Hayvanlar da Merhamete Muhtaçtır

Demliyazılar

Bizim dinimiz şefkat dinidir.

Bizim dinimiz merhamet dinidir.

Bizim dinimiz acıyı çekenden yana bir dindir.

Bizim dinimiz değil insanlara nebatata, börtü böceğe, tüm hayvanlara karşı bile acıma duygusu olan bir dindir.

Hatta bize taş atana biz ekmek atmasını bilen bir dinin mensuplarıyız.

Neden böyle?

Bizi Yaradan’ın rahmetinin geniş olmasından dolayı.

Öyle bir rahmet ki annenin evladına olan merhametinden kat kat daha geniş bir rahmet.

İsterseniz şu hadisi şerifi can kulağıyla okuyalım;

İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor:

"Gazvelerinin birinde Resulullah aleyhissalatu vesselâm'la beraberdik. Derken bir kavme uğradı. "Siz kimsiniz?" diye sordu.

"Bizler Müslümanlarız!" dediler. Bir kadın tandırına yakacak atmakla meşguldü ve yanında bir oğlu vardı. Tandırın alevi yükselince kadın çocuğu uzaklaştırdı. Sonra kadın, Resülullah aleyhissalâtu vesselam'ın yanına geldi ve: "Sen Allah Resulüsün öyle mi ?"dedi. Aleyhissalâtu vesselam: "Evet" deyince, "Annem ve babam sana feda olsun! Allah Erhamü'r-Rahimin (yani merhametli olanların en merhametlisi) değil mi?" dedi. Kadın, "Evet" cevabını alınca bu sefer: "Allah'ın kullarına olan rahmeti, annenin yavrusuna olan merhametinden daha fazla değil mi?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm yine: "Elbette!" buyurdu. Kadın: "Anne çocuğunu asla ateşe atmaz! (daha merhametli olan Allah kullarını nasıl cehenneme atar?)" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselâm ağlayarak başını eğdi. Sonra başını kadına doğru kaldırarak: "Şüphesiz Allah, hak yoldan sapıp O'na itaat etmeye tenezzül etmeyen ve tevhid kelimesini söylemekten imtina eden azgın kulundan başka kullarına azap vermeyecektir" buyurdu."

Bize ne mutlu ki böyle bir dine mensubuz.

Bizim atalarımız da bu bilinçle merhameti her zaman ön plana çıkartmışlardır.

Atalarımızın merhameti sadece insanlara olmamıştır.

Belki aşağıdaki hikâyeyi bileniniz vardır;

Kanuni Sultan Süleyman merhum, Topkapı Sarayı’nın bahçesindeki ağaçlarda mebzûl (aşırı) miktarda karınca görülmesi üzerine, kurtulmak için çare araştırır ve ağaçların gövdelerine ve diplerine kireç tatbik edilirse meselenin çözüleceğini öğrenir.
Fakat bunu ilim ehlinden izin almadan yapmak istemez ve Zenbilli Ali Efendi’ ye meseleyi sorar.

Çok iyi bir şair olan Sultan bununla ilgili suali de vezne koyar:

Dırahtı ger sarmış olsa karınca
Zarar var mı karıncayı kırınca

(Eğer ağaca karınca sarmışsa, karıncayı kırınca yani öldürünce bir vebali var mı?)

Cevap benzer şekilde gelir Zenbilli’ den:

Yarın Hakkın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca


(“Karıncaları kireç uygulayarak bertaraf edemezsin, buna izin yoktur” tarzında anlamamalı cevabı. Soran da cevap veren de pekâlâ bilirler ki, bunu yapmak caizdir, izin vardır. Ancak bu vesileyle Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi, Padişaha demektedir ki, evet helaldir amma, hesaba da çekilirsin; zaten malûm değil midir ki, helâle hesap var, harama azap!)

***

İşte karıncaların bile incinmesini düşünenler hayvanlar için neler yapmadılar ki?

Ecdadımız kurtlar, kuşlar için havuzlar yapmış.

II. Beyazid Cami’nin güvercinleri ve o zamanın sokak köpekleri için vakıf kurulmuş ve o zavallı hayvanlar için bütçe ayrılmıştır.

