Haşim Kılıç ve Yalçınkaya…

Aslan DEĞİRMENCİ

Malum gündemimiz; Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın tam da partiler arasında görüşmeler başlarken başörtüsü konusunda ‘muhtıra’ niteliğindeki bildirisi ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın manifesto niteliğindeki konuşması… İP ve CHP tarafından desteklenen talihsiz bildiri ve yine İP ve CHP tarafından eleştirilen özgürlüklere vurgu yapılan konuşma… Şimdi gelin birlikte karşılaştırma yapalım:

Kılıç:  “Değişime karşı çıkan, çağın nabzını tutamayan statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edememektedir.”

Kılıç: “Anayasa Mahkemesi'nin aslî görevi, bireyin doğuştan ve sadece insan olmasından dolayı sahip olduğu temel hak ve özgürlüklerini korumaktır.”

Kılıç: “Anayasa yargısının özü ırk, renk ve inancı ne olursa olsun insan olma ortak paydasına sahip herkesin var olan onurunu yüceltmektir.”

Kılıç: “Tüm toplumlarda özgürlük, demokrasi ve daha çok hukuk isteklerine ilişkin güçlü sesler yükselmekte, buna cevap veremeyenler ise yıkılıp gitmektedir.”

Kılıç:  “Özgürlük ve demokrasinin tadına varmış insanları susturabilmek ancak zorba devletlerin işi olmuştur.”

Kılıç: “Devletin asıl görevi, yükselen sesleri susturmak değil, farklı sesleri ahenkli hale getirerek maskeli ve ikiyüzlü bir ahlakın oluşmasına engel olmaktır.”

Kılıç: “Irkı ve rengi ne olursa olsun, inansın inanmasın, insan olma onuruna sahip herkesi devlet kucaklamak zorundadır. Hukuk dışı yollarla bu isteklere karşı koyan Devletlerin, güç ve itibar kaybetmekten başka bir kazancı olmayacaktır."

Kılıç: “Güçlü devletin, ‘kendini koruma hakkı’ anlayışının arkasına gizlenerek bireylerin hak ve özgürlüklerini yok etme girişimi meşru müdafaa zeminine oturtulamaz.”

Kılıç: “Özgürlük, demokrasi, sevgi ve barış temeli yerine otoriter devlet anlayışı düşman üretmekten başka bir sonuç doğurmamaktadır.”

Kılıç: “Demokratik sistemi meydan okuyarak, halkı tehdit ederek koruma imkânı da yoktur.”

Kılıç:  “Devleti güçlü, ancak özgürlüklerini doya doya yaşamamaktan dolayı halkı mutsuz olan bir ülkenin varlığının anlamsızlığı açıktır.”

Kılıç: “Demokratik ülkeler gücünü daime özgürlüklerden alır.”

Kılıç: “Düşmanca duygulardan, öfkeden, kinden arınmış, barışın ve sevginin hakim olduğu bir dünyayı gelecek kuşaklara teslim etmek istiyorsak herkesin hayat tarzına, düşüncesine, inancına, farklılığına ve varlığına saygı göstererek, insanlık onurunu yüceltmek, korumak ve kollamak zorundayız.”

AYM Başkanı Kılıç görüldüğü gibi, özgürlüklere vurgu yapıyor, değişimin önünde engel olarak duranları eleştiriyor.  Anayasa Mahkemesi’nin görevini  temel hak ve özgürlükleri korumak olarak açıklarken, toplumdan gelen özgürlük taleplerinin dikkate alınması gerektiğinin altını çiziyor. Yargının özü ırk, renk ve inancı ne olursa olsun insanlara karşı ayrımcılık yapamayacağını da vurgulayan Kılıç, devletin görevinin susturmak olmadığını belirtiyor. Devletin kendini koruma adına bireylerin hak ve özgürlüklerini hiçe sayma lüksünün olmadığını da sözlerine ekleyen Kılıç, otoriter devlet anlayışının düşman üretmekten başka işe yaramadığının altını çiziyor. Var mı bir sorun? Gözükmüyor. İnsan hak ve hürriyetlerine saygısı olan herkes bu yazının altına imza atar mı? Atar. Değişen dünya dengelerine paralel olarak yaşanan demokratikleşme talebini destekleyenler bu sözleri alkışlar mı? Alkışlar.

