Herkes yanlış, bir onlar doğru

xxx78

Başbakan Tayyip Erdoğan ile ülkemizin en büyük medya patronu Aydın Doğan arasındaki söz düellosuna tribünden katılanlara göre, kavga, siyasi iktidarın 'basın özgürlüğüne saygısız' olmasından, tahammülsüzlüğünden ve demokrat olmayışından kaynaklanıyor.

Olabilir. Tarihte ve günümüzde özgür medyayı içine sindirememiş, tahammülsüz ve diktatörlük heveslisi (kimi düpedüz 'diktatör') politikacılarla karşılaşıldı. “Bugün bu olumsuz özelliklere sahip bir politikacı bizde çıkmaz” diye bir kuraldan herhalde söz edilemez. İtirazları ciddiye almalıyız.

Ciddiye almasına alalım da, bu durumda son 20 yılın bütün politikacılarını, basın özgürlüğüne karşı, tahammülsüz ve diktatör saymamız gerekecek.

Önce şu isimleri okuyun ve arkanıza yaslanıp herbirinin Aydın Doğan ile kavgalarını gözünüzün önünden geçirin: Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Süleyman Demirel... Hatta Erdal İnönü... Hatta Deniz Baykal...

İçinizden “Erdal İnönü de nereden çıktı?” şaşkınlığı yaşayanlar, hele şu sıralarda can ciğer kuzu sarması görüntüsü verdikleri için Deniz Baykal'ın isminin de “Aydın Doğan'la kavgalılar” arasında anılmasını anlamsız bulanlar mutlaka çıkabilir. Çıkmasın. Erdal İnönü Aydın Doğan'a küs öldü. Deniz Baykal ise son CHP kongresindeki saatler süren konuşmasının neredeyse bütününü Aydın Doğan medyasıyla hesaplaşmaya ayırmıştı.

Umur Talu hatırlayıp hatırlatmasaydı güme gidebilirdi: Vefatını “En nazik siyasetçiyi kaybettik” manşetiyle (1 Kasım 2007) duyuran Hürriyet'in 21 Ekim 2001 tarihli “Hacizden vakıf kurtardı” manşet haberi Erdal İnönü'ye ayrılmıştı. Haberin içinde sık sık İnönü'nün yeni bir parti kurarak politikaya dönme niyetine atıfta bulunulmasından hareketle, Umur Talu, o manşeti, Aydın Doğan'ın o tarihte Petrol Ofisi için ortaklık kurduğu İş Bankası'nda üyeleri bulunan CHP'yi mutlu etme gayretine bağlıyor.

İnönü'nün parti kurmasını istemeyen CHP'nin yönetiminden biri mayıs ayında olup bitmiş bir haciz girişimini ekim ayında Hürriyet'te manşetleştirmiş...

Aydın Doğan'ın bu yoruma tepkisini de öğrenmek hakkınız. İki gün sonra aynı sütunda yer verilen 'tekzip' metninde, “Böyle bir haberin verilmesi değil, ancak verilmemesi bir gazetecilik suçu olabilir” deniliyor ve Umur Talu hakkında şu ağır sözler kullanılıyor: “Şahsi düşmanlığını, akıl almaz iftiralar atacak kadar ağır takıntı haline getiren bir kişinin gazetecilik yapmaya devam etme hakkı var mıdır?”

Tayyip Erdoğan'ın çıkışına verilen tepkiye ne kadar benziyor, değil mi?

Deniz Baykal'ı koruma ve kollama adına, Erdal İnönü'nün kalbini bir manşetle kıranlar, devran değiştiğinde Deniz Baykal'a mı acıyacaklar?

Tarih 29 Ocak 2005... CHP Kurultayı yapılıyor... Aydın Doğan medyası büyük bir kampanya eşliğinde CHP'de Deniz Baykal dönemini sona erdirmeye çalışıyor. İstedikleri, Mustafa Sarıgül'ün CHP genel başkanlığına gelmesi... Baykal kürsüye çıkıyor ve Aydın Doğan medyası hakkında şunları söylüyor:

“Kurultay günlerdir gazetelerin manşetlerinden, televizyonların gündeminden düşmüyor. Bayram değil, seyran değil eniştemiz bizi niye öpüyor acaba? Kurultay CHP'nin kendi iç işi olmaktan çıktı. Özellikle belli bir medya kuruluşu, günlerdir adeta CHP kurultayı ile yatıp kalkıyor. Neden böyle olmuştur? Bu ilgi tamamen görev gereği kamu sorumluluğu gereği midir, bunların beklentileri nedir? (..) Medyanın desteğiyle işbaşına gelen liderlerin iktidarları döneminde 80 milyar dolarlık banka hortumu gerçekleşti. (..) Medya tarafından CHP'ye karşı bir haçlı seferi başlatılmıştır. (..) Hiçbir siyasi parti yönetimine karşı medyanın böyle bir hummalı kampanya içine girdiklerini görmedim. 1 Mart 2003 tezkeresinden sonra CHP'nin bugünkü yönetimine bir büyük haçlı yani, ehlisalip ordusu harekete geçmiştir.”

Baykal Şişli belediye başkanına Doğan Grubu tarafından verilen muazzam medya desteğini 1 Mart tezkeresine bağlıyor, ama bugünden baktığımızda, o tavrın ileriye dönük bir yatırım olduğunu daha iyi görebiliyoruz.

“Basın özgürlüğü zedeleniyor” diye yeri göğü inletenler, öncelikle “Deniz Baykal ve Bülent Ecevit de mi diktatörlük peşindeydi?” sorusuna cevap vermeliler.