Bursa’da Leylek Hastanesi, Üsküdar’da Kedi Hastanesi, Dolmabahçe’de Kuş Hastanesi yine ecdadımız hayvanlara düşkün oldukları için yapılmış.

Ya kuş evlerini bilenimiz var mı?

Büyük camilerde fırtınadan, yağmurdan, çamurdan, güneşin sıcağından korumak için kuşlar için yapılan evlerimiz şu an bile selatin camilerimizin en güzel süsü olarak durmaktadır.

Eğer vaktiniz varsa Bali Paşa, Doğancılar, Şeb Sefa Hatun, Nuruosmaniye, Fatih, Eyüp Sultan Camileri, Bereketzade, Kara Mustafa Paşa, Amcazade Hüseyin Paşa, Seyyid Hasan Paşa, Feyzullah Efendi Medreseleri, Süleyman Halife, Ragıp Paşa, Amcazade Hüseyin Paşa, I. Mahmut, Şah Sultan Sıbyan Mektepleri, Laleli Sebili, Laleli Taşhan, Büyük Vakıf Han, Feyzullah Efendi Kütüphanesi, III. Selim ve III. Mustafa Türbeleri, Balat Köprübaşı Durağı, Küçükpazar Araphan gibi mekânlara gidin. Orada mutlaka kuş evlerini göreceksiniz.

Sadece İstanbul’da mı var Kuş Evleri?

Antakya ve Tokat’taki Ulu Camilerde, Niğde Kiğılı Camii’nde, Merzifon Kara Mustafa Paşa Hanı’nda, Amasya Sultan Beyazit Camii’nde, Nevşehir Damat İbrahim Paşa Kütüphanesi’nde, Doğu Beyazit İshak Paşa Sarayı’nda, Hayrabolu Çorumi Mustafa Efendi Camii ve Kayseri Şeyh Çeşmesi’nde de bu kuş evleri ecdadımızın en güzel yadigârları olarak durmaktadır.

Osmanlı bununla da kalmamış, bir ferman yayınlayarak sokak hayvanları için kapı önlerine yem ve su bırakılmasını emretmiş.

Osmanlılar zamanında halk güvendiği kasaplara ve fırıncılara sadaka vererek sokak hayvanlarının ihtiyacına kullanmasını istediklerini belki duyanımız yoktur.

Cuma günleri kesinlikle yük hayvanlarına izin verilirmiş.

Osmanlı’da hayvanlara eziyet eden bir kişi, toplum tarafından dışlanır ve Kadı’ya çıkartılırmış.

***

Ecdadımız bize böylesine güzel ve zengin bir miras bırakmış.

Biz de bu güzel meziyetleri devam ettirmeliyiz.

Bu konuda Fatih Belediyesi’nin çok güzel bir çalışması var; Kedi Evleri.

Fatih'in münhal yerlerine yerleştirilen Kedi Evleri kışın soğuk günlerinde kedilerin korunması için gayet iyi düşünülmüş bir çalışma.

Bu konuda Fatih Belediyesi’ni takdir etmemek elde değil.

O güzelim, masum kediler yavrularıyla beraber o evlere yerleşerek kışın soğuktan, yazın da güneşin hararetli sıcağından korunabilecekler.

Peki, bizim de sokak hayvanlarına katkımız olabilir mi?

Neden olmasın?

Kedi evlerine kedi mamaları koyarak onların beslenmelerine yardımcı olabiliriz.

Önümüzdeki günlerde havalar ısınacak.

Onun için kapılarımızın önüne ecdadımızın yaptığı gibi geniş kaplarla sular bırakmalıyız. O hayvancıkların harareti kesildikçe, amel defterimize ahiret azığı olarak kayıtlar düşülür.

Ayrıca bu suları sadece kapı önlerine değil, pencere önlerine de bırakalım.

O özgürce uçan kuşlar yeri gelir bir damla suya muhtaç olurlar.

Onların kanat çırpmalarına ve gökyüzünde takla atmalarına yardımcı olmak için yemek kırıntıları ve suları pencere önlerine bırakmayı sakın ihmal etmeyelim.

Dediğim gibi bu sokak hayvanlarına yaptığımız iyiliğin karşılığı mutlaka bize de yansıyacaktır.

Ne demişler; "İyilik yap, denize at. Balık bilmezse Hâlik bilir."

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.