Peki kim bu sözlerden rahatsız olur? Statükonun devamından yana olan cephe…  Kim bunlar; milletin derdini, acısını ve yarasını anlamayanlar.  Milletten uzak yaşayanlar ve saltanat zincirinin yıkılmasından korkanlar. Zaten hemen kendilerini de açık ettiler. Kılıç’ın sözlerini üstlerine alarak başladılar bağırmaya…

Gelelim Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya:

Yalçınkaya: “Anayasanın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

Yalçınkaya: “Dinsel inanç veya dinsel kurallarla doğrudan ilişki ve bağlantı kurularak yapılan düzenlemeler, hem devrim yasalarını, hem de laiklik ilkesini ilgilendirir. Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur.”

Yalçınkaya: “Hukuk devletinin gerçekleşmesini, demokratik kuralların yerleşmesini sağlayan yüksek yargı organlarının kararları karsısında; sözü edilen konuda (Başörtü) siyasi çevrelerin aksi yöndeki beyanları, politik çıkara dayalı ve Devletimizin temel niteliklerinden olan hukuk devleti, laiklik ve eşitlik ilkeleri ile bağdaşmaz niteliktedir.”

Yalçınkaya: “Dinsel inanç veya dinsel kurallarla doğrudan ilişki ve bağlantı kurularak yapılan düzenlemeler, hem devrim yasalarını, hem de laiklik ilkesini ilgilendirir. Yükseköğretim kurumlarındaki örgencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur.”

Yalçınkaya: “Gerek iç hukuk gerekse uluslararası hukuk boyutu ile incelenip değerlendirildiğinde; yüksek yargı organlarının kararlarında üniversite ve diğer eğitim ve öğretim kurumlarında türbanın din ve vicdan özgürlüğü kapsamında koruma görmediğinin, laiklik ilkesiyle bağdaşmadığının açık ve tartışmasız bir biçimde vurgulandığı görülmektedir. Belirtilen ilke ve kararlar ışığında; bir hukuk devletinde bu konudaki düzenlemelerin, yargı kararlarına aykırı olarak gerçekleştirilemeyeceği ve özellikle 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’yla bu Yasa’ya dayanılarak çıkarılacak düzenlemelerde yüksek yargı organlarının kararları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygunluk gözetilmesi gerektiği gibi yürürlüğe konulacak yeni kuralların da bu metinlere aykırı olamayacağı, bundan sonraki siyasi, toplumsal, kurumsal, ekonomik ve hukuki sorumlulukların tüm siyasi partilere ait olacağı, üstün değerler taşıyan, objektif ve tarafsız düşünen, hukuk devletine bağlı yüce Türk Milletinin bilgisi dahilindedir.”

Görüldüğü gibi pozitif hukuk ayaklar altına alındı. Çağdaş demokratik hukuk düzeni ile birey hak ve özgürlüklerinin hiçe sayıldığı bir bildiri. Çağdışı bir laiklik ve devletçilik anlayışı ile millet iradesini temsil eden TBMM'ye karşı koyuş. Kim karşı çıkar?  Demokratikleşmeden yana olan, millet egemenliğinden taraf olan herkes. Öyle de oldu zaten.  Yargının sistemden yana değil evrensel hukuktan yana olmasını isteyen herkes başörtüsünü laikliğe aykırı sayan Yalçınkaya'nın Meclis'teki bütün partileri 'kapatma davası' ile tehdit etmesini, demokrasiye müdahale olarak yorumladı. Gerekli tepkilerini de millet adına gösterdiler.

Peki kim bu sözlere sahip çıkar? Çok basit Kılıç’ın sözlerinden rahatsız olan “statükonun kibirli mensupları.”

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.