamız Yavuz; “Harp hiledir” demiş. ( yeri gelmişken Atamız Yavuz'un Şah İsmail’le (İran’la) yaptığı savaştan dolayı onu mezhepçilikle suçlayanlar öyle büyük bir yanılgı içindedirlerki bunun İspatı şudur: Yavuz Sultan Selim Han Şii Şah İsmail’i/İran’ı Çaldıranda sadece yendi, Safevi Devletini ortadan kaldırmadı. Halbuki Müslüman, Sünni, Türk olan, Hilafeti de elinde bulunduran Memlük Devletini iki galibiyetten sonra ortadan kaldırdı…)

                   ZAFERLER  BİLİMİN  GÖLGESİNDE BÜYÜRLER 

           Bunları şunun için yazıyorum. İletişimin bu kadar geliştiği bu çağda,  Sanal Âlem/Sosyal Medya sadece bir iletişim, bir haberleşme aracı değil artık; tam tersine tüm dünyada, devletlerle – devletler,  Şirketlerle- şirketler, Kültürlerle - kültürler, Şirketlerle- Devletler… Arasında devam eden siyasi, ekonomik, toplumsal psikoloji, toplumsal sağlık …  Savaşlarının en büyük silahı haline geldiler. Bu nedenle son üç yüzyılda Batı karşısında bilimsel gelişmelerde hep geri kalan İslam toplulukları ve Asya milletleri maalesef,  “zalim, acımasız, doyumsuz, insanlıktan medeniyetten ırak Batı karşısında biteviye yeniliyorlar ve devamlı hüsran yaşıyorlar. 

             Sosyal medya Ağlarını (Facebok, Twitter, İnstgram, Youtube, Whatsap…) ellerinde bulunduran aşırı güçlü şirketler (ki hepsi ABD ‘de de) ve onların sahipleri, tüm dünyayı her alanda öyle bir cendereye alıyorlar ki, insanların çoğu onların saptırması neticesinde, karayı ak, iyiyi kötü,  çirkini güzel, kirliyi temiz görmeye başlıyorlar.

            İşte buna bir örnek… ABD ve Batı (bazen de Çin ve Rusya) Afganistan, Irak, Suriye, Libya başta olmak üzere İslam diyarlarını paramparça ederek milyonlarca mazlumun kanına girdiler. Alt üst olan ülkeler, yakılıp yıkılan şehirler, camiler, okullar hastaneler, vücutları  paramparça olan kadınlar, çocuklar, yaşlılar… Yurtlarından kaçarak başka ülkelere sığınmak için yola çıkıp denizlerde boğulan mazlumlar… Tüm bunlar dünyada bir türlü gündem olmaz, lakin binlerce masumun kanına giren PKK/PYD ye  karşı Türk devletinin yaptığı meşru savunmalar güya Kürt Halkına karşı yapılmış bir harekat gibi lanse edilir.  Çünkü Dünyayı etkileyen ajanslar da,  haberleşme araçları da,  sanal âlem ağları da maalesef ve maalesef zalimlerin, emperyalistlerin kontrolünde.

        İşte bu duruma isyan eden bu gerçeği dile getiren bir şiir;  Lakin bu isyan bile dünyada makes bulmuyor, çünkü şiirin mısraları,  iletişimi ellerinde bulunduranların hoşuna gitmiyor.         

 Basralı Ömer'den Mektup

“Bu zulüm yerde kalmaz
Yemin olsun ki asra.
Önce mevtül insanlık
Sonra harabül Basra”

Ben Basra’dan Ömer.
Belki haberin yoktur diye yazıyorum Franks;
Önce demokrasi yağdı göklerden
Sonra özgürlük geçti üstümüzden
Palet..palet..
Ve insan hakları namlularından
Yüzü maskeli adamların
Saniyede bilmem kaç bin adet.
Demokrasi bizim eve de isabet etti
Bir gün sonra anladım ayaklarımın koptuğunu
Babamın vücudunda
Tam on sekiz adet
İnsan hakları saymışlar..
Annem zaten yoktu
Ben doğarken
İlaç yokluğundan ölmüş.
Ambargo falan dediler ya
Anlamadım Çocuk aklı işte
Sen
Daha iyi bilirsin..
Sizde de barış böylemidir Franks
İnsan hakları çocukları yetim,
Ve ayaksız bırakır mı orda da
Ya demokrasi
Güpegündüz pazara düşer mi.
Ve zenginlik...
İnsanları korkudan uykusuz bırakır mı
Ve kuşlar gökyüzünü terkeder mi orda da..
Babamla söylediğim son dua dilimde,
Ayaklarım hastanede,
Ve giymeye kıyamadığım ayakkabılar
Elimde kaldı..
Çocuğun var mı Franks
Al..çocuğuna götür onları
Bir işe yarasın..
Kimbilir baktıkça
Belki beni hatırlarsın

“Bu nasıl demokrasi
Düştüğü yeri yaktı
Merhamet hür dünyaya
Bu kadar mı Iraktı…”

 İnternet kaynağı Faruk Hazar

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.