Gönüller Arasına Köprü Kuran Marangoz

Lütfi AYHAN

 “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş!”(Fussilet 34)  

        Dünyayı, içindekileri, insanı, zamanı, mekanı  ve sonsuz hayatı yaratan Rabbimiz,  sonu olmayan ebedi alemde  bizlerin saadet, selamet ve mutluluğa ermemiz için  son mesaj olan Kur'an'ı  ve Kur'anın uygulanmasını bize müşahhas olarak gösteren peygamberimizi göndermiştir. 

         Ayetleri ve sünneti hayata uyguladığımız zaman nasıl hayırlı neticeler elde edeceğimizi anlatan birçok hadise yaşanmıştır bu dünyada,  İşte onlardan biri,  Fussilet 34 ün adeta tefsiri olan bir hikâye:“ Babalarından kendilerine miras olarak kalan büyük bir araziyi ikiye bölerek birbirine bitişik iki çiftlik kurup burada mutlu mesut yaşayan iki kardeşin  arasına siz deyin şeytan, ben deyim fitne fesat veya nefisleri girdi ve iki kardeş arasında, bir anlaşmazlık baş gösterdi. Anlaşmazlık, giderek büyüdü ve iki kardeş arasında, ayrılığa neden oldu.  Kardeşler, birbirlerine sadece küsmekle kalmadılar, yıllarca ortaklaşa kullandıkları arazileri,  makineleri, tüm araç gereçleri de ayırdılar. Küçük bir yanlış anlama sonucunda başlayan anlaşmazlık (şeytanın ve nefsin iğvası ile)  günbegün büyüyen bir uçuruma dönüştü, iki kardeş arasında, önce şiddetli bir kavga; daha sonra, ürkütücü bir sessizlik yaşanmaya başladı… O mutlu saadetli güzel günler gitmiş iki kardeşin arasında kin, buğz ve nefret rüzgârları estikçe aralarına aşılmaz küslük dağları gerilmişti…

         Günleri haftalar haftaları aylar kovaladı. Gün soldu devran döndü. Bir sabah, büyük kardeşin kapısına bir usta geldi. Elinde, bir marangoz çantası vardı. Ev sahibinden geçici bir iş istedi: “Yapılacak ufak tefek bir işiniz varsa, size yardımcı olmak isterim.” Ev sahibinin aklına o an bir “iş” geldi. Evet, sana göre bir işim var.” küçük kardeşinin çiftliğini işaret ederek, “Şu derenin karşısındaki çiftlik, komşumundur. Daha doğrusu, benim küçük kardeşimindir.” “Geçen aya dek benim çiftliğim ile onun çiftliği arasında bir otlak vardı.” “Gel gör ki; kardeşim, buldozeri ile oraya ırmak açtı. Gördüğün gibi aramızda, otlak yerine çiftliklerimizi birbirinden ayıran bir dere oluştu. Usta, ev sahibinin dediklerini dikkatle dinledikten sonra, “Benden ne yapmamı istiyorsunuz?” diye sordu. Ev sahibi, önce kuşkusunu; daha sonra, kararını açıkladı:“Kardeşim, bunu bana acı vermek için yapmış olabilir. Ama ben, şimdi ona onun bana yaptığından daha büyük bir karşılıkla cevap vereceğim.“Senden bu kütükleri kullanarak, iki çiftlik arasında, üç metre yükseklikte, bir çit yapmanı istiyorum. Öyle bir çit yap ki;  kardeşimin çiftliğini bir daha asla görmeyim.” Usta, başını salladı, “Şimdi bana çivilerin, kazma-küreğin yerini gösterin ki; hemen işime başlayayım.” Bunun üzerine, ev sahibi, ustaya kazma-küreğin ve çivilerin olduğu yeri gösterdi. Akabinde, alışveriş yapmak üzere, şehre gitti. Usta ise, tüm gün boyunca, ölçerek, keserek ve çivileyerek, sıkı bir biçimde çalıştı. Akşam, güneş batarken, işini bitirmişti.

         Ev sahibi de alışverişini tamamlamış evine dönüyordu. Çiftliğe gelir gelmez, ustanın yaptıklarına baktı. Şaşkınlıktan gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi açıldı. Karşısında, yapılmasını istediği çit yoktu. Bunun yerine, derenin bir yakasından öteki yakasına uzanan görkemli bir köprü vardı. Öyle bir köprü ki; biri kendi çiftliğinin toprağına; öteki ise, küçük kardeşinin çiftliğinin toprağına oturtulmuş iki ayak üzerinde duran “usta işi” denilecek kusursuzlukta bir köprü…

         Ev sahibi, halen geçmeyen şaşkınlığıyla, köprüyü seyrederken, karşı çiftlikten birinin gelmekte olduğunu gördü. Dikkatlice baktığında, gelen kişinin küçük kardeşi olduğunu anladı. Kardeşi kollarını iki yana açmış, köprünün karşı ucundan kendisine doğru yürüyordu. “Benim sana karşı yaptığım bunca haksızlığa ve söylediğim bunca kötü söze rağmen, sen, bu köprüyü yaptırarak, ne denli iyi ve ne denli büyük bir insan olduğunu gösterdin.” “Şimdi bir büyüklük daha yap ve sen de kollarını açarak, bana doğru gel!”

       Hemen sonra, köprünün iki ucundan ortaya doğru yürüyen iki kardeş, köprünün ortasında bir araya geldiler ve özlemle kucaklaştılar. Gözyaşları dinince ağabey arkasına baktığında, çantasını toplayıp, oradan ayrılmakta olan ustayı gördü.  “Gitme, dur! Bekle!” diye seslendi, “Sana yaptıracağım birkaç iş daha var.” Usta, gülümsedi; “Ben, buradaki işimi tamamladım. Gitmem gerek” dedi ve ekledi, “Yapmam gereken daha çok köprü var.” ( alıntı) 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.