Hikayeciler-1

Hakkı ERÇETİN

25-30 sene öncesine kadar özellikle Anadolu’nun her şehrinde ve kırsal kesimde sayıca çok olan ancak gelişen teknoloji ve değişen hayat tarzlarımız nedeniyle sayıları oldukça azalan hikayeci kimseler vardır. Bazıları bu kimseleri doğrudan palavracı olarak nitelendirmektedir. Bu kimselerin gerçekmiş gibi anlattıkları olaylar kesinlikle doğru olmasa bile bunların yalancı veya palavracı olarak nitelendirilmesinin haksızlık olduğunu ve bu yüzden bu kimselere “hikayeci” demenin daha doğru olacağını düşünüyorum.

Televizyon, tiyatro ve hatta radyo gibi araçların olmadığı zaman ve mekanlarda bu şahısların önemli bir görevi ifa ettiklerini düşünüyorum. Erzurum’un Teyo Pehlivanı, Malatya’nın Havlucu Mehmet Agası, İstanbul Beylerbeyi’nin Köşk Emini gibi hikayecilerin ünü yaşadıkları şehirlerin dışına kadar yayılmıştır.

Ben sizlere kendi köyümde yaşamış olan hikayecilerden örnekler aktarmak istiyorum. Birinci kahramanımız Kurtçu Ahmet Aga’dır. Anlattığı baş hikayesinden dolayı lakabı “Kurtçu” olmuştur ve bu sülale halen bu lakapla anılmaktadır.

Yaklaşık 40 sene önce köy kahvesinde avcılığa meraklı bir grup oturmuş sohbet etmektedirler. Avcılar aynı zamanda atıcı olurlar bilirsiniz. Bu tescillidir, derneklerinin adı bile “Avcılar ve Atıcılar” olarak geçer. Ahmet Aga o zaman genç denebilecek bir yaştadır ve avcı grubuna yakın olarak oturmuş onları dinlemektedir. Bir ara dayanamaz “yahu siz kendinize avcı mı diyorsunuz? Hele bir de benim maceramı dinleyin” der ve anlatmaya başlar;

“ Bir kış günü ava çıktım. İğrek yamasından aşağı inip Şeytan dereyi geçtim. Buradan bayır yaltısına vurup oradan da derindere mevkiine geldim. Derindere yamasından çıkarken birden meşe kazallığından baba bir tavşan çıktı önüme. Hemen çifteye sarıldım ama (h)ayvan da(h)a atik çıktı. Bilirsiniz tavşan yama yukarı kopuk uçurtma gibi gider. Yerde de dize kadar kar var. Ben düştüm bunun peşine. Arada bir çifteyle atış yapıyorum ama meşelikten bir türlü denk getiremiyorum. Derken tavşan Osmaniye merasına doğru koparttı. Ben de peşinden E-5’i geçtik. Kar (h)ızımı kesse de iş inada bindi, böyle baba bir tavşandan vaz geçecek değilim. Tavşan Pancarköy üstünden Alpullu tarafına seyirtti. Alpullu şeker fabrikasının yanından geçerken baktım orada orak biçenler var. (Burada bir hatırlatma yapmak icap ediyor, Alpullu bizim köyden yaklaşık 15 km. daha güneyde yer alıyor. Ama dikkatinizi çekerim bizim köyde dize kadar kar vardı Alpullu’da orak biçenler var yani aylardan haziran sonu veya temmuz başı olması gerekir. Sanırsın Ahmet Aga güney yarımküreye geçti) Önleyin ba! diye seslendim ama tavşan ergeneyi aşıp gitti. Ben de mecburen geri dönmeye karar verdim. Osmaniye merasından geçip Derindere mevkiine geldim. Kar çok olunca (dikkat yine karlı bölgeye geldik) Derindere yamasından zorla çıkıyorum. Tam tepenin düzüne çıkmışken vakit te akşam olmak üzere bir de ne göreyim, kocaman bir kurt karşımda duruyor. Derken diğerleri de gelmeye başladı. Bir saydım tam 9 tane oldular. Hemen telaşla fişekliğe el attım bir de ne göreyim, tavşan sevdasına bütün fişekleri (h)arcamışım. Torbayı kontrol edince boş bir kapsül ile biraz barut olduğunu gördüm. Torbanın dibinde de sayıyla tam 10 tane saçma varmış. (H)emen barutu boş kapsüle koydum üstüne de 10 adet saçmayı koyup gaste kağıdıyla bunları sıkıştırdım. Esaslı bir nişan alıp tetiği bir çektim. Her bir saçma bir kurda isabet etti (h)epsi yere serildi. Onuncu saçma da orada bir taştan sekip benim bacağıma geldi. İnanmazsanız bacağımdaki yaraya bakın. (Ahmet Aga bunu deyince pantolonun paçasını sıyırıp diz altındaki bir yara izini gösterir) Siz de kendinize avcı diyorsunuz, var mı burada benim dengim ha?” deyince grup estağfirullah Ahmet Aga derler ve bu olaydan sonra Ahmet Aga’nın lakabı olur Kurtçu Ahmet Aga.

Kurtçu Ahmet Aga’ya yaşı ilerlediği dönemlerde takılırdık “Ahmet Aga ava çıkmıyor musun” diye. O da “benim çıkmama gerek yok. Bütün yaban kazları ve ördekleri benim evin önündeki ağaçlara konuyorlar. Ben de gidip el ile hangisi etlice diye kontrol ediyorum ve işime geleni yakalayıp kesiyorum” diye cevap verirdi. Sizin anlayacağınız yaban kazları ve ördekleri Kurtçu Ahmet Aga’nın şöhretini biliyor ve yaşına hürmeten onu yormadan hakkı olanı veriyorlardı. Yoksa sahaya çıkarsa ne olacağını kimse bilemez..

Kurtçu Ahmet Aga gibiler mutlaka başkaları tarafından tanınırlar. Bu hikayecilerin ortak özelliğidir. Mesela Malatyalı Havlucu Mehmet Aga Ecevit’in isteğiyle Kıbrıs savaşına dahil olacaktır. Üzerinden geçen Yunan jetinin pilotu camı açıp “Havlucu! Allah aşkına sen bu işe karışma” demesi gibi.

Kurtçu Ahmet Aga askerde iken gece nöbeti tutar. “Nöbette iken bir baktım bir binanın damında dolaşan biri var. (H)emen Dur! Yoksa vururum dedim. Damda dolaşan şahıs “Dur Ahmet Abi benim” dedi. “sen kimsin ya(h)u?” dedim. “Abi tanımadın mı? Ben Zeki Müren” dedi. O gene bizim Zeki Müren’miş ya(h)u! Film mi ne çekiyorlarmış orada. Az da(h)a vuracaktım koca Zeki Müren’i eyy”

İşte böyle, hikayeler bununla sınırlı değil tabii ki ama bizden bu kadar. Allah gani gani rahmet eylesin Kurtçu Ahmet Agamıza. O bizleri burada güldürdü Allah ta onu orada güldürsün inşallah. